“Bursa, Şehirler Arasında Parlayan Bir Yıldızdır”
Bursa, her zaman Türk milletinin tarihindeki önemli şehirlerden biri olmuştur. Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, partisinin Bursa Olağan İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Bursa’nın sadece bir şehir değil, aynı zamanda Türk milletinin manevi ve kültürel mirasının merkezlerinden biri olduğunu vurguladı.
Konuşmasına, “Ülkemizde seksen bir vilayet var, ama bazıları diğerlerinden çok daha farklı özelliklere sahip” diyerek başlayan Destici, Bursa’nın bu anlamda özel bir yere sahip olduğunu belirtti. Destici, “Bir Bursa, iki Polatlı” ifadesine de değinerek, Polatlı’nın da önemli bir yer olduğunu ancak Bursa’nın eşsizliğine dikkat çekti. “Şehitlerimize rahmet olsun, ruhları şad, mekânları cennet olsun” diyerek, Bursa’nın şehitlerimizin kanlarıyla yoğrulmuş topraklarında büyüdüğünü vurguladı.
Bursa’nın Tarihi ve Kültürel Zenginliği
Destici, Bursa’nın Türk milletinin tarihindeki yeri hakkında şunları söyledi:
“Bursa, hem tarihiyle hem de tabiatı ve doğal güzellikleriyle, hem de insanının çalışkanlığıyla sanayimize, ticaretimize, üretimimize, eğitimimize büyük katkılar sunmuş bir şehirdir.” Bursa’nın sadece ülke ekonomisine değil, kültürüne ve sanayisine de katkı sağladığını belirten Destici, şehrin parlayan bir yıldız olduğunu ifade etti.
Bursa’nın, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olduğu dönemi hatırlatan Destici, “Osman Gazi’yi, Orhan Gazi’yi, Murat Hüdavendigâr’ı” ve diğer Osmanlı padişahlarını rahmetle andı. Bursa’nın sadece Osmanlı’nın değil, Türk-İslam medeniyetinin de önemli bir merkezi olduğunu belirtti. Destici, şehitler, padişahlar ve alimler tarafından şekillenen Bursa’nın, Türk milletinin manevi mirasının temellerini attığını ifade etti.
Bursa’nın Manevi İklimi ve İslami Mirası
Destici konuşmasına devam ederken, Bursa’nın sadece tarihi değil, manevi zenginliğiyle de dikkat çektiğini söyledi. “Bursa, ülkemizin manevi iklimine büyük katkı yapan âlimlerin medfun bulunduğu bir ilimizdir.” Emir Sultan, Üftade Hazretleri ve Somuncu Baba gibi büyük âlimlerin Bursa’da yattığını ve onların Bursa’ya kattığı değeri vurguladı. “Onlar bu topraklara Türk-İslam mayasını attılar, bu maya burada tuttu ve kıyamete kadar da var olmaya devam edecektir” dedi.
Destici, Bursa’nın sahip olduğu manevi mirası ve bu topraklarda yaşamış olan büyük şahsiyetleri rahmetle andı. “Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun” diyerek, Osmanlı’nın ve Türk-İslam tarihinin Bursa’daki izlerini övdü.
Bursa’nın Geleceği: Parlak Bir Şehir
Konuşmasının son kısmında Destici, Bursa’nın geleceğine dair umutlu olduğunu belirtti. Bursa’nın sadece geçmişteki başarılarıyla değil, gelecekteki potansiyeliyle de büyük bir rol oynamaya devam edeceğini ifade etti. “Bursa, tarihinin her döneminde olduğu gibi, bugünden geleceğe parlayan bir şehir olmaya devam edecektir.”
Destici, Bursa’nın sadece bir sanayi ve ticaret merkezi değil, aynı zamanda bir kültür, tarih ve manevi değerler merkezi olarak da önemli bir yer teşkil ettiğini belirtti. “Bursa, Türk milletinin tarihini, kültürünü ve inancını yaşatan bir şehir olmaya devam edecektir,” diyerek, Bursa’nın tüm Türkiye için önemini bir kez daha hatırlattı.
Sonuç: Bursa’nın Yükselişi ve BBP’nin Katkısı
Mustafa Destici, Bursa’nın güçlü geçmişinin ve bugününün her zaman Türk milletinin geleceği için ilham verici olduğunu söyledi. Bursa’nın, hem ekonomik hem de kültürel açıdan Türkiye’nin en önemli şehirlerinden biri olduğunu vurguladı. BBP olarak, Bursa’nın gelişimine katkı sağlamak ve şehri daha da ileriye taşımak için ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti.
Destici’nin konuşması, Bursa’nın tarihî ve kültürel önemini yeniden hatırlatarak, hem geçmişin hem de geleceğin bu büyük şehri nasıl şekillendireceğini bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Bursa Olağan İl Kongresinde, il başkanı Oğuz Han, yeniden Büyük Birlik Partisi Bursa İl Başkanlığına seçildi.
Mustafa Destici’nin Bursa Olağan İl Kongresinde yaptığı konuşma şu şekilde:
Ülkemizde seksen bir vilayet var. İl var, şehir var. Ama bunların bazıları elbette ki bazılarından daha farklı özelliklere sahip. Evet, ne diyor? “Bir Bursa, iki Polatlı” diyor. Şimdi o biraz yanlış oldu yani. Polatlı bizim ilçemiz sayılır ama daha nice şehirlerimiz var. Haksızlık yapmayalım. Evet. Allah şehitlerimize de rahmet eylesin, ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun inşallah diyorum.
BURSA’MIZ, SEHİRLERİMİZ ARASINDA PARLAYAN ŞEHRİMİZDİR
Kıymetli kardeşlerim, biz bu toprakları şehitlerimizin kanlarıyla sulanarak aldık. Dolayısıyla da birisi de bu vatan topraklarına göz dikiyor, bir çakıl tanesini dahi almak istiyorsa onun da kanını dökeriz evvelallah. Evet, ne dedik? Evet, şehir vardır, şehirlerden farklıdır. Nasıl ki gün vardır ama öyle gün vardır diğer bütün günlerden üstündür. Kadir Gecesi gibi. Ya da 12 ay vardır ama öyle bir ay vardır ki o 12 ayın, 11 ayın sultanıdır. Dolayısıyla da Bursa’mız da işte bu şehirlerimiz içerisinde parlayan bir şehrimizdir. Çünkü hem tarihiyle hem tabiat, doğal güzellikleriyle hem insanının çalışkanlığıyla sanayimize, ülke sanayisine, ticaretine, üretimine, eğitimine katkısıyla, turizmine katkısıyla Bursa müstesna bir ilimizdir.
ÂLİMLER, EVLİYALAR ŞEHRİ
Yine Bursa deyince neyi hatırlıyoruz? Elbette ki Osmanlı’yı hatırlıyoruz. Osman Gazi’yi hatırlıyoruz. Bursa Fatihi Orhan Gazi’yi hatırlıyoruz. Murat Hüdavendigâr’ı hatırlıyoruz. Ve Muradiye’de yatan, ebedî istirahate çekilmiş olan onlarca padişahı, onlarca şehzadeyi, onlarca sultanı hatırlıyoruz. Hepsini de rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz. Yine Bursa’mız ülkemizin manevi iklimine de büyük katkı yapan âlimlerin medfun bulunduğu bir ilimizdir. İşte Emir Sultan Hazretleri bunların başında gelmektedir. Üftade Hazretleri bunların başında gelmektedir. Somuncu Baba var ve daha niceleri. Onları da rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyoruz. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun. Onlar bu topraklara bu Türk-İslam mayasını attılar. Bu maya burada tuttu ve Allah’ın izniyle kıyamete kadar da var olmaya devam edecektir.
BURSA’NIN İLÇELERİNİN ÖNEMİ
Kıymetli kardeşlerim, Bursa sadece il merkeziyle değil, ilçeleriyle de ünlüdür. İşte ilçelerine baktığımız zaman Osmangazi’si, Nilüfer’i, Yıldırım’ı, Büyükorhan’ı, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl… Osmanlı’nın ilk dönemlerinde İnegöl deyince ne aklımıza geliyor? Köfte. Evet. Bir zamanlar tekfurların yönettiği bir beldeydi. Ama bugün elhamdülillah bir Türk-İslam yurdu. İznik. Evet. Yine bu coğrafyada, Anadolu’da Türklere başkentlik yapmış bir şehrimiz, bir ilçemiz, Bursa sınırlarımız içerisinde bir ilçe ve dünyanın gözü hâlâ İznik’te. Bakın Papa geldi, nereye geldi? İznik’e geldi. Neden? Çünkü Hristiyan dünyası için de İznik çok önemli. Ta 325 yılında konsillerini burada toplamışlar. Ve Roma İmparatorluğu’nun, hem Batı Roma İmparatorluğu’nun hem Doğu Roma İmparatorluğu’nun en önemli şehirlerinden bir tanesi. Ve hâlâ gözleri bu bölgede ve hâlâ gözleri İznik’te ve Ayasofya’da. Ama biz bileğimizin hakkıyla buraları fethettik, kılıç hakkıyla buraları aldık. Buraları geri almak isteyenler de ancak aynı bedeli ödeyerek alabilirler. Elbette.
PAPA’NIN İZNİK ZİYARETİ
Ki ülkeler arası, devletler arası ziyaretler yapılabilir. Ama bu ziyaretler teamüllere bağlı olarak yapılmalıdır. Bu ziyaretler çerçevesi iyi çizilip ve bu çerçevenin dışına çıkılmadan yapılmalıdır. Ama Papa’nın son ziyaretine baktığımız zaman, uzun diyebileceğimiz bir müddette gerçekleşen bu ziyaretin bir teolojik ziyaret olmanın ötesinde siyasi mesajlar içerdiğini de, bir dostluk ziyaretinin ötesinde efendim başka anlamlar da içerdiğini çok net bir şekilde gördük ve müşahede ettik. Dolayısıyla o günlerde de bu düşüncelerimizi, bu fikirlerimizi paylaştık. Dolayısıyla da Vatikan’ın hem bir devlet olması ama aynı zamanda Vatikan’ın başkanının Papa olması ve bütün Hristiyan âleminin, bütün Hristiyan dünyasının temsilcisi olması anlamıyla da bu ziyaretin kendileri açısından da bütün dünya açısından da daha önemli olduğunu görüyoruz. Yani şu mesajı verdiler: Buraların geçmişte kendilerinin olduğu ve hâlâ buralardan vazgeçmedikleri mesajını verdiler. Ama onlar ne düşünürlerse düşünsünler. Biraz önce de bunu söyledim, ifade ettim. Biz ceddimizden nasıl ki böyle bağımsız, hür, müstakil bir devlet, bir ülke teslim aldıysak evelallah Allah’ın izniyle gelecek nesillerimize, gençlerimize, çocuklarımıza da hür, bağımsız ve müstakil bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni emanet edeceğiz.
TÜRK AİLE YAPISININ KORUNMASI
Kıymetli vatandaşlarım, kıymetli kardeşlerim, televizyonları başında bizleri izleyen değerli arkadaşlar, değerli kardeşlerim. Geçtiğimiz günlerde hem aile yapımızın korunması hem düşen nüfusumuzun tekrar yükselmeye başlaması ve bununla ilişkili olarak kadınlarımızın çalışma hayatlarıyla ilgili birtakım açıklamalarda bulunduk. Bunu da birtakım bilimsel verilere dayandırarak açıkladık. Bakın bir milletin varlığını devam ettirmesi direkt nüfusuyla alakalıdır. Eğer nüfusunuzu kaybederseniz ve bulunduğunuz coğrafyada ya da ülkede nüfus olarak azınlığa düşerseniz orada millet olarak varlığınızı sürdürmeniz mümkün değildir. Şu anda biz Türklerin bu ülkede varlığı çoğunluktur. Ve hemen hemen bu ülkede yaşayan herkesi de biz ne olarak adlandırıyoruz? Bu Türk milletinin, büyük Türk milletinin bir parçası olarak adlandırıyoruz. Buna itiraz edenler var. Buna itiraz edenlerin gerekçelerine baktığımızda bunların tamamen ayrılıkçı bir niyet beslediklerini görmekteyiz. Evet, biz Türk milleti hepimizin ortak ismidir. Anayasamızda da bu açıkça yazılmıştır derken kimsenin etnik kökenini inkâr etmiyoruz. Herkesin etnik kökenine de saygı duyuyoruz. Ama siyasi olarak, kültürel olarak her milletin nasılsa ortak bir ismi varsa, devletinin bir ismi varsa evet Türkiye’de yaşayan ve hangi etnik kökene mensup olursa olsun Kürt, Türkmen, Arap, Çerkes, Arnavut, Boşnak, Muhacir… Bunların hepsinin ortak adı Türk milletidir ve devletimizin adı da Türkiye Cumhuriyeti.
KIBRIS, SURİYE; HALEP, KERKÜK…
Evet kıymetli kardeşlerim, bir milletvekili çıkıyor ve Mecliste sözde bir milletvekili, DEM Milletvekili, Van Milletvekili ve diyor ki; “Siz bir taraftan böyle söylerken diğer taraftan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığına sahip çıkıyorsunuz” diyor. Elbette sahip çıkacağız. Elbette Suriye’deki ve Irak’taki Türkmenlere de sahip çıkacağız. Kıbrıs dört asır, yaklaşık beş asır bizim hâkimiyetimiz altında kalmış ve tamamen bir Türk yurdu olmuş. Aynı şey Halep için de geçerlidir. Aynı şey Kerkük için de geçerlidir. Elbette bunları da söylemeye ve Kıbrıs’ın, Kıbrıs Türklüğü’nün de yanında durmaya sonuna kadar devam edeceğiz. Biz sadece Kıbrıs’a sahip çıkmadık. Biz sadece Kerkük’teki Türkmenlere sahip çıkmadık. Unutanlara hatırlatırız. Saddam, Irak’ın kuzeyindeki bütün Türkleri kimyasal silahla yok etmeye kalktığında, imha etmeye kalktığında onlara yine sahip çıkan Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti olmuştur. Kimse nankörlük yapmasın. Evet Türkiye ve Türkler, biz her zaman mazlumun yanında durduk. Mazlumun kimliğine, ırkına, cinsine, mezhebine, inancına bakmadık. Zalimin de karşısında olduk. En yakınımızda olsa bile zalime asla eyvallah demedik.
TÜRKİYE’NİN NÜFUSU
Evet. Bunun için nüfusumuzu korumak zorundayız. Nüfusumuza sahip çıkmak zorundayız. Bakın bu uluslararası bir veridir. Ve burada son 7 yılda nüfusu azalan ülkeler sıralanmıştır. Ve ne diye başlık atılmıştır biliyor musunuz? İngilizceden çevirdiğinizde “Son 7 yılda dünyada nesli en hızlı kesilen 7 ülke” diyor. Yani nüfusu azalan demiyor, nesli kesilen diyor. Nesli kuruyan diyor. Biz en fazla neslini kaybeden yani nüfusu azalan 5. ülkeyiz. Dünyada 5. ülke. Yüzlerce ülke arasında. Bir tablo daha göstereceğim. Bakın 2017 yılında Türkiye coğrafyasında üç tane kırmızı il görüyorsunuz. Ne kırmızı il? Nüfus oranı 1,5’un altında olan iller. 2024’e geldiğimizde ne görüyorsunuz? Türkiye’nin üçte ikisinin kızardığını görüyorsunuz. Üçte ikisi kızarmış. 3 ve 3’ün üstünde tek il kalmış: Şanlıurfa. Diğer Güneydoğu illerimiz 3-2 arası, ondan gayrıların tamamı 2 ve altı. Hatta %70’i 1,5 ve altı. Dolayısıyla da biz bu gidişatı geri çevirmek zorundayız. Geriye döndürmek zorundayız. Bunun için ne yapmalıyız? Bunun için evlilikleri teşvik etmeliyiz. Genç istihdamını artırmalıyız. Gençlerimizin işsizliğine çare bulmalıyız. Evlenecek gençlerimize daha fazla yardımlar yapmalıyız. İhtiyacı olanlar ya da imkânı olmayanların düğünlerini, nikâhlarını abartılı olmamak kaydıyla ya yerel yönetimlerimiz ya da devletimiz Aile Bakanlığı yoluyla gerçekleştirmeli ve gençlerimizin evlenmelerinin önünü açmalıdır.
KADINLARIN ÇALIŞMA KOŞULLARI
Aynı şekilde burada özellikle kadınlarımız korunmalıdır. Bakın kadınlarımızın çalışma hayatıyla ilgili düzenlemeler yapılmalıdır. Kadınlarımız daha önce de söyledim; 1 saat geç gitmeli işe ve 1 saat erken çıkmalıdır. Çünkü eviyle, ailesiyle, çoluğuyla, çocuğuyla daha fazla ilgilenebilmelidir. Zaten bütün yük onların omzunda. Evdeki yemeği kahir ekseriyetle kadınlarımız yapıyor. Çamaşırı, temizliği kadınlarımız yapıyor. Herkesin evinde temizlikçi yok birileri gibi. Dolayısıyla da çocuğa bakan, çocukla özellikle belli bir yaşa kadar en fazla zaman geçiren yine kadınlarımız olmuştur ve olmaktadır. Bunun için kadınlarımızın çalışma hayatındaki koşulları rahatlatılmalıdır. Kolaylıklar getirilmelidir. Örneğin önümüzde diyelim bayram var. Arife günleri yarım gün tatil. Bu kadınlarımıza tam gün olmalıdır. Evet. Aynı şekilde kadınlarımızın hafta sonları çalıştırılmamalı ve izinli olmaları sağlanmalıdır. Tabii ki bazı mesleklerde bu gerçekleşmeyebilir. Örneğin doktorlar, ameliyatı vardır belli saatlerde, hâkim savcının duruşması vardır. Bunları söylemiyorum. Zaten bütün bunları toplamda saydığınızda bunlar on binlerle ifade edilecek sayılardır. Hâlbuki bugün milyonlarca kadın çalışmaktadır. Biz kahir ekseriyeti, büyük çoğunluğa hitap ediyoruz. Ve bir kere kadınlarımız, çalışan kadınlarımız özellikle çocuklarını bırakabilecekleri bir kreş imkânına mutlaka kavuşmalıdır. Hem devlet kurumlarımız hem yerel yönetimlerimiz bunu sağlamalıdır. Az sayıda çalışan kadının olduğu kurumlarımızda ise kreş parası devlet tarafından destek olarak ödenmeli.
KADIN HASTANELERİNİN KURULMASI
Orada iki konu daha söyledim. Bir tanesi neydi? Bir tanesi kadın hastanesinin kurulması. Biz diğer hastaneler kapatılsın demiyoruz. Bazıları bunu böyle lanse etmeye çalışıyor. Diyoruz ki ya Ankara’da, İstanbul’da, Bursa’da şehir hastanelerimiz var. Hele Ankara’da, İstanbul’dakiler… 11 kule var. 12 kule var. Ya bu kulelerden bir tanesi de kadın hastanesi olsun. Şu gerçeği kabul edelim. Hâlâ toplumumuzda örf, adet, gelenek, görenek ve inancından dolayı mahremiyet duygusunu yaşayan kadınlarımız yok mu? Bütün kadınlarımız yaşıyor ama bazıları daha hassas. Dolayısıyla o hassas olanlara da biz “Siz bu hassasiyeti terk edin” demek yerine bir imkân sunsak bu daha doğru olmaz mı? Yani bunu yapıyoruz diye niye laiklik elden gitsin? Niye Atatürkçülük zedelensin? Dolayısıyla da biz Büyük Birlik Partisi olarak bunu bugün de söylemiyoruz. Sonra Büyük Birlik Partililerin ya da Büyük Birlik Partisi’nin Genel Başkanı’nın vatan, millet ve Atatürk sevgisini sorgulayacak kimse yoktur kardeşim. Sizden öğrenecek değiliz. Laikliği de sizden öğrenecek değiliz. Atatürk sevgisini de sizden öğrenecek değiliz. Biz bu ülkeye, bu millete, bu devlete en ufak hizmet yapmış kişilere dair saygı ve sevgi besleriz ki kimden bahsediyoruz? Kurtuluş Savaşı’mızın muzaffer komutanı ve Cumhuriyetimizin kurucusu, ilk Meclisimizin başkanı ve ilk Cumhurbaşkanımızdan bahsediyoruz. Bunun için bunlar bize vız gelir, tırıs gider. Yani sözümüzü etkisizleştirmeye, itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Siz ne derseniz deyin, biz doğruyu söylemeye devam edeceğiz ve elimize ilk imkân geçtiğinde de mutlaka kadın hastanelerini bu ülkeye kazandıracağız. Aynı şekilde kadın üniversiteleri. Bunları da yapmalıyız, bu imkânı da sunmalıyız. Yani kadınlarımızın hem eğitime hem sağlık hem çalışma hayatı, yani her alanda erişebilmeleri için, var olabilmeleri için ve rahat bir şekilde buralarda eğitimlerini alabilmeleri, tedavilerini alabilmeleri, çalışma hayatında yer alabilmeleri için her türlü kolaylığı sağlamalıyız ve Büyük Birlik Partisi olarak biz bunu bütün kadınlarımıza vaat ediyoruz.
UYUŞTURUCU, BAHİS VE ÇETELEŞMELER
Kıymetli kardeşlerim, değerli dava arkadaşlarım, değerli vatandaşlarım. Şimdi toplumumuzu tehdit eden en büyük meselelerden bir tanesi de uyuşturucu, bahis ve çeteleşmeler. Biz daha önce de defaten dile getirdik. Çok söyledik ve söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. Eğer bir suçu, ülkede bir suçu engelleyemiyorsanız, bakmanız gereken öncelikli yerlerden bir tanesi o suçlara verilen cezalardır. Yani cezalar demek ki yetersiz kalmaktadır. Bunun için Türk Ceza Kanunu’nda bu saydığım suçlarla ilgili, yani uyuşturucu, bahis, çeteleşme ve benzer suçlar, bunlarla ilgili cezalar yeniden gözden geçirilmeli ve suçun karşılığına denk gelecek şekilde artırılmalıdır. Yani bir insan ki insan demiyoruz ona, hayvandan daha aşağıdır böyle gencecik çocuklarımızı, kızlarımızı uyuşturucuya ulaştıranlar. Bunlarla ilgili ceza 3-5 sene olabilir mi ya? İndirim ile beraber 3 sene, 5 sene yatıp çıkacak. Aha şimdi infaz yasası geliyor. 180 bin kişi faydalanacak. Bunun büyük çoğunluğu uyuşturucu ticareti yapanlar. Ya da kul hakkına girenler.
KİŞİLERE KARŞI İŞLENEN SUÇLARDA DEVLETİN AF YETKİSİ OLAMAZ
Ben bir kere açık ve net söylüyorum. Her suç için söylüyorum, ayırt etmeden. Bir kere kişilerin kişilere karşı işlediği suçlarda devletin af yetkisi doğru değildir. Bu bizim kültürümüze de inancımıza da karşıdır. Yani bir gencimizi, çocuğumuzu uyuşturucuya alıştıracak ve onun ölümüne sebep olacak. Onu da devlet affedecek. Affedemez kardeşim. Ancak o çocuğun ailesi orada bir karar verebilir. Ya da gelecek birisini öldürecek. Devlet onu affedemez kardeşim. Ya da benim askerimi, polisimi, Aybüke öğretmenimi, Neşe Alten öğretmenimi, Necmettin Yılmaz öğretmenimi öldüren hiçbir teröriste devletin af yetkisi yoktur. O ancak şehit ailelerinin, anaların, babaların, çocukların rızasına bağlıdır.
BAHİS VE KUMAR OYNATILMAMALIDIR
Bakın, görüyoruz. Bahis, sanal bahis, yasal bahis, yasal olmayan bahis her alanda var. İşte son günlerde futbolda ve diğer spor alanlarında açıklananları görüyoruz. Ve bu… Burada bakıyoruz, oynayanlara baktığımızda Sayın Cumhurbaşkanı’nın da dediği gibi ne var burada kardeşim? Bunlar zaten milyon dolarlar transfer paraları alıyorlar. En kötüsü yüz binlerce dolar alıyor. Ama bakıyorsunuz bunlar da bunu oynuyor. Ya bir hastalık ya daha fazla kazanma hırsı. Ama sporda da olsa başka alanlarda da olsa bunlarla mücadele edilmelidir. Daha doğrusu kökünden söylüyorum. Ya ister yasal olsun, ister gayri yasal olsun. Bu memlekette bahis, kumar oynatılmamalıdır.
TERÖR SORUNU VE TERÖRLE MÜCADELE
Kıymetli kardeşlerim, değerli dava arkadaşlarım, değerli vatandaşlarım.
Ülkemiz 40 yıldan fazla bir süredir terörle mücadele ediyor. Ve bu mücadelede binlerce şehit verdik. On binlerce vatandaşımızı kaybettik. 2 trilyon dolardan fazla parayı buraya harcadık. Bu paranın büyüklüğünü göstermek için ya da anlatmak için size bir örnek vereyim. Bakın Türkiye’nin iç, dış, kamu, özel… Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, yani 102 yıldaki toplam borcu 550 milyar dolar civarında. Yani bunda iç borç da var, dış borç da var. Kamunun, yani devletin borcu da var; özel sektörün, hepimizin borcu var. Bunun tam dört katı parayı biz terörle mücadeleye harcamışız. Eğer bu para oraya değil de millete harcansaydı, ülkeye harcansaydı bugün birkaç kat daha büyük bir Türkiye vardı. Bugün yaşanan ekonomik koşulların çoğu yaşanmıyor olacaktı. Çoktan kendi savaş uçağımıza, nükleer santrallerimize, farklı fabrikalarımıza sahip olacaktık. Ama maalesef emeklerimizi oraya harcattılar.
Kim yaptı bunu? Elbette ki emperyalistler yaptı. Başını Amerika’nın çektiği, Batı’nın çektiği, Batılı bazı ülkelerin çektiği emperyalistler yaptı. Ve bugün karşımıza sanki bizim kardeşlerimizin, Kürtlerin temsilcisiymiş diye çıkan teröristler yaptı. Satılmışlar yaptı. Yani boyunlarında Amerikan ve İsrail tasması olanlar yaptı. Bu çok açık ve net.
ÇÖZÜM SÜREÇLERİ
Şimdi devlet geçmiş dönemlerde de 1-2 denedi; bir çözüm süreci. Ama biz hep şunu söyledik Büyük Birlik Partisi olarak: Şimdi çözüm olsa, terör bitse bundan kim rahatsız olabilir ki? Hiçbirimiz rahatsız olmayız. Bu salonda bulunan hiç kimse rahatsız olmaz. Türkiye’deki aklı başında vatansever, milletperver, hangi siyasi düşünceye, hangi partiye mensup olursa olsun hiç kimse rahatsız olmaz. Ama neden rahatsız oluruz? Şundan rahatsız oluruz: Teröristlerle, terör örgütüyle daha önce bu görüşmeler yapılmış mı? Benzer görüşmeler yapılmış. Peki netice alınmış mı? Alınmamış. Sonuç ne olmuş? Sonuçta Türkiye ve Türk milleti zararlı çıkmış. Terör örgütü ve kadroları kârlı çıkmış. Biz onun için diyoruz ki Büyük Birlik Partisi olarak bu tecrübelerden ders çıkaralım.
TERÖR ÖRGÜTLERİYLE MÜZAKERE EDİLMEZ, MÜCADELE EDİLİR
Bir şey daha söyleyeyim. Peki ne zaman teröre karşı başarılı olunmuş? Ne zaman terör bitmiş? İşte en son 2015’ten bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanlığının öncülüğünde, hükümetin desteği, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğer güvenlik güçlerimizin, polisimizin, güvenlik korucularımızın gayretiyle terörün tüm unsurlarına karşı topyekûn, milletçe bir mücadele verilmiş ve terör bitmiş. Şu anda ülkenin her tarafına gidiyoruz. Terör var mı? Yok. Silahlı terörist var mı? Yok. Silahsız var mı? Var. Evet Mecliste de var. İşte ne bileyim köşe yazarı olarak var. İş adamı olarak var. Sözde sivil toplum örgütü temsilcisi olarak var. Ama silahlı terör örgütünü bu devlet bitirdi. Bu ordu bitirdi. Bu millet bitirdi. Onun için biz diyoruz ki bütün bu tecrübeler ışığında şunu söylüyoruz: Diyoruz ki terörle müzakere edilerek terör bitmez. Mücadeleyle bitirilir ve biz bunu bitirdik. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Kahraman Türk Ordusu PKK’ya karşı ve diğer terör örgütlerine de karşı mutlak bir zafer kazanmıştır. Bu bir gerçektir.
Şimdi pazarlık yok, müzakere yok, anlaşma yok. Eyvallah. Bunların hiçbirisi olmadan terör örgütü Türkiye’de zaten terörist kalmamış. Irak’ta da Suriye’de de silah bırakacak. Kendini feshedecek. Hatta sadece silahlı unsurları değil silahsız unsurları da kendini feshedecek. Avrupa’daki gibi ya da siyasi partisi, diğer sözde sivil toplum örgütleri, bunlar da kendisini feshedecek. Ama şimdi bakıyorsunuz ayak direniyor. Ne deniyor? Efendim Türkiye Cumhuriyeti Devleti adım atsın. Meclis yasal değişiklikler yapsın. Adım atsın diyor. Adımı Türkiye’den bekliyor. Siz kimsiniz de Türkiye’yle bu şekilde konuşabilecek duruma geldiniz? Türkiye’ye istikamet çizmeye çalışıyorsunuz. Türk milleti yedi düvele karşı boyun eğmemiş ki sizin gibi terörist bozuntularına mı boyun eğeceğiz?
Kıymetli kardeşlerim, şimdi sözde bir silah yakma eylemi gerçekleştirildi. İşte üç beş çapulcunun Türkiye’den çıkış görüntüleri verildi. Yani şimdi bu yirmi beş otuz silah yakıldı, üç beş çapulcu Türkiye’den çıktı diye biz PKK silah bıraktı ya da kendini feshetti mi diye anlayacağız? Böyle mi değerlendireceğiz? Asla böyle anlamıyoruz ve böyle değerlendirmiyoruz. Bütün unsurlarıyla silahı bırakacak ve kendini feshedecek.
SİLAH BIRAKMAYANLAR, KARŞILARINDA SİLAH BULURLAR
Bakın daha dün Dışişleri Bakanımız açıkladı. Suriye’deki PKK terör örgütü yapılanmasıyla ilgili PYD-YPG, şimdiki de ismi SDG… Ne dedi Dışişleri Bakanımız, ne dedi dün? Aynen şunu söyledi: “Silahı terk etmeyenler ve silahla mücadeleye devam edenler ya da etmek isteyenler karşılarında silah bulurlar” dedi. “Silahla mukavemet bulurlar” dedi. “Karşılığını silahla alırlar” dedi. Amerika’ya güveneceksin, sırtını yaslayacaksın. İsrail’e dayanacaksın. Ondan sonra da İsrail’in merkezi hükümetine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kafa tutup pazarlık yapmaya çalışacaksın. Böyle bir yağma yok. Buna asla müsaade edilmemelidir. Buna göz yumulmamalıdır.
Birisi de silahı sıktı. Diğeri sıkmadı. Ama onun yanında şimdi biz bunu suçsuz mu kabul edeceğiz? Bunu af mı edeceğiz? Asla edilmemelidir. İşte Bursa burada. Ya da efendim Beşiktaş Stadı’nın önünde, Ankara’da sivil servis otobüsüne, askeri servis aracına bomba koyan iki üç kişi bombayı getiriyor. Birisi düzeneği yerleştiriyor. Şimdi biz düzeneği yerleştirene ceza verip ona yardım edeni af mı edeceğiz, suça karışmamış diye? Yani bu kabul edilebilir bir şey değildir. Bu milletin vicdanını yaralar.
ŞEFFAFLIK VE MİLLETİN RIZASI
Bakın başından itibaren şunu söyledik değerli arkadaşlar. Bu tür süreçlerin ve bu sürecin başarıya ulaşmasının iki yolu vardır. En önemli ilk yolu: Bir, şeffaflık; yani millet her şeyden haberdar olacak. İki, milletin rızası; bu Türk milletinin rızası alınmadan bu tür süreçlerin sonuca ulaşabileceğini beklemek hayaldir. Hayal ötesidir. Şimdi bakıyoruz. Milletimizin buna rızası var mıdır diye bakıyoruz ve milletimizin rızasının olmadığını ya da eksik olduğunu görüyoruz. Evet, milletimiz çözüm olsun istiyor. Barış olsun istiyor. Terör bitsin istiyor. Terörist silah bıraksın istiyor. Ama milletimiz temkinli bizim gibi. Bugün silah bırakmış gibi yapıp, bugün kendini feshetmiş gibi yapıp Suriye’deki emeline ulaşıp üç beş sene sonra, on sene sonra tekrar Türkiye’de terörün hortlamayacağına dair garanti ne?
MÜSAADE ETMEYİN, İNDİRİN BU BAYRAKLARI
Bunlar bakın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milletvekili, sözde milletvekili, Suriye’nin kuzeyindeki yapıyı savunuyor. Irak’ın kuzeyindeki yapıyı savunuyor. Diyarbakır’da partiler var. Partiler var. Resmi, kurulmuş. Buna nasıl izin veriliyor? Buna da ayrıca diyorum. Tabelaları Kürtçe ve Türk bayrağı asmıyorlar. Ama Barzani’nin bayrağını asıyorlar. Sözde Kürdistan bayrağı asıyorlar. PKK bayrağı asıyorlar. Suriye’nin kuzeyindeki bölücü yapının bayrağını asıyorlar. Bunlara müsaade etmeyin kardeşim. İndirin bu bayrakları ve yerine ay yıldızlı Türk bayrağını asın.
Evet. Şimdi birlik olalım. Kardeş olalım. Bunlar güzel sözler. İşte Bursa’da da var değil mi ilçe örgütleri? Ya da il örgütü. Var mı Türk bayrağı, asılı mı? Asılı mı? Başkanlarım asılı mı? Asılı değil. Türk bayrağı asılı değil. PKK’nın partisinin ilçe binasında, il binasında hiçbir yerde asılı değil. Bir daha ay yıldızlı al bayrağı asamayanlarla biz nasıl kardeş olacağız? Nasıl birlikte olacağız? Nasıl birlikte yol yürüyeceğiz de nasıl vatan savunması yapacağız? Gözü dışarıda olanlar, sınırlarımız dışında birtakım bölücü örgütlerin kurduğu yapıları destekleyenler, direkt terör örgütünü destekleyenlerle biz nasıl bir olacağız? Çünkü bir pişmanlık görmüyoruz onlardan.
PKK’DA ZERRE KADAR DEĞİŞİM YOK
İşte geçen günlerde de Mardin kongresindeydik. Gittiğimiz her yerde vatandaşla da buluşuyoruz. Sivil, askeri bürokrasiyle de görüşüyoruz. Soruyorum, “Zerre bunlarda geri adım var mı?” diyorum. Vatandaş da sivil ve bürokrasi, sivil ve askeri bürokrasi de “Zerre değişme yok diyor bunlarda” diyor. Zerre-i miskal değişmeyenlerle, emellerinden vazgeçmeyenlerle, siyasi bölücülükte direnenlerle biz nasıl yapacağız? Dolayısıyla da terörü yok etmek istiyorsak, teröristleri yok etmek istiyorsak yapılacak şey bellidir: Terörün tüm unsurlarına karşı topyekûn mücadele. Ama geçtiğimiz çözüm süreciyle mevcut süreci kıyasladığımda da şunu görmekten de memnuniyet duyuyorum. Özellikle bölgeye gittiğimizde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terörle mücadelede bir aksaklık yok. Bu devam ediyor. Geçtiğimiz dönemde durmuştu o zaman bu mücadele. Bu dönem devam ediyor. Yani devlet de tedbiri elden bırakmıyor. Tabiri caizse eller tetikte. Bunu da olumlu olarak görüyorum.
İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN
Ay yıldızlı al bayrağın altında bir ve beraber yaşama iradesi ortaya koyan, hangi etnik kökene mensup olursa olsun, hangi mezhebi anlayışa mensup olursa olsun, hatta hangi dini inanca mensup olursa olsun, hatta hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun hepsini bu ülkenin birinci derecede vatandaşı, eşit vatandaşı, yurttaşı ve kardeşimiz olarak görüyoruz. Yani bunda çok samimiyiz. Bunu defalarca söylemek gereği bile dahi hissetmiyorum. Bu ülkede yaşayanlar bu ülkenin vatandaşları, eşit yurttaşlardır. Azınlıklar farklı muamelelere tabidir ki bizim ülkemiz azınlık hakları konusunda da Avrupa’nın da dünyanın da ilerisindedir. Pek çok Batı Trakya göçmeni vardır, Bulgaristan göçmeni vardır, Balkan göçmenleri vardır. Orada görüyoruz. Onların özellikle Yunanistan’da ve Bulgaristan’da neler yaşadıklarını görüyoruz. Ama bizimkiler tabiri caizse bir elleri balda; Türkiye’deki Rumlar, Ermeniler kimse kim, bir elleri yağda bir elleri balda yaşantılarını sürdürmektedirler. Biz çünkü böyle bir milletiz. Evet, biz atalarımızın, ceddimizin ve Yunus Emre’mizin dediği gibi evet yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü. Şeyh Edebali’nin dediği gibi “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışından asla vazgeçmeyeceğiz.
KADEMELİ EMEKLİLİK
Kıymetli kardeşlerim, son olarak tabii vatandaşımızın birinci gündemi ve problemi ekonomi. İşte salonumuzda staj ve çıraklık mağdurları var, buradalar. Şimdi akıl mantık yürüterek söylüyoruz. Bütçeyi bir kenara koyuyoruz. Ya bir kişinin böyle gençlik çağında ister stajyer olarak ister çırak olarak çalıştığı dönem niye emekliliğe sayılmaz ya? Bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Tam tersine, sayacaksın ki heveslendireceksin, motive edeceksin. Onun için biz bütçenin durumu ne olursa olsun altı milyon emekli EYT’den faydalandı. Battı mı Türkiye? Batmadı. Ama keşke kademeli olsaydı. Biz o zaman da söyledik. İşte burada emanetler var. Emeklilikte kademe isteyenler. Şimdi kademeli olması lazım. Bir günle bıçak gibi kesildi. Yani bir gün önce işe giren on beş yıl önce emekli olma hakkı elde etti. Bir gün sonra giren on beş yıl bekleyecek.
PRİM GÜN SAYISI ADALETSİZLİKLERİ, STAJ VE ÇIRAKLIK MAĞDURİYETLERİ
Bir haksızlık daha var. Akşam bir kardeşimizin evindeydik. Diyor ki “Ben 9700 gün prim ödedim. 3700 gün ya da 4000 gün prim ödeyenle aynı parayı alıyorum” diyor ya. “Ben de 16 bin 800, 17 bin alıyorum. O da 16 bin 800, 17 bin alıyor.” İşte buradaki yanlışların ya da adaletsizliklerin, haksızlıkların mutlaka yeni bir düzenlemeyle giderilmesi lazım. Yani staj ve çıraklık mağdurlarımızın mağduriyeti de sona erdirilmesi lazım. Ve emeklilikte de kademeli sisteme geçerek bu mağduriyeti yaşayan kardeşlerimizin de mağduriyetleri giderilmeli ve bu haklı talepler karşılanmalıdır diyor.
EMEKLİ MAAŞLARI
Kıymetli kardeşlerim, bakın emeklilerimizin şu anda aldığı maaş kaç lira? 16 bin 800 lira. Bir on beş gün sonra, on altı gün sonra Ocak’ta yeni bir artış gelecek. Ama şimdiden biliyoruz ki bu beklentileri karşılamayacak. Fakat ben popülist politika yapmıyorum. Gerçeği dile getiriyorum. Bir haksızlığın ortadan kaldırılmasını istiyorum. Yani adalet istiyoruz emekliler adına. O da nedir? İki sene önce geriye gidelim. Üç sene önce geriye gidelim. 2023 Ocak ayı. En düşük emekli maaşı kaç liraydı? 2023 Ocak. 7500 lira oldu. En düşük emekli maaşı Ocak 2023’te. Peki en düşük memur maaşı ne kadardı? 11 bin lira. En düşük kamu işçisi maaşı da yine 11 bin seviyesindeydi. Yani en düşük emekli maaşı, en düşük kamu işçisi ve memur maaşının üçte ikisiydi. Yani biri üç lira alırken biri iki lira alırdı. Bugüne gelelim. Şu anda ne alıyor? En düşük emekli maaşı kaç lira? 16 bin 800. En düşük devlet memuru maaşı kaç lira? 50 bin. En düşük kamu işçisi maaşı ne kadar? Yaklaşık 60 bin. Yani memur da 3’te 1’e gelmiş, kamu işçisinde neredeyse 4’te 1’e gelmiş. Yani emeklinin en az 1 maaşı buharlaşmış, yok olmuş.
Şimdi biz diyoruz ki kardeşim bunu düzeltelim. Bu haksızlık. Deniyor ki bize maliye bürokrasisi tarafından “Efendim işte bütçe, bütçe buna imkân vermiyor.” Ya biz de diyoruz ki kardeşim bu ülkeyi artık eğer paran yoksa… Paran varsa fazlasını yapabilirsin. Şu yoldur, köprüdür efendim bunları şöyle bir bırakalım aciliyet olanlar dışında. Ha savunma sanayini ihmal etmeyelim. Gıdayı ihmal etmeyelim. Tarımı ihmal etmeyelim. İlaç sanayini ihmal etmeyelim. Ama diğer işleri bir kenara bırakalım. Önce emeklinin hakkını verelim. O bir maaşını verelim. O bir maaşın üstüne bir maaş ekleyelim. Şimdi bütçe rakamlarını gördük hep beraber. Şimdi bana şöyle diyor maliye bürokrasimiz: “Emeklilere bin lira maaş yaparsak ayda 16 milyar, yılda 192 milyar. 10 bin lira yaparsak ayda 160, yılda 1 trilyon 900 milyar” deniyor. Bütçe ne kadar? 18 buçuk trilyon. Bunun yaklaşık yüzde 27’si faize gidiyor. Yani biz 2 trilyon 700 milyar faize para veriyoruz. Emeklilerden esirgediğimizi veriyoruz. Fazlasıyla veriyoruz.
Artı, toplanan vergilere bakıyorsun. Vatandaştan toplanan yine dolaylı vergiler yüzde 70. Şimdi eğer bu ülkede vergi hakkıyla toplansın, hakkıyla düzenlensin… Yani hakkı ne? Çok kazanandan çok, az kazanandan az, kazanmayandan vergi almayacaksın. Bir bu kadar daha vergi toplanır. Hâlâ kayıt dışı bu ülkede çok fazla. Hâlâ vergi kaçırma çok fazla. Onun için bu düzenleme yapılsın ve vergiden de adaletli bir vergiden gelecek gelirler başta emeklilerimiz olmak üzere çalışan kesimlerimize verilsin ve emeklilerimize yapılan bu adaletsizlik bir an önce bu yıl başında düzeltilsin bekliyoruz.
BÜTÇE AÇIĞI VE CARİ AÇIK
Asgari ücretlilerimiz elbette bu devletin kasasından çıkan bir para değil. İşte Bursa’da sanayicimiz ve Bursa’da sanayinin özellikle tekstil başta olmak üzere bazı alanlarda büyük sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Ve burada da özellikle işçi maliyetlerinin… İşte Mısır’la, diğer ülkelerle, Çin’le karşılaştırıldığında yüksek olduğunu ve bu yüzden başta tekstilciler olmak üzere bazı sanayi kuruluşlarımızın maalesef dükkân kapatmak zorunda kaldıklarını ya da başka ülkelere üretimlerini taşıdıklarını görüyoruz. Üretimi desteklemeliyiz. Bunu da daha önce ifade ettim. Bizim iki temel problemimiz var ekonomide. Bir bütçe açığı, iki cari açık. Şu anda son aylarda carimizin fazla verdiği açıklanıyor. İnşallah bu yıl sonuna kadar böyle gider ve yıl sonu ortalamamızı da inşallah artı olarak olmasa bile dengeli bir şekilde kapatırız. Ama bütçemizin yine neredeyse faiz kadar yani iki trilyonun üzerinde bir açık verdiğini görüyoruz. İşte bu iki açığı kapatmadan ekonomimiz düzelmez. Bunu kapatmak zorundayız. Tabii bunu yaparken işçimizi de koruyacağız. Sanayicimizi de koruyacağız.
ASGARİ ÜCRET
Arkadaşlar açık konuşmak gerekir. Asgari ücret şu anda ne kadardır? 22 bin 104 lira. Asgari ücret. Biz asgari ücret yüzde 50 artırılsın derken diğerleri gibi popülist bir düşünceyle ya da işte hükümeti zora sokalım falan diye söylemiyorum. Çünkü hükümet bizim zaten Cumhur İttifakı’ndayız. Böyle bir niyetimiz olabilir mi? Olamaz. Ama ben temellendirerek söylüyorum. Bu da belki felsefeci olmamın bir artısıdır. Gerekçelendiriyorum, temellendiriyorum. Nedir? 2024 yılı enflasyonu kaç çıktı? Yüzde 50. Asgari ücretliye ne verildi? Ara zam da verilmedi. Yüzde 30 verildi. Yani 2025’in başında yüzde 30 verildi. Yani yüzde 20’si kesildi. Bu 2025 yılı enflasyon kaç çıktı? Yüzde 30 çıktı. Yirmi de geçmişten alacağı var asgari ücretlinin. Yüzde 50. Yani 33 bin 50 lira. Tam kuruşu kuruşuna. Asgari ücret ancak bu şekilde olursa işte o zaman asgari ücretlimiz hakkını bir nebze de olsa almış olur. İsteriz ki daha yüksek alsın. Ama Türkiye ekonomisi ve çalışma koşulları şartları böyle.
ASGARİ HANE GEÇİM RAKAMI
Tabii bizim burada esas korumamız gereken son olarak bunu söyleyeyim. Asgari hane geçim rakamının altında kalan ailelerdir. Bunun da çağrısını yaptık. Projesini verdik. Tıpkı Asgari Ücret Tespit Komisyonu gibi bir Asgari Hane Geçim Rakamı Komisyonu kurulsun. Her bölge, gerekiyorsa her il için. Örneğin Bursa’da bir aile, üç buçuk kişilik bir aile… Artık aile başına bir buçuk çocuk düşüyor. Onun için üç buçuk kişilik bir aile diyoruz. Üç buçuk kişilik bir aile en düşük kaç liraya geçinebilir? Farz-ı muhal 30 bin liraya geçinebilir. 22 bin lira alıyor asgari ücreti. Başka geliri yok. Eşi çalışmıyor, evi kira. İşte bu aradaki 8 bini devlet tamamlayacak. Ama hemen yanında komşusu var ya da iş arkadaşı; kendi asgari ücretli çalışıyor, hanımı çalışıyor, evi de kendisinin; ona bir destek vermeye gerek yok. Aynı şey emeklilerimiz için de geçerli. Bakın otel köşelerine düşmüş emeklilerimizin görüntüleri hepimizin yüreklerini parçaladı. Sosyal devlet bunlara göz yumamaz. Bunlara sahip çıkmalı, bunlara güzel birer bakımevi yaptırarak emeklilerimizi otel köşelerinden kurtarmalıyız.
SEBEPSİZ HAYAT PAHALILIĞI
Kıymetli kardeşlerim. Bir de esas mücadele edilmesi gereken şey ne biliyor musun? Bu hayat pahalılığı. Sebepsiz hayat pahalılığı. Şimdi Balkanlara gidiyorsunuz. Et 400 lira. Burada 800 lira, 900 lira. Eee kardeşim o ülkeler bizden fakir, ekonomisi bizden kötü. Eee onların hayvanları da yemle besleniyor. Taşla beslenmiyor, toprakla beslenmiyor. Yani aynı maliyete onlar da katlanıyor. Niye orada 400 bizde 800? Ya da efendim nakliyeyi sebep koşuyor meyveciler, sebzeciler. Ya portakal Erzurum’da Ankara’dan ucuz. İstanbul’dan ucuz. Adana’dan ucuz. Eğer bunun sebebi nakliyeyse… Yozgat’ta daha ucuz. Kırşehir’de ucuz. Nakliye bahane. Haksız kazanç şahane arkadaşlar. Bu açık ve net. Onun için bu özellikle gıdada ve özellikle meyve sebzede Hal Yasası mutlaka çıkarılmalıdır. Ve denetim yapılmalıdır.
TEK BAŞINA “HAL YASASI”NIN ÇIKMASI YETMEZ
Dün bir pazarcı arkadaşımıza, daha doğrusu bir toptancıyla konuşuyoruz. E diyor ki “Başkanım bunun nakliye parası var. İşte kasa parası var. Efendim aracı parası var.” Koy dedim, koy üstüne koy. Beş liradan aldın dedim portakalı limonu bahçeden. Kaç lira nakliye? Üç lira. Etti sekiz. Komisyon yüzde on diyor. Yani sıfır sekiz. Bir lira bile değil. Koy, etti dokuz. Kasa kaç lira? Kilo başına hadi sana bir lira veriyorum ki bir lira da yok. Al sana on lira. Sana yüzde yirmi beş kâr verdim, on iki buçuk lira. Otuz lira ne kardeşim? Kırk lira ne? Elli lira ne? Ne yani ne? Ama evet en büyük suçlu, hırsız bu ahlaksızlığı yapanlar. Ama devlet buna müsaade etmeyecek. Devletin sorumlu kurumları buna müsaade etmeyecek. Hal Yasası onun için behemehal çıkmalıdır. Sadece Hal Yasası çıkmak yetmez. Her halde mutlaka Tarım Bakanlığı’nın ya Tarım Kredi Kooperatifleri adına ya da başka kuruluşları adına da bir ofisi ya da satış yeri olmalıdır. Yani fiyatları da kontrol etmeli ve dengelemelidir.
ÇİFTÇİLERİMİZ DESTEKLENMELİDİR
Çiftçimiz desteklenmelidir. Niye bizim ülkemizde tohum her ülkeden pahalı? Niye bizim ülkemizde gübre her ülkeden neredeyse daha pahalı? Niye ilaç daha pahalı? Yani bunların denetlenmesi lazım. Efendim serbest piyasaymış. Yok böyle bir şey. Gübre kaça giriyor? Dışarıdan kaça giriyor? Buna bakacak ve satışını kontrol edecek. İlaç için aynı şey geçerli. Artık bunları bizim kendimiz üretiyor olmamız lazım. Gerekiyorsa yeniden gübre fabrikaları devlet desteğiyle kurulmalı. İlaç fabrikaları kurulmalı. Tohum fabrikaları, üretim merkezleri çoğaltılmalıdır. Çünkü daha önce de söyledim. Özellikle şu üç alanda en az kendi kendimize yetmeliyiz. Birincisi gıda. Çünkü savaş ve pandemide gördük, paranızla da bunu alamazsınız. İkincisi ilaç ve aşı. Üçüncüsü de savunma sanayi. Onun için bunlar da kendi kendinize en az yetmek zorundasınız. Ben bu duygu ve düşüncelerle Bursa Olağan İl Kongremizin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
