“Kapalı Kapılar…”

Bir ülkenin kaderi, çoğu zaman halkın gözlerinin önünde değil; kapalı kapıların ardında yazılır.
Vatandaş sabahın köründe kalkar, çocuğunu okula yollar, işine koşar; gençler hayal kurar ama gelecek kaygısıyla uykusuz kalır; mutfakta tencere kaynamaz olur… Ama bunların hiçbiri, karar mekanizmalarındaki o “özel” masalarda gündem olmaz.
O masalarda, asgari ücret ne kadar olacak, emekli neyle geçinecek, hangi arsa imara açılacak, hangi rant kimin cebine akacak, işte bunlar konuşulur. Üstelik halkın temsilcisi olduğunu iddia edenler, bu kararları yine halktan saklayarak alır.
Kapalı kapıların ardında;
– Bütçeler paylaşılır,
– Kaynaklar yönlendirilir,
– Rant planları çizilir,
– Atamalar yapılır,
Ama hesap veren olmaz.
Bugün sormamız gereken soru nettir:
“Bu kararlar halkın mı, yoksa bir avuç imtiyazlının mı lehine alınıyor?”
Kapalı kapılar sadece fiziksel değildir…
Bazen göz göre göre halka kapanan zihinlerdir o kapılar.
Birileri “temsil ediyoruz” derken, gerçekte temsil ettikleri şeyin halk değil, çıkar grupları olduğu artık gizlenemiyor.
Bu düzende halk sadece seçim zamanı hatırlanıyor, sonrasında ise yine kapılar kapanıyor, perdeler çekiliyor.
Ve işte tam da bu yüzden;
Şeffaflık bir lüks değil, demokrasinin namusudur.
O kapılar açılmadıkça, o masaların etrafında halktan insanlar oturmadıkça; bu düzenden adalet, eşitlik ya da refah çıkmaz.
Zeki Baştürk
Bursa Vatan Medya Grubu
“Gerçek, karanlıkta kalmaz. Yeter ki soran biri olsun.”
KAPALI KAPILAR ARDINDA
Kapalı kapılar…
Bir ülkenin yazgısı çoğu kez kapalı kapılar ardında belirlenir. Halk, sokakta alınteri dökerken; yoksul, mutfakta tenceresini kaynatmaya çalışırken; genç, yarınını düşünürken… İşçinin, emekçinin, emeklinin ücretleri kapalı kapılar ardında belirlenir. İmara açılacak alanlar, kamulaştırma yapılacak yerler, konut yapılacak arsalar… Birilerinin masasında alınır o kararlar.O masalar, sıradan insanların giremeyeceği odalardadır.
Bu kapılar ardında konuşulanlar, alınan kararlar çoğu kez halka açıklanmaz. Bütçeler yapılır, kaynaklar paylaşılır, imzalar atılır… Ama bunların kaçı halkın yararına, kaçı belli bir zümrenin çıkarına? İşte bu soruların yanıtı hep kapalı kapıların ardında saklıdır. Halkın seçtikleri, halktan kaçırırlar gerçekleri.
Salt resmi kurumlar değil, şirketler, vakıflar, medya kuruluşları da kendi kapılarını kapatır. Kamuoyuna açık toplantılar, çoğu kez sadece vitrin süsüdür. Gerçek pazarlıklar, kameraların görmediği yerlerde yapılır.
Kimileyin bir kapının ardında, milyonların geleceğini etkileyen bir ihale kararı alınır. Kimileyin bir yasa önerisi sessizce kabul edilir. Kimileyin de halkın malı, halktan habersiz el değiştirir. Ve bütün bunlar olurken, kapı dışındakilere düşen tek şey, olan biteni sonradan öğrenmektir.
Oysa saydamlık , bir lütuf değil, bir haktır. Kapılar, halkın iradesiyle açılmalı; kararlar, ışık altında alınmalıdır. Çünkü kapalı kapılar ardında biçimlenen gelecek, çoğu zaman halkın değil, kapıyı kapatanların geleceğidir.
Belki de asıl sorun , o kapıları çalmakta değil… Onları halka ait oldukları gerçeğiyle yüzleştirmektedir.
Zeki BAŞTÜRK