Zirvede Haber

Uzak Diyarlar… YOZGAT-MERKEZ… Ertuğrul Kapusuzoğlu ile Söyleşi…

Uzak Diyarlar… YOZGAT-MERKEZ… Ertuğrul Kapusuzoğlu ile Söyleşi…

Köşe yazarımız Ahmet Koçak, memleketinin özel notlarını yazarak gazetemizle paylaştı… Koçak; ““Hocam sizin için; “O, Yozgat’ın yarısı kadardır” dediler. Ben de Yozgat’ın yarısını gezdim. Geriye kalanını siz tamamlayacaksınız” dedim. Gülümsedi. Bu sözlerim yumuşamasına neden oldu. Kabak boruyla köze üflerken ucunu ateşin merkezine doğru büktü;

“Öyleyimdir. Çok karizmatiğim değil mi Ahmet Bey?” diye sordu.

“Evet, çok karizmatiksiniz. Ayrıca baskın bir karakteriniz de var” dedim.

“Ne kadar yakışıklıyım değil mi?” dedi ve devam etti:

“Kadınlar benim cazibeme nasıl dayanıyorlar şaşıyorum? Onlara acıyorum vallahi!” dedi gözlerine kaçan dumandan gözlerini ovalarken dedim ki:

“Sayın hocam bırakın çayı. Ben zaten fazla çay içmeyi sevmem. Zahmet etmeyin.”

“Hay babana rahmet! Bırakayım o zaman” dedi sevinçle. (Zaten pek de niyeti yokmuş) Kabak sapını yere atıp devam etti sözlerine:

“Herkesi alıştırdım. Tatlı sert azarlarıma alınmaz kimse. Umarım siz de alınmamışsınızdır” dedi.

“Çok alındım. Hatta psikolojim bozuldu. Bunalıma girdim.” dedim. Güldü. Gülünce daha sevimli görünüyordu. Bana döndü:

“Yok canım daha neler!” dedi.

O, bahçede kalan işlerini yapmak için bahçeye gitti. Ben de sandalyenin üzerinde bir kitabını buldum. Yozgat Şiir Antolojisi kitabıydı.  Baktım çok meşgul kitap imzalayacak durumda değil kitabın kapağına: “Yozgat’ın yetiştirdiği en büyük yazar Ahmet Koçak’a selam ve sevgilerimle” yazdım. Geldiğinde imza için kalemi uzattım.

“Sen işi biliyon” dedi ve yazdığımı okumadan kitabı imzaladı;

“Hadi Yozgat’a gidelim” dedi.

Benim arabayla Yozgat’a doğru yola çıktık. Çayı orada ikram edecekti. Hem de kitaplarını imzalayıp verecekti. Yolda giderken;

“Ertuğrul Bey, Yozgat’ın yetiştirdiği en büyük yazar Abbas Sayar’ı tanır mıydınız?” diye sordum.

“Evet, tanırdım” dedi devam etti:

“Abbas Sayar çok iyi bir yazar ve şairdi. Bir karşılaşmamızda bana; “Ertuğrul sen, beni geçtin” demişti. Yani senin anlayacağın en büyüğü benim Yozgat’ta şimdilik.” “Şimdilik” sözcüğü beni biraz ümitlendirdi. Yüzüne doğru bakıp;

“Abbas Sayar’dan el almışsınız. Ne mutlu size! Siz de bana el verin sayın hocam, ben de büyük yazar olayım” dedim.

“Yoo, öyle yağma yok! Vermem. Önce kitaplarını okuyayım. Beğenirsem olabilir” dedi.

“Notu kıt bir öğretmene benziyorsunuz. Okumadan olsa olmaz mı?” diye sordum.

“Olmaz!” dedi.

Eşini on yıl önce kaybetmiş. Yalnız yaşıyormuş. Dairesi valiliğe yakın bir yerdeymiş. Evinin önüne geldik. Çantasını bagajdan alırken;

“Sizi evime alamam. Ev dağınıktır. Duyduğuma göre her şeyi yazıyormuşsun. Dağınıklığı görmeni, ballandıra ballandıra yazmanı istemem. Siz bu gölgede beni bekleyin ben hemen dönerim” dedi evine girdi.

Onu beklerken üç kitabımı imzalayıp hazır ettim. Merdivenlerden aşağı inerken kitaplarını bana uzattı. Ben de ona uzattım. Al gülüm ver gülüm…

Çayımızı içerken garsonlara resimlerimizi çektirdik. Çaylarımızı içerken devam etti:

“Yozgat Ticaret Lisesi’nde çalışırken çok anarşik olaylar vardı. Sağcı solcu diye gruplara ayırdıkları vatan evlatlarını birbirine kırdırıyorlardı. Öğrencilerimi döve döve okulda tuttum, olaylara karışmalarını engelledim. Şimdi bana hepsi dua eder.

Tiyatrolar yazdım. Öğrencilerime oynattım. Kendim de oynadım. Bir keresinde Büyük Sinemayı istedim. Kendi yazdığım oyunu oynatacağımı öğrenince salonu vermediler. Ben de kızdım Ankara’ya tayin istedim. Bir süre Ankara’da çalıştım. Sonra Yozgat’ı kendimden mahrum etmemek için geri geldim. Şu çevrende gördüğün insanların çoğu benim öğrencimdir. Beni severler, sayarlar sağ olsunlar.

Ben vatansever biriyim. Öyle kahve köşelerinde zaman öldürerek vatansever olunmaz. Vatanseverim diyen üretmelidir. Bir şeyler üretmiyorsa söylemleri boştur. Ben üreten bir insanım. Öyle kahveye mahveye de gitmem.

Bahçemde gördüğün o uzun binayı restore edip kültür merkezi yapacağım. Diğer bina benim evlenmeyi düşündüğüm sultanımla yaşayacağım malikânem olacak. Oraya kimseyi almam.

Çok kitap okudum, çok kitap yazdım. Öykülerimden çoğu TRT de dizi oldu, sinema filmi oldu. Şimdi de Atatürk’ü yazıyorum. Bazıları benimle aşık atmaya kalkıyor. Onlara: “Sen kimsin ki? Beş yüz kitap bile okumamışsındır” der, sonra sayıyı elliye düşürürüm. En sonunda da “beş kitap bile okumamışsındır” derim. Yanıt veremezler.”

Eserleri olan, kendisini çok iyi yetiştirmiş Ertuğrul öğretmenle tanışmak, konuşmak, azar işitmek güzeldi.

Saat 17.00 de Ankara’ya gideceğimi söyleyip izin istedim. Unutamayacağım bir anıydı benim için. Yazıp kalıcı hale getirmek istedim. Ertuğrul Bey’e gösterdiği konukseverlik(?) için teşekkür ettim. Yozgat’ın yarısının resmini çektim; diğer yarısı ile de hoş söyleşi yaptıktan sonra Yozgat’tan ayrıldım.

ahmet.kocak16@hotmail.com ”

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ