Zirvede Haber

Ahmet Koçak yazdı; İMZA GÜNÜM-1

Ahmet Koçak yazdı; İMZA GÜNÜM-1

Köşe yazarımız Ahmet Koçak fuar organizasyonunun perde arkasını kaleme aldı. Koçak;

Bin bir zorlukla son kitabım ‘KIRMIZI PANTOLON’ u imzalamak, okuyucuyla buluşturmak için 6 Mayıs günü Bursa Kitap Fuarı’nda Fehmi ENGİNALP sayesinde bir yer bulabildim. Bu benim dördüncü kitabımdı ama ilk kez bir kitabımı imzalayacaktım. Yazarlıkta bir hayli yol alsam da imza gününün acemisiydim. Bakalım nasıl geçecek merak ediyorum doğrusu.

Hazırlık;

Bir gün önceden hazırlıklara başladım. İlk imza günüm olduğundan deneyimli yazarlardan duyduklarım geldi usuma;

“İmza atmaktan parmaklarım yoruldu. Kollarım şişti.”

“Vallahi çok zormuş!”,

“imza neyse atılır da, yukarısına yazılacak fiyakalı tümceler en fazla yordu beni üstadım.”  Bu ipuçları ile çalışmaya koyuldum.

Öğretmenken günlük, aylık, yıllık planları,  kontrol ettiğim ödevleri, zümre, veli, öğretmenler kurulu toplantıları gibi tutanakları, nöbet defterini imzalardım. Ellerim imzaya alışıktı. Biyoloji dersi geldi aklıma. Orada, “kullanılmayan organlar dumura uğrar” yazıyordu ve benim sağ elim gücünü yitirmiş, imza atma yeteneğini kaybetmiş olabilir.

Özellikle sağ elimi çalıştırmam gerektiğini düşündüm. Elde, eli çalıştıracak alet edevat da, yeterli zaman da yok. “Ne yapayım?” diye düşünürken aklıma bulaşık süngeri geldi. Bulaşık süngerini avucuma alıp sıkıp sıkıp bırakmaya başladım. Yorulunca barfiks ve şınav çektim.

Önüme eski bir defter aldım. Yüzlerce imza attım.  Bolca fiyakalı tümceler yazdım. Hakikaten elim hamdı ve hemen yoruluyordu. Bir gün çalışmayla olacak iş değildi.  Elimden geleni, elime yaptırayım da sonuç ne olursa olsun artık…

Bir de gelecek para sorunu var. Sabit ve dar gelirle, devletten geçinmeli olarak ömrünü geçirmiş biriyim. Para kazanmayı pek bilmem.  Hem birden bire çok para kazanma, hem de çok parayı ne yapacağım sorunsalı da kafamı kurcalamaya başladı. Ona da çözüm buldum. Paranın yarısını depremzedelere göndereceğim. Bu sefer de yerine ulaşması sorunu dikildi karşıma. AFAD’a göndersem; daha geçen gün bir bakan AFAD kolilerini seçim arabasına doldurmuştu. Resmini sosyal medyada gördüm, vaz geçtim. Kızılay’a versem onlar da ellerindeki her şeyi satıyorlar. Ona da bir çözüm bulmam gerek. Para çok gelecek. Büyük düşünmeliyim. Kendim deprem bölgesine giderek elimle yardımları ulaştırmaya karar verdim.

Paranın diğer yarısını da kendi nefsime ayırmalıyım. O para ile iyi bir takım elbise alayım. Böyle önemli günlerde gerekli oluyor. Akşama bir şampanya patlatayım (aman hemşerim bakan duymasın. Kızar sonra). Şampanya patlatayım da hiç şampanya patlatmadım. Patlatmayı bilen birinden kurs almalıyım.  Öyle birileri var mıdır bilemiyorum. Bulursam o işi de tamamlamış olurum.

Köşe ve haber yazılarımı okuyan sayısının bir milyonu bulduğunu söylemişti patron. Bunların en az sekiz yüz bini Bursalı okuyucu olmalı. Yüzde biri imza için gelse sekiz bin kişi eder. İyi güzel de benim elimde o kadar kitap yok ki. Yayıncımı arayıp bilgi vermem gerekli.  Kitabımdan hemen binlerce basıp fuara yetiştirmesi için hazır olmalı. Kabul eder mi bilemiyorum.

Sıra geldi vitrin ve pazarlama kısmına. Kitapları, adımın yazıldığı kâğıdı nasıl ve nereye yerleştireceğimi tasarlamaya başladım. Kitaplarımın rengi sarı ve dikkat çekicidir. Bu güzel de, gelen geçenin görebileceği şekilde dizmek de önemlidir. Kafamda kitapları nasıl dizeceğimi, adımın yazılı olduğu kâğıdı nereye koyacağımı tasarlayıp o sorunu da hallettim.

Sıra geldi sandalyede oturuş pozisyonuma. Ben bir yerde uzun süre oturamam. Kıpırdanır, gezer dururum. Sağa sola ağzımı ayırarak bakarım. Kendime nasıl mukayyet olacağım? Vatandaş, bir etek para verip kitabı almış imza için sıraya geçmiş; birden kalkıp gidersem ne olacak? En az yarım saat oturma alıştırmaları yapmam lazım. Evde uzun süre, ayna karşısında yazar duruşu, yazar bakışı bulmaya çalıştım. Bulduğuma kanaat getirdikten sonra yemek masasının arkasına bir sandalye çekip oturdum.  Başladım gelene geçene anlamlı bakışlarımla bakmaya. Sonra başladım kendime gülmeye.

Hiçbir şey yapmadan anlamlı bakışlarla bakarak, kimi zaman nedensiz gülümseyerek, işaret parmağımı şakağıma dayayıp düşünerek tam on dakika oturmayı başardım.  Bu iş olacak galiba. Başaracağım. Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz.

Sıra geldi ne giyeceğime…  Eve girersiniz hanım; “ne pişireyim” diye sorar da ne diyeceğinizi şaşırır “makarna yap hanım” dersiniz ya, makarna gibi yanıtım hazır.  Gardırobum giysilerle dolu değil. Spor kıyafet giysem; öyle hiç giysim yok. Emekli olduktan sonra yeni kıyafet alamadım. Eski takım elbiselerle yaşayıp gidiyorum. Bir lacivert takımelbisem, bir tane de ince kravatım var.  Allah burada bari yüzüme baktı da tek takım elbisem olmasını sağladı. Ne giyeceğim sorunsalına kolayca çözüm buldum. Nasıl bir ayakkabı giymeliyim sorusu da kolayca çözüldü. Bir siyah botum, bir de kahverengi kunduram var. Hava sıcak bot olmaz. Kahverengi kundura giyilecek. Hemen ayakkabıyı boyayıp parlatmaya başladım.

İmza işi ne kadar zormuş! Bir günün içinde neler yaşattı bana. Neyse ki yarınki imza günüme hazırlıklıyım. Bakalım orada neler yaşayacağım?..

ahmet.kocak16@hotmail.com

DOSTLARIM,

  1. BURSA KİTAP FUARI

2.SALON 258 NOLU

BURSA MUHALİF STANDINDA SON ÇIKAN KIRMIZI PANTOLON KİTABIMI İMZALAYACAĞIM.

BÜTÜN DOSTLARI BEKLİYORUM.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ