Zirvede Haber

AHMET KOÇAK YAZDI; ESKİŞEHİR, KALENDER YAŞASIN

AHMET KOÇAK YAZDI; ESKİŞEHİR, KALENDER YAŞASIN

Köşe yazarımız Ahmet Koçak, dostluk üzerine yazdığı yazıda; “Bir kentte yakın bir dostunuz varsa o kent de dostunuzdur; Eskişehir demek Kalender demekti benim için. Yozgat dönüşü Eskişehir’de yaşayan yirmi beş yıllık arkadaşım Kalender Yaşasın’ı ziyaret etmek istedim. Kalender Yaşasın, İsmail Ünal, Mehmet Kızılöz ve Karabüklü Mehmet öğretmenlerle yirmi beş yıl önce yurt dışı görevi için İngilizce kursuna katılmış, Bahçelievler’de bir ev kiralayıp oturmuştuk. Salı günü ev işleri Kalender beyden sorulurdu. Benim gümümse Cuma günüydü. Güzel bir arkadaşlığımız oldu.

Eskişehir Oto Galeri adındaki İş yerini buldum. Beni görünce kucağını kocaman açtı; tüm Eskişehir bana kucağını açmış gibi hissettim. Belli ki o da çok mutlu olmuştu ziyaretimden. Benden on iki yaş küçük, adı gibi kalender bir insandır. Babası, kalender bir şekilde yaşasın diye koymuştu adını o da öyle yaşıyordu.

Anı roman türünde yazdığım Samanlıktaki İğne kitabımda onunla ortak anılarımız dan da bahsetmiştim. Kitabımı “Öğretmenlerin en zekisi Kalender Yaşasın’a sevgilerimle…” yazarak hediye ettim.

 “Sevgili Kalender, Belçika’dan dönüşte öğretmenlikten ayrılıp ticarete atılmış, Eskişehir’in zenginleri arasına girmişsiniz. Şimdi yedi bin lira emekli maaşı olan biri konuşacak, sen dinleyeceksin. Bu olacak iş değil. Sen konuş bu fakir dinlesin. dedim. Gülümsedi:

“Kurs bitiminden sonra altı arkadaşla Belçika’ya gittik. Belçikalı okul müdürleri, eğitim yetkilileri başarılı buldular bizi. Bu başarımızın ÖSYM’nin yaptığı sınavla gelmiş olduğumuzdan kaynaklandığını anladılar. Öğrenci ve derslik bulmamızda çok yardımcı oldular. Hiç zorluk yaşamadık.  Biz, o ülkedeki çocuklarımızın yaşadıkları ülkeye adapte olmalarını kolaylaştırıcı eğitim veriyorduk.

Öğretmenleri toplayan Türk yetkililer; üç maaştan fazla kredi çekmeyin, öğrenci sayınızı artırın, kılık kıyafetlerinize dikkat edin vs. diye klasik tembihlerde bulunuyorlardı.

Bilirsin ben kuralları delmeyi severim. Bir bankaya gittim; İngilizcem kıt, Flamanca hiç bilmiyordum Tarzan’ca, işaretlerle falan kredi almak istediğimi anlattım.  Beş yıllığına geldiğimi öğrenince kredi vermeye istekli oldular.

Ne kadar istiyorsun?” diye sordu banka yetkilisi

Bir milyon Belçika Frangı” dedim.

Buradaki maaşın iyidir. Türkiye’de de maaşın devam ediyormuş. Olur.” dedi. Altmış bin Frak maaşımın yarısı krediye kesilse kalan otuz bini ile çok rahat geçinebilirdim. İmzayı attım. “Hesabına mı aktaralım krediyi?” diye sordu. Hesabıma yatıramazdım; hesapta görür, soruşturma açardı bizim yetkililer.

Nakit olarak istiyorum” dedim. Bir çuval parayı getirip masaya koydular. Paraları gömleğimin içine yerleştirip bankadan kilo almış halde çıktım. Şimdi bu parayı Türkiye’ye nasıl götürecektim?

Bir hafta üzerimde para ile yattım, gezdim, derse girdim. Orada görevli bir imam arkadaşım vardı. Ona güvenirdim. Ondan beni hava alanına arabasıyla bırakmasını, ertesi gün hava alanından almasını rica ettim. Sağ olsun yardımcı oldu. Oranın gümrüğünden para geçirmek zordu. Para üzerimde olduğu için sorun olmadı Türkiye’de zaten sorun olmuyordu.

İstanbul’dan taksi tutup Eskişehir’e geldim. Dövize iyi faiz veren bir bankaya yatırdım parayı.  Eve ateş almaya gelmiş gibi hemen yola çıktım.

Kredi maaşımdan kesilmeye başlandı. Üçüncü yıl kriz oldu Türkiye’de. Faizle çoğalan param bir de döviz artışıyla temelli çoğaldı.

Tatile geldiğimde alttan ısıtmalı (O zamanlar yeni çıkmıştı) geniş bir daire ve sıfır araba aldım. Tekrar gittim. Kredi borcunu ödedim bitirdim. İzne geldikçe araba alıp satmaya devam ettim. Hatta Belçika’da da çok araba alıp sattım.  Biliyorsun beş yıllığına görevlendirilmiştik. Dört yıl sonunda dilekçe verip Türkiye’ye döndüm.

Çok acıktım. Lokantaya gidelim güzel bir yemek yiyelim. Orada devam edelim(edeyim).” dedi. Kendisine bir patlıcan musakka söyledi. Ben toktum bana da bir sütlaç söyledi. Lokantada devam etti:

“Öğretmenliğe devam ederken iki bloktan oluşan bir site inşaatına başladım. Oto galerim de vardı.  Bir yandan da Polatlı’daki babadan kalma tarlalarımın yakınındaki tarlaları satın alıp arazimi genişletmeye başladım. Traktör ve diğer takımları da tamamladım. Büyük bir çiftçi de olmuştum.

İşim başımdan aşkındı. Okul ayağıma dolanmaya başladı. İstifa etmeye karar verdim. Öğretmenlikten ayrıldım. Bütün enerjimi işlerime verdim. İki bloktan çoğunu sattım. Para suyunu çekti İnşaatı bitiremedim. Bir dairelik param olsa bitirecektim. Oturduğum alttan ısıtmalı daireyi satmaya karar verdim. Bir tanıdığım isteyip duruyordu. Satın alıp kiraya verecekti. Onu çağırdım  “daireyi sana satayım. Ben kiracın olayım.” dedim. Kabul etti. Evi görmek istedi. Daireyi satacağımdan hanımın haberi yoktu. İçeri girdik; “Hanım bu arkadaş alttan ısıtmalı daire görmemiş de onu görmesi için getirdim” dedim. Adam evi dolaştı. Beğendi. O gün sattım. Aldığım para ile inşaatı tamamladım. Başka inşaatlara başladım. Çok para kazanıyorum ama kirada oturuyordum.

Tekstil işine de girdim. İnşaat, oto galeri, tekstil, çiftçilik derken baktım çok yoruluyorum; tekstil ve inşaat işini bıraktım. Dünyada gezmediğim ülke, yaşamadığım güzellik kalmadı.”

Musakkası bitti. Çaylar geldi içtik. Yine lüks aracına binip bürosuna döndük. Beyefendi çalışanı madensuyu, çay, kahve vs. servisine devam etti sağ olsun.

Kalender Bey, yolcu yolunda gerek. Güneş birazdan tam karşımda olacak. Bana müsaade” dedim.

“Evim müsait. Konuğum ol.” diye ısrar etti. Teşekkür ettim ve vedalaştım. Yine Eskişehir kollarını açıp bana sarıldı. Dünyanın düzeni; varsıl konuşur yoksul dinler… Biz de düzeni bozmadık.

ahmet.kocak16@hotmail.com.”

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ