Zirvede Haber

Ahmet Koçak yazdı; İYİLİK YAP DENİZE AT

Ahmet Koçak yazdı; İYİLİK YAP DENİZE AT

Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;

Bir ilkokulun önünden geçerken öğrencilerin dağılmasına rastladım. Kuzu katımı gibi; annesini arayan, servisine koşan, annesini bulup elinden tutup evin yolunu tutan çocuklarla doluydu okul bahçesi. Bir süre izledim onları. Yakınımda bir karı koca veli, öğretmenle çocuklarının durumu hakkında konuşuyordu o hengâme içinde. Öğretmen:

“ Çocuğunuz okumaya geçemedi ama ben ümitliyim.” dedi. Baba:

Hocanım ben de öğretmenim. Nasıl oldu bu anlayamadım. Okumayacak galiba bu çocuk. Okumazsa ne yapayım ben de bir tekel bayisi açarım. Ekmeğini öyle çıkarır.” dediğini duydum, gülümsedim. Neden tekel bayisi açmak istediğini pek anlayamadım.

Arabamın bakımı için Otosansit’te gittim. Arabayı lift ile kaldırdılar. Tekerlekleri söktüler. Motor yağını değiştirmek için motor kaputunu kaldırıp, tıpayı açtılar. Arabanın görünüşü içler acısı. İşçiler işlerini yaparken işyeri sahibi Kemal ile içerideki odasında çay içip, sohbet etmeye başladık.

Sohbet konusu olsun diye öğretmen veli görüşmesini anlattım. Kemal:

“Tekel bayii dedin de hocam aklıma geldi. İlkokuldan sonra -o zamanlar mahalle arasında olan- bir motor tamircisine verdi babam beni. Okuyup okumayacağımı denememişti yoksulluktan. Diğer tamirci çırakları ve ben haftalığın yanında hatırı sayılır bahşişler alıyor, parayı nereye harcayacağımızı bilemiyorduk o yaşlarda. Bir gün karşı evde oturan Nezaket Teyze’nin ilkokula giden oğlu Şakir’in ağladığını gördüm. Annesine sorduğumda okuldan boya kalemi istemişler babası alamamış, o nedenle ağlıyormuş, “okula gitmeyeceğim. Öğretmen kızar,” diyormuş. Para verdim koşarak gitti boya kalemlerini aldı. Diğer çıraklarla harçlıklarımızdan bir havuz oluşturup, Şakir’in tüm gereksinimlerini karşılamaya başladık.

Aradan yıllar geçti. Şakir okuyup PTT’ye memur oldu. Bir filimdeydi galiba; yeni memur olan İlyas Salman’ın önüne tüm dosyaları yığıyor, diğer memurlar gününü gün ediyorlardı. Bizim Şakir’in de önüne dosyaları yığmışlar, başını kaldırmadan çalışmaya başlamış. Dosyaların arasında İsviçre’den iki yıl önce gelmiş, kapağı açılmamış bir dosyanın da işlemini yapıp postaya vermiş. İsviçre’deki şirketin dikkatini çekmiş, işlerini yapan bizim Şakir’e iş teklif etmişler.

Yolda karşılaştık Şakir’le. Askerden geldim, evlendim hala kalfa olarak çalışıyor, dükkân açamıyordum. Şakir, İsviçre’ye gideceğini, birikmiş üç bin lirası olduğunu, şirket uçak bileti dâhil tüm masraflarını karşılayacağı için paraya gereksinimi olmadığını söyleyerek ısrarla parayı bana verdi. Bu dükkânı açtım. O da İsviçre’ye gitti.

Bir yıl sonra dükkânıma geldi. Verdiği parayı ödemek istedim almadı. Orada durumunun iyi olduğunu, ihtiyacını olmadığını söyledi.

Bir kaç yıl sonra beni İsviçre’ye davet etti. Çok önemli olduğunu söyledi. Gidiş dönüş biletimi bile göndermişti. Pasaport, vize derken kendimi İsviçre’de buldum. Neden beni çağırdığına anlam verememiştim. Çalıştığı şirketten memnun olduğunu, böyle giderse çok para kazanamayacağını, benim adıma burada bir tekel bayisi açmak için çağırdığını söyledi. Şakir’i iyi tanıyordum; beş vakit namazını kılar, içkiyle, kumarla, kadınla, kızla işi olmazdı. Neyse, kıramadım açtık bayii.

Buraya geldim. Bayide aylık olarak elde edilen kâr hesabıma İsviçre Frank’ı olarak yatıyor, birikiyordu. “Paradan istediğin kadar harcayabilirsin” demişti. Benim işlerim iyiydi ve ihtiyacım yoktu. Yıllık biriken parayı o izne geldiğinde çeker kendisine verirdim.

Birkaç yıl sonra yanımdaki dükkânı aldı. Torna dükkânı açtı. Ustalar bulduk. Başladılar çalışmaya. Giderken;

Abi, sen dükkânı yönet, paraların yarısını kendine ayır. Bana düşen hisseyi de hesabıma yatır.” dedi. Ben hem kendi dükkânımda hem o iş yerinde çalıştım. O, benim oradaki tekel bayimi, ben de onun buradaki torna dükkânını çalıştırdık uzun yıllar. Çok paralar kazandık. On yıl sonra o tekel bayisini kapattı Türkiye’ye dönüş yaptı. Yanımdaki iş yerini bana bırakıp Organize Sanayi’de aynı iş üzerine büyük bir fabrika açtı. İki işyerini birleştirdim. Benden kira almaz.

Söylemesi ayıp Bademli’de üç dönüm bahçesi olan bir villada oturuyorum. Sekiz tane kirada dairem var. Yaşım kırk beş. Bir oğlum, bir kızım var. Oğlum meslek lisesinde okuyor. Paranın satın almayacağı bir şey de çocuğun başarısı. Yanıma da almadım okusun diye. Özel hocalar tuttum. Olmuyor. Okuyup iyi bir meslek sahibi olmasını çok istiyorum. Öğretmenleri: “Bu çocuk okumaz” diyorlar.

Kalfa içeriye kafasını uzatıp, “arabanız hazır hocam” dedi. Anahtarı uzattı. Bir müşterisi içeri girince bana veda edip ayrılmak düştü. “Kemal Usta, en iyisi senin oğlana bir tekel bayisi aç” dedim ayrılırken. Güldü.

Üzeri kirli, işini iyi yapan bir tamircinin başarı öyküsünden bir kesit yazma fırsatı verdi Kemal Usta bana.

İçinde hem kendinin hem oğlunun okumaması ukde olarak kalmıştı.

İnsanların kafalarına başarı sadece okumak olarak kodlandığı için Kemal Usta kendisini başarılı olarak görmüyor, hep bir eksiklik hissediyordu…  

ahmet.kocak16@hotmail.com

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ