Şehirler İnsanların Yaşam Alanıdır

Cüneyt Bülent Şeker – Bursa Vatan Medya Gurubu Köşe Yazarı
Geçtiğimiz günlerde Bursa Kültürpark’ta yürüyüş yaparken bir manzarayla karşılaştım. Bir hanımefendi, insanların yürüdüğü yerlere yemek artıklarını dökerek çevresine başıboş köpekleri toplamıştı. Kendisini uyarmama rağmen dikkate almadı, hatta yanındaki birkaç gençle birlikte beni tehdit etmekten çekinmedi. Açıkça söylemek gerekirse bu hadsizliğin, bu şımarıklığın vardığı nokta beni hayrete düşürdü.
Bugün gelinen noktada, şehirlerimizin sokakları başıboş köpeklerin yaşam alanına dönmüş durumda. Çocuklarımızın, yaşlılarımızın, kadınlarımızın güven içinde yürüyemediği sokaklardan bahsediyoruz. Parklarımız, yollarımız, oyun alanlarımız; köpeklerin tuvaletlerini yaptığı, beslendiği ve sürüler halinde dolaştığı alanlara dönüşmüşse, burada ciddi bir yönetim sorunu vardır.
Kediler mi, Köpekler mi?
Burada bir ayrımı net bir şekilde yapmak lazım:
-
Kediler sokak hayvanı kategorisinde toplanması gereken canlılar değildir. Ne sürüleşir, ne insanlara saldırır. Aksine fare ve böcek popülasyonunu kontrol eder. Temizdir, doğası gereği tuvaletini toprağa gömer. Çocuklarımız için korkutucu değil, aksine sevgi dolu birer dosttur.
-
Asıl sorun köpeklerdir. Özellikle başıboş, sahipsiz ve sürü halinde dolaşan köpekler, hem güvenlik hem de sağlık açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında yaşanan yüzlerce köpek saldırısı vakası, bunun en açık delilidir. Yaralanan, hatta hayatını kaybeden insanlar olmuştur.
Köpekler doğaları gereği kırsal hayvanlardır. Çoban köpeği, bekçi köpeği, görev köpeği olabilirler. Ancak şehir yaşamı için uygun değildirler. Orduların ve polis teşkilatlarının bile saldırı aracı olarak kullandığı bu güçlü hayvanların sahipsiz ve kontrolsüz şekilde sokaklarda dolaşması, potansiyel bir tehlikenin sürekli aramızda dolaşması demektir.
Kısırlaştırma Bir Çözüm mü?
Çokça dillendirilen bir çözüm önerisi var: Kısırlaştırma. Ben buna katılmıyorum. Çünkü kısırlaştırma bir hayvanı en temel içgüdüsünden mahrum bırakır. Hormon dengesi bozulur, yaşam enerjisi düşer, sağlık sorunları başlar. Yani bu bir çözüm değil, bir eziyettir. Ayrıca kısırlaştırılmış bir köpek yine saldırabilir. Bir tehdit ortadan kalkmış olmaz.
Benim kanaatim şu:
-
Şikayetlere rağmen saldırganlık gösteren, sürü halinde dolaşan veya tehlikeli ırka mensup köpekler şehirden uzaklaştırılmalı,
-
İnsanların yaşam alanlarını işgal etmelerine izin verilmemelidir.
Sinsi Bir Propaganda mı?
Dikkat ediyorum; köpek meselesi üzerinden toplum adeta ikiye bölünüyor. “Hayvan katliamı” gibi sert ifadeler dolaşıma sokuluyor. İnsan sağlığını önceleyenlere “vicdansız” damgası vuruluyor. Peki bu tartışmalardan kim kârlı çıkıyor? Aşı üreticileri, mama firmaları, veteriner lobileri… Sokak köpeği popülasyonunun yüksek kalması birilerinin işine geliyor gibi görünüyor.
Şehirler Kimindir?
Son dönemde sıkça duyduğum bir söz var:
“Şehirler insanlara olduğu kadar hayvanlara da aittir.”
Hayır! Bu söylem romantik bir yanılsamadan ibarettir. Şehirler insanların yaşam alanıdır. Medeniyet, şehir demektir. İnsan sağlığı ve güvenliği, hiçbir şekilde sokak hayvanlarıyla eşit düzeyde tutulamaz. Çocuğumuzun yaralanmasını bekleyip mi bu gerçeği göreceğiz?
Son Söz
Ben hayvan düşmanı değilim. Hayvanlara şefkatle yaklaşırım. Ancak şehir yaşamı ile kırsal yaşamı birbirine karıştırmanın faturası insanlara çıkmaktadır. Çözüm bellidir: Kediler doğal denge için şehirde var olabilir. Ama başıboş köpekler şehirde olmamalıdır.
Sözün özü; şehirler insanların yaşam alanıdır. Bizler çocuklarımızın güvenle oynadığı, yaşlılarımızın huzurla yürüdüğü, kadınlarımızın korkusuzca dolaştığı sokaklar istiyoruz. Bunun için de artık cesur ve kararlı adımlar atılması gerekiyor.