Ahmet Koçak Yazdı: “ALMANYA BİZİ KISKANIYOR!”

  • 18 Haziran 2025
Ahmet Koçak Yazdı: “ALMANYA BİZİ KISKANIYOR!”

Bursa’nın sakin bir parkında gezerken Almanya’dan iş göremezlik nedeniyle emekli olan Yasin Bey ve kıymetli eşiyle karşılaşan köşe yazarımız Ahmet Koçak, bu samimi tesadüfü kaleme aldı. On yıl sonra gerçekleşen bu sıcak buluşma, hem bir memleket özlemini hem de gurbetin gerçek yüzünü gözler önüne serdi.

“Ahmet Hoca gidiyor, bir seslensene”
Yasin Bey’in eşi, Koçak’ı görünce eşine heyecanla seslendi. Sessizce söylenen bu cümleyi duyan Ahmet Koçak tebessüm ederek geri döndü ve eski dostların buluşması parkta bir bankta dostça bir sohbete dönüştü.

“Almanya bizi gerçekten kıskanıyor mu?”
Koçak’ın bu ironik sorusuna Yasin Bey’in cevabı hazırdı. Gözlüğünü düzeltip içten bir gülümsemeyle şöyle dedi:
“Hocam siz akıllı bir adamsınız, cevabını biliyorsunuz da şaka yapıyorsunuz herhalde.”

REKLAM ALANI

Ardından Yasin Bey kendi hikâyesini anlattı:
Askerden geldikten sonra çevre köylerin “en güzel kızı”yla, yani yanındaki eşiyle evlenmişti. Mütevazı bir hayat kurmuş, yıllar önce Almanya’ya çalışmaya gitmişti. Fiziksel olarak gözlerini kaybetmiş olabilir ama yaşanmışlıkların, emeğin ve hayatın gerçek değerlerinin farkındaydı.

“İnanmazsan karıma sor, hâlâ aynıyım”
Yasin Bey’in bu sözleri, yanında kıkırdayarak başını sallayan eşiyle daha da anlam kazandı. Gözleriyle değil, kalbiyle gören, emeğiyle yaşayan bir adamın içten hikâyesi Almanya’da yaşadığı yılların, Türkiye’ye dönünce hissettiği farkındalığın ve ülkeler arası yaşam kalitesi uçurumunun da bir özetiydi aslında.

Ahmet Koçak’ın yazısı hem gurbetteki emeklilerin yaşamına bir pencere aralıyor hem de “Almanya bizi kıskanıyor” klişesine ironik bir dokunuş yapıyor. Yazının devamı, okuyuculara hem düşündürüyor hem gülümsetiyor…

İşte o yazı; ALMANYA BİZİ KISKANIYOR
Parkta gezerken Almanya’dan iş göremezlik nedeniyle emekli olan Yasin ve eşi ile karşılaştım. Beni gören karısı:
“Hele bak Ahmet hoca gidiyor. Ona bir seslensene.” dedi. Eşine yavaşça söylese de duydum. Geriye dönüp baktım. On yıldır görüşmemiştik. Hiç değişmemişler. Rahat yaşamanın huzuru vardı yine yüzlerinde. Yanlarına gittim. Bir banka oturduk. Hal hatır sormanın ardından takıldım;
“Yasin Bey, Almanya’ya arada bir tedavi için gittiğinizi biliyorum. Almanya gerçekten bizi kıskanıyor mu?” diye sordum. Gözlüğünü düzelterek güldü, görmeyen gözlerini bana çevirerek;
“Hocam siz akıllı bir adamsınız. Bunun yanıtını biliyorsunuzdur da şakadan soruyorsunuz galiba. Bakın ben size neler yaşadığımı, Almanya’yı kısaca anlatayım:
Askerden geldikten sonra -bana göre çevre köylerin en güzel kızı olan- aha yanımdaki kadınla evlendim. Ben de fena sayılmazdım hani; boy pos yakışık yerindeydi. Aha yanımda. İnanmazsan kendisine sor. ( Kıkır kıkır gülen karısı başıyla onayladı.)
Tahsil yok. Bir meslek yok. İki de çocuk oldu. Nasıl geçim olacak, diye kara kara düşünmeye başladım. Babam ve annemle aynı havluda ayrı odalarda kalıyorduk. Biz kuru ekmeği bulamazken babamların evden sucuk kokuları gelirdi bizim yoksul evin penceresinden içeriye.
Almanya çok işçi alıyordu. Başvurumu yaptım. Oradan madende çalışırsa kabul ederiz demişler. Ne madeni olduğunu sormadım. Çünkü naçar durumdaydım. İlk gidenlere iyi para veriyorlarmış, diye duymuştum. Kabul ettim ve düştüm yola. Vardığımda beni kömür madeninin lojmanına yerleştirdiler. Bir yıl orada kalarak çalıştım. Yemeklerimizi de verdikleri için tüm kazandığım bana kalıyordu.
Bir yılın sonunda karımı ve çocuklarımı yanıma almak için başvuru yaptım. Kabul ettiler ve onları da getirdim. Lojmanda kalmaya başladık. Bir oda bir salondu lojmanlar bekâr işçiler için yapılmıştı. Devamlı sıcak suyu vardı. Musluğu açıyorsun sıcak ve soğuk su devamlı akıyordu. Hanım çeşmeden güğümlerle su taşımaktan kurtulmuştu. Bir süre sonra belediyeden memurlar geldi. Eve, çocuklara, eşime baktılar.
“Siz burada kalamazsınız. Burası aileye uygun bir yer değildir.” dediler. Ben tutuştum tabi. Kiralar aylığımın yarısı kadardı. İtiraz edince;
“Biz gelirinize baktık. Size belediyenin sosyal konutlarında bir daire vereceğiz. Çok az bir kira ile oturacaksınız.” dediler. Oraya taşındık. İki çocuk daha doğdu. Orada okula başladılar. Hepsi Almancayı çok iyi öğrendiler. Zaten evde Türkçe konuştuğumuz için Türkçe sorunları olmadı. Yüksek tahsilini bitiren Türkiye ye dönüp burada çalışmaya başladı. Buradan aldığım dairelere oturdular.
Yirmi yıl kömür tozu içinde çalışmam nedeniyle gözlerimde sorunlar çıkmaya başladı. Çok kötü bir öksürük de vardı. Hemen izne ayırıp tedaviye başladılar. Bir ay hastanede yattım. Çok iyi tedavi etmelerine karşın iyileşme olmadı. Ay ay görmem azalıyordu. Akciğerlerim de harap olmuştu. Sonunda yüzde seksen görme kaybı olunca beni bin beş yüz AURO aylıkla emekliye ayırdılar.
Hizmet etsin diye bir hemşire ayarladılar. Hastaneye tedaviye gidip gelirken o hemşirenin yardımı ile gidip geliyordum. Eve geliyor iğnemi yapıyor, ilaçlarımı düzenli içiriyordu. İş olmayınca sıkıldım orada. Çocuklar da buradaydı. Türkiye’ye dönmek için istekte bulundum. Altı ayda bir gelip kontrol koşuluyla kabul ettiler. Bursa’daki evime taşındım. Bir bakıcı bulmamı söylediler. Hanımı bakıcı yapmalarını istedim. Kabul ettiler. Ona da sekiz yüz EURO aylık bağladılar.
Altı ayda bir kontrole gittim. Yüzde doksan görme kaybım vardır. Örneğin sizi karaltı olarak görebiliyorum. Yüzünüz nasıldır bilmiyorum.
Geçenlerde rahatsızlandım. Rahatsızlanınca ilk Almanya’daki doktorumu aramam söylenmişti. Arayıp rahatsızlığımı anlattım. Adam söylediklerimi duyunca telaşa kapıldı;
“Hemen sizi görmem lazımdır. Bir ambülans helikopter gönderip sizi getirteceğim. “ dedi.
“Uçakla yarın geliriz doktorum.” dedim kabul etmedi. Dört saat sonra; içinde doktoru, hemşiresi ve donanımıyla bir helikopter geldi. Hanımla binip gittik hastaneye. Tahliller, filmler derken doktorun karşısındaydık. Tahlil sonuçlarına bakan doktor:
“Sizi iyi görmedim. Derhal bakıcınızı değiştireceğiz. Burada kalmanız sizin için daha iyi olur.”
“Aman doktor bey ben burada yapamam. Türkiye’ye gitmek isterim.”
“O zaman Türkiye’de yaşadığınız kentten bakıcıyı biz mi bulalım, siz mi bulursunuz?” diye sormasın mı? Hanımla ben tutuştuk tabii. Yalvar yakar hanımı geri bakıcı yapabildik. Hastanede bir ay yattım. O arada hanıma neler yapacağını iyice anlattılar. Bizi Gönderdiler. İnsana, emekliye verdikleri değere bakar mısınız hocam?
Alman ekonomisi çok güçlüdür. Diğer fabrikalarını saymazsak bile sadece Almanya’nın üç araba fabrikasının geliri Türkiye’nin gelirine denktir. Almanya bizim neyimizi kıskansın hocam?”
“Yasin Bey ben de biliyorum bizi kıskanmadıklarını da öyle inanıyor vatandaş.” dedim.Hanımı:
“Hadi gidelim Yasin ilaç zamanın geldi.” deyince ayağa kalkan Yasin elini uzatarak;
“Sizi gördüğüme; daha doğrusu sesinizi duyduğuma sevindim hocam. Uygun bir zamanınızda evimize de buyurun söyleşiriz. Evde usanıyoruz.”
“Nazik davetinize çok teşekkür ederim. Boş bir vaktimde gelirim. Hoşça kalın!” dedim ve ayrıldık.
“Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.” (Mustafa Kemal Atatürk)
ahmet.kocak16@hotmail.com

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ