Olan, Tesadüf mü Olur?

Ahmet BAYINDIR

Ahmet BAYINDIR

Eğitim ve Davranış Bilimci, İlişki ve Evlilik Danışmanı ve Yaşam Koçu
  • 01 Ekim 2025

Olması beklenen bir şey vardır, olur ya da olmaz; ama hesaba katılmayan bir etkenin ortaya çıkması ile olma şartları oluşur ve olur. Olan şey, tesadüfen mi olmuştur? Olması gerektiği için mi şartlar oluşmuştur?

Olan şeyin şaşkınlığı ile “Hiç aklıma gelmezdi” söylemini çok duyarız. Akla gelmedik bir şey olmuştur. Olan şeyin olmasını sağlayan etkenin ortaya çıkmasına akıl erdirilmez. Günlük hayattaki çeşitli yaşamsal dinamiklerle boğuşan insana, olan şeyin tesadüfen olduğu zannı kolay gelir; oysaki sebepler, bilincin ulaşamadığı katmanda oluşmakta ve olan, olmayı beklemektedir! Daha sonra sebeplerin kolayca bulunması, bunun ispatı gibidir.

Yolda yürürken “Şans işte, geldi beni buldu” diyen insan, kafasına düşün cisme ve şansına karşı negatif duygular beslemeye başlar; hatta öfke. “Bunca kalabalıkta beni mi buldu?” diye içinden geçirir. Ne yapacağının şaşkınlığı ile öfkesi, tutturduğu hayat ritmini bozar. Bir anda kafasındaki hayat telaşlarının yerini düşen cisim alır. Belki de cismin düşme şartları o anda oluşmuştu kim bilir? Her şeyin olduğu gibi olmasını sağlamak için kendi içindeki sistematik, fark etmesek de faaliyettedir. Oraya 1 dakika geç gelse olan olmayacak zannedilecektir; ama olanın gerçekleşmesi için sebepler o anda oluşmuş ve olan olmuştur. Başına düşen cismin, binanın tepesinde süren inşaattaki ustanın keserinden fırladığı sonra anlaşılmıştır! İnşaatı devam eden binanın altından geçip geçmemek insanın aklıyla bulabileceği bir tercihtir; ama o tercih, olanın olma anında değil, olma sebepleri ortaya çıktıktan sonra akıl edilerek yapılabilecektir!

REKLAM ALANI

Olanın açıklanamayan olma olabilirliliği, her zaman tesadüf ile açıklama eğiliminde olan insan, oluş nedeni, biçimi ve sonucunu sonra çözdüğünde kendini sorumlu tutacaktır; ama artık olan olmuştur. Olanın olabilirliliği, orada öylece durmaktaydı ve biz fark etmiyorduk! Daha önceleri ve daha sonraları düşen cisimler oldu ve olacak, sıra bekledikleri düşünülmez! Şimdi, olana tanık olduğumuz için suçlu arıyor ve tesadüf ile ilişkilendiriyoruz! Ardından “Neden ben?” sorusu sorulmaya başladığında; bir anda hedef değişmeye başlar ve sebeplerin sorumlusu nedense hiçbir zaman kendisi olmaz! Ya kötü şansıdır ya da kendine kastı olan tesadüftür!

Maddenin durağan olduğu anlaşılmadan, kendi kendine hareket etmeyeceği de anlaşılmayacaktır. Olan, olağan karşılanmaz ve tesadüf suçlu ilan edilir. Derinlik Psikolojisinin kurucusu Carl Gustav Junk’a göre tesadüf, “Nedensel bir bağ olmaksızın anlamlı bir şekilde bir araya gelen olayların eşzamanlılığı” dır. Bu eşzamanlılık; “zaman – yer – düşme” nin o anda bir araya gelmesi gerekiyordu ve oldu. Bu eşzamanlılığa kültürümüzdeki “Tevafuk” da eklenince tesadüf, anlam değiştirerek mistik bir boyut kazanır.

Hayatın işleyiş kurallarını aklımızı kullanarak çözemediğimizde; olanları tesadüf olarak kabul etmek kolay gelir. Kendi sorumluluklarımızdaki aklın işleyişi ve kullanılması aksak işlediğinden; çağımız insanın en büyük sorunu olan “Kimlik arayışı” ve “Kendini Kabul” de başarılamadığı gözlenir; çünkü kimlik olmadan, kendini kabul de özgüven de gerçekleşmez. Her başa gelen şeyin sorumlusunun, ya tesadüf ya şansızlık ya da “Neden ben?” isyan duygularının şiddetiyle yaşam ile çatışma hali sürüp gitmektedir.

Hayat sahnesinde kendine düşen rolün, başrol oyuncusu olması için en önemli donanım; bilinç, özgüven ve farkındalık düzeyidir. İleriki zamanda oynanacak olan büyük oyunda başrol oyuncusu olmak için günlük yaşamdaki yaşananları, prova olarak kabul etmek gerekir. İnsan, önce kendi küçük hayat sahnesinde, sonra büyük

yaşam sahnesinde kendi rolünü oynar. Büyük oyunun kalabalık olan oyuncuları, daha donanımlı ve güçlü ise ne olacaktır? Kendi yaşamındaki başrolü, başkasına kaptırırsa ne olacaktır? Etkisiz ve küçük bir rol ile kendi hayatının ritmini kendi belirleyebilecek midir? Elbette hayır. Uygun görülen kadar rol üstlenilen hayat, kendine uygun olacak mıdır? Hayat oyunun kuralları bellidir; yaşamın sunduğu yeterli donanımlarla etkin ve güçlü rol elde edilebileceğini bilmek, kendi hayatının başrolünü oynaması gerektiğini de anlamak olur. Sonra istediğini başarma kapasitesine sahip olarak, yaşam sahnesine çıkılabilecektir.

Kainatta gerçekleşen her şeyin, bir sistematiğinin olduğu ve gerçekleşmesinin tesadüf olmadığını algılamak; olanın, olmasını sağlayan şartları kendi içinde hiç durmadan hazırladığını unutmamak gerekir. Rüzgarın esmesi, yağmurun yağması, aklın almadığı gezegenlerin yörüngesel hareketleri, gece ile gündüzün birbirini takip edişindeki sistematik hesaplar, atomların yapısı, böcek ve hayvanların çeşit dengesi vb. hepsi, muhteşem ölçü ve program işleyişiyle gerçekleştiğinin farkında mıyız? Her olan şey, kendi içindeki olağanüstü sistematik ile olma şartlarını hazırlamaktadır. Bu muhteşem işleyişin tesadüf olmadığını tam anladığımızda; her şeyin olduğu gibi olduğunu ve büyük yaşam sahnesinde kendi hayatımızın başrolünü oynamamız gerektiğini de anlamış oluruz.

Olanın olmasını sağlayan şartların neden ve nasıl oluştuğunu bilmeden, akış içinde sürüklenen insanın, yüksek katmanlarda gerçekleşen gizemi algılaması elbette zordur. Maddenin tüm oluş kuramlarını biliyor olsaydık; kimyasal, biyolojik ve manyetik etkileşimlerinin de tesadüf olmadığını anlayabilirdik.

Olan şeyin olma hazırlığının gizemini, olduktan sonra öğrenmemiz yeterli bilinç seviyesinde olmadığımızı hissettirir ve tesadüf olmadığını da anlamış oluruz. Hiç hesapta olmayan durumların içine çekildiğimizde hayal bile etmediğimiz olayları yaşarken buluruz kendimizi ve hayat sahnesinde hem oyuncu hem de yönetmen olduğumuzu anlarız. Yaşamın sunduğu hayat rolünün metnini unutunca ne olacaktır? Elbette akış değişecektir. Olanın asıl kökündeki anlamı çözemeden, tüm olanlara “neden” sorusunu sorarak isyan duygularıyla boğuşarak farkında bile olmadan hayatı hissetmeden akar gidecektir. Kendini akışa bıraktığında, suç olanlarda mı olacaktır? Üstlenilen rolün gereği olarak mı sahnedeyiz, yoksa kendimiz mi o rolü seçtik? Sorularına verilemeyen cevap, yaşamın sunduğu donanımlarla elde edilen gücün yetersizliğini hissettirecektir. Yaşam, bireysel beceri, akıl ve bilinçle kendini donatanlara hayat sahnesindeki rolün kendi seçimi olmasını sunduğunu unutmamak gerekir. Kendi donanımı ile seçilen rol, insanın kendi hayatının yönetmen sırlarını da öğretince; olanı olduğu gibi kabul etme bilincine ulaştıracaktır.

Bir anda size “Merhaba” diyen insan ile konuşmaya dalarsınız bazen. Kişilik ve davranış kalıplarının uyumu ile ona tanık olmak istersiniz. Nasıl olduğunu anlayamadan da onu kendinize tanık yaparsınız. Bir süre sonra o “Merhaba”nın tesadüfen olmadığını, hayatınızın bazı sinir uçlarının etkilenmesi ile hayatınızın akışı değişmeye başladığını anlarsınız. Hiç bir etkileşim, hissediş, düşünüş, bakış ve seziş tesadüf değildir. Hepsinin bir oluş nedeni ve sebebi vardır. “Merhaba”nın gerçekleşmesi için hissin oluşma şartlarını biliyor muyuz? O insanın kim olduğunun önceden bilinmemesi bunun ispatı gibidir!

Hayatınızın akışı değişecekse; hiçbir şey tesadüf değildir. “Merhaba” dedirten his, nasıl ortaya çıkmıştır? Hangi enerji boyunun uyumu ile bir anda akış değişmeye başlamıştır? Olan, adım adım gerçekleşmeye doğru gitmektedir aslında; ama hiçbir insan bu akışın farkında olmaz. Farkındalığımız yükseldikçe, yaşanılanları yukarıdan tüm detayı ile gözlemlemeye başlarız. Olanın asla tesadüfen olmadığını tam

algılayan her insanın, hayat sevinciyle artan enerjisi, kendine uygun enerjileri çekmeye devam edecektir.

Hayatımızda, ansızın da olsa bilerek de olsa yaşam düğmelerimize en fazla basan insanlar, en iyi öğretmenlerimiz olduğunu anlamamız; hiçbir şeyin tesadüfen olmadığını da algılamamıza sebep olacaktır. Olan şeyin, neyi öğretmek için olduğunu anlarsak; farklı bir bilinç düzeyine ve farkındalığa ulaşırız. Ulaşamazsak; olana tutsak olur, olanı tesadüf zannederek isyan içinde yaşamla kavga eder buluruz kendimizi. O farkındalığa ulaşıncaya kadar istemediğimiz şeyleri tekrar tekrar yaşamaya devam ederiz.

Bazen hissedilen olumsuzluklar, dostumuzdur aslında. Öğretirken biraz can acıtmıştır o kadar! Değişime sebep olduğunda olanı olduğu gibi kabule zorlar bizi ve hiçbir şey tesadüfen olmadığına bir kez daha inanırız. Değişmemiz için acımasız öğretmenin karşımıza çıkması gerekiyordur kim bilir! Kendi kontrolümüz dışındakileri, önceden kestiremeyiz. Olan, düşünülmediği için kolayca tesadüf ile anlamlandırılır; oysaki olanın gerçekleşme nedenleri, biz fark etmesek de oluşmuştur! Deprem, kaza, kötü his, hastalık, yaralanma ve deneyimsizlikler bilincimizin sınırlarını test eden olaylar olduğunu algıladığımızda; olanların anlamı değişir. Her olan, bir şey öğretir. Aslında yaşam çok deneyimli bir öğretmendir. Olana teslim olduğunuzda; o öğretmeni iyi dinler ve hayatınızın kolaylaştığını hissedersiniz.

Olan, tesadüf değildir. Belki de ansızın karşınıza çıkan öğretmen, dost ya da kendinizi kabul yolunun aydınlatıcısı olacaktır kim bilir? Yaşamın donanımlı insanlara hediye ittiği hayatın, sadece şimdiyi hissedince gerçekleştiğini unutmadan; olanların öğretilerini iyi okumak gerekir!

YAZARIN SON YAZILARI
Kelimenin Sihri mi Olur? 29 Ağustos 2025
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ