Uyuşturucu ile Mücadelede Toplumsal Yaklaşım ve Çok Boyutlu Stratejiler
Sevgi Yıldız – Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı
Uyuşturucu bağımlılığı artık yalnızca bireysel bir yıkım değil; aileyi, mahalleyi, okul ortamını, hatta ekonomik ve sosyal düzeni tehdit eden çok katmanlı bir toplumsal krizdir. Her geçen gün daha fazla gencimizi, daha fazla ailemizi bu karanlık girdabın içine çeken tehlike, ne yazık ki yalnızca polisiye tedbirlerle çözülebilecek bir sorun olmaktan çok uzakta.
Bugün, uyuşturucu ile mücadele etmek; eğitimi, sağlığı, sosyal politikaları, güvenlik stratejilerini, medyayı ve toplumsal dayanışmayı aynı masada bir araya getirmeyi gerektiren bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Eğitim: Mücadelenin İlk ve En Güçlü Kalesi
Uyuşturucu kullanımının önüne geçmenin temel yolu, erken yaşta başlayan bilinçlendirme ve doğru eğitimdir.
Korkutmak, suçlamak, baskı kurmak… Bunların hiçbirinin gençler üzerinde kalıcı bir etkisi olmadığını artık biliyoruz.
Bilimsel bilgiye dayalı eğitim programları, sağlıklı iletişim becerileri ve ailelerin bilinçli tutumları, gençleri riskli davranışlardan uzaklaştıran en güçlü koruma kalkanıdır.
Toplumsal Destek Mekanizmaları Olmadan Mücadele Eksik Kalır
Bir gencin hayatındaki boşlukları dolduramadığımız sürece başka bir güç gelir ve doldurur.
Bu nedenle spor, sanat, kültür merkezleri, gençlik odaklı sosyal programlar yalnızca birer faaliyet değildir; uyuşturucuya giden yolu tıkayan hayati araçlardır.
Yerel yönetimler, okullar, sivil toplum kuruluşları, hatta mahalle derneklerine kadar uzanan geniş bir ağın iş birliği, bu sorunun toplumsal çözümünde belirleyicidir.
Sosyoekonomik Adalet Olmadan Kalıcı Çözüm Olmaz
Uyuşturucu yaygınlığının en yüksek olduğu bölgelerde yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik ve sosyal dışlanma ana belirleyicilerdir.
Bu nedenle uyuşturucu ile mücadele, aynı zamanda bir eşitlik ve sosyal adalet mücadelesidir.
Gençlere istihdam sağlanmadığı, adil eğitim fırsatları sunulmadığı, yaşam umutları güçlendirilmediği sürece mücadele hep eksik kalacaktır.
Bağımlılık Bir Suç Değil, Tedavi Gerektiren Bir Hastalıktır
“İradesiz”, “suçlu”, “kendi seçimi”…
Toplumdaki bu kalıp yargılar hem yanlış hem de zararlıdır.
Bağımlılık; tıbbi, psikolojik ve sosyal yönleri olan bir hastalıktır.
Bu nedenle çözüme giden yol, cezalandırmak değil; erişilebilir tedavi merkezleri, rehabilitasyon programları ve kişiyi yeniden topluma kazandıran destek mekanizmalarıdır.
Unutmayalım: Tedavi sonrası destek alamayan bireylerin önemli bir kısmı tekrar bağımlılığa sürüklenmektedir.
Aileler Desteklenmeden Mücadele Tamamlanamaz
Bağımlılık aile sistemini adeta içten çökerten bir süreçtir.
Aileler nasıl davranacaklarını bilemediklerinde hem kendileri yıpranır hem de tedavi süreci sekteye uğrar.
Bu nedenle psikolojik danışmanlık, aile rehberliği ve dayanışma grupları, mücadelede vazgeçilmezdir.
Hukuki Çerçeve Ticaretle Mücadeleye Odaklanmalı
Uyuşturucuya karşı hukuki mücadelede odak, kullanıcıyı cezalandırmak değil; ticareti, dağıtımı ve organize suç ağlarını çökertmek olmalıdır.
Ulusal ve uluslararası iş birliği, güvenlik güçlerinin koordinasyonu ve modern hukuki altyapı bu noktada kritik önem taşır.
Medya: Bilgi Kaynağı mı, Risk Faktörü mü?
Medya, özellikle gençler üzerindeki etkisi nedeniyle bu mücadelede büyük sorumluluk taşır.
Uyuşturucuyu romantize eden içerikler, riskli davranışları normalleştiren görüntüler ve bilinçsiz paylaşımlar gençleri olumsuz etkileyebilmektedir.
Oysa medya, doğru kullanıldığında güçlü bir farkındalık ve önleme aracıdır.
Empati Toplumsal İyileşmenin Temelidir
Bağımlı bireyleri dışlamak, etiketlemek, yok saymak…
Bu tutumlar, sorunu çözmek bir yana, daha da derinleştirir.
Toplumsal dayanışma, anlayış ve empati kültürü güçlendikçe hem tedavi süreçleri kolaylaşacak hem de bireylerin topluma dönüş yolculuğu desteklenmiş olacaktır.
Sonuç: Çok Boyutlu, İnsan Odaklı Bir Mücadele Şart
Uyuşturucu ile mücadele; eğitimin, sağlığın, hukukun, sosyal politikaların ve toplumsal dayanışmanın bir arada yürütüldüğü çok boyutlu bir stratejiyi zorunlu kılar.
Bu mücadele yalnızca zararı azaltmayı değil, aynı zamanda:
-
daha bilinçli,
-
daha dayanışmacı,
-
daha umut dolu
bir toplum inşa etmeyi hedeflemelidir.
Sürdürülebilir politikalar, güçlü sosyal destek sistemleri ve empati temelli yaklaşımlar benimsendiğinde bu karanlık tablonun değişmesi mümkündür.