“Benmerkezcilik: Hepimizde Var, Kimimizde Ustaca Saklı”

  • 13 Eylül 2025
“Benmerkezcilik: Hepimizde Var, Kimimizde Ustaca Saklı”

Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı Ahmet Koçak yazdı:

“Ha o mu? Boş ver onu. Benmerkezcinin tekidir.”
Toplumda sıkça kullanılan bu cümleyle, birini küçümsemek, yargılamak ya da dışlamak kolaydır. Ancak bir durup düşünelim: Gerçekten sadece karşımızdaki mi benmerkezci, yoksa hepimizin içinde gizli ya da açık bir ‘ben’ mi saklı?

Benmerkezcilik nedir?
Bilimsel adıyla egosantrizm, Türkçesiyle beniçincilik olan bu kavram; kişinin dünyayı kendi merkezinden yorumlaması, her olayı kendi bakış açısıyla değerlendirmesi demektir. Kendi fikrini, duygusunu ve mantığını esas almak… Kimi zaman rahatsız edici bir özellik gibi dursa da, insan doğasının vazgeçilmez bir parçasıdır.

REKLAM ALANI

Psikoloji bilimi, benmerkezciliği daha çok çocukluk dönemine ait bir gelişim özelliği olarak tanımlar. Çocuk büyüdükçe, başkalarının da duygu ve düşünceleri olduğunu öğrenir ve bu durum azalır. Ancak gerçek bu kadar basit midir?

Gerçek şu ki: Benmerkezcilik yalnızca çocuklukta kalmaz.
Ahmet Koçak, bu köşede ezberi bozarak şunu savunuyor:
Benmerkezcilik her insanda vardır. Kimimizde bastırılmış, kimimizde törpülenmiş, kimimizde ise alenen açığa çıkmış hâlde. Hatta doyurulduğunda, yani kişi kabul gördüğünde, sevildiğinde, dinlendiğinde bu yönümüz pamuk gibi yumuşar.

Yani benmerkezcilik; sadece narsistlerin, kibirli kişilerin, “ben bilirim”cilerin özelliği değildir. Kendi varlığını sürdürebilmek, değerli hissedebilmek ve hayatta tutunabilmek için her insanın içinde barınan içgüdüsel bir parçadır.

Peki ne zaman tehlikeye dönüşür?
Benmerkezcilik eğer empati yoksunluğuna, kibire, karşısındakini hiçleştirmeye evrilirse işte o zaman hastalıklı bir hâl alır. Ama ölçülü bir “ben” bilinci; bireyi ayakta tutan, kişiliği besleyen, özgüveni taşıyan bir yapı taşına dönüşür.

Ahmet Koçak’ın bu yazısıyla çağrısı şu:
“Karşımızdakini benmerkezcilikle suçlamadan önce, içimizdeki ‘ben’i tanıyalım. Belki de en büyük merkezcilik, sadece başkalarını merkeze koyarak kendimizi yok saymaktır.”

Son söz:
Benmerkezcilik, doğru yönetildiğinde kişisel gelişimin, yanlış yönlendirildiğinde ise yalnızlaşmanın sebebidir. Mesele, onu yok etmek değil, onunla barışmak ve dengelemektir.

BENMERKEZCİ
“Ha o mu? Boş ver onu. Benmerkezcinin tekidir.” diyerek benmerkezci olanlar kınanır. Benmerkezci nedir, bir bakalım: Bilimsel adı Egosantrizm, Türkçesi, beniçincilik olan benmerkezcilik, her şeyi kendine dayandırmak, kendine bağlamak, kendine indirgemek, her şeyde kendi görüş açısından hükümde bulunmak, her şeyde kendini esas almak ve kendi fikrini, mantığını ve duygusunu hareket noktası, örnek, ölçü ve merkez almak eğilimi olarak tanımlanır.
Daha çok bebeklerde ve çocuklarda görülen benmerkezcilik, yetişkinlerde ruhsal bir bozukluk ya da bir davranış bozukluğu olarak değerlendirilir. Burada duralım, düşünelim bu düşünceye karşı çıkalım. Benmerkezcilik, çocuklukta yaşanan büyüdükçe kaybolan bir olgu değil; her insanda olan, o büyüdükçe büyüyen, bazılarında ustaca saklanan, yeterli doyum yaşandığında pamuk gibi yumuşak bir ruh hali sağlayan yararlı, içgüdüsel bir olgudur.
Benmerkezciliği bencillik olarak görüp kınayanlar, insanları bencillikten uzaklaştırarak kendi bencilliğine yatırım yaparak tadını çıkarmak isteyenlerdir. “Benmerkezcilik kötüdür; yapmayın hepiniz en büyük benmerkezci olan benim bencilliğimi besleyin, büyütün.” diyecek açıklıkta söylemeyecek benmerkezci; istemem yan cebime koy açıkgözlülüğü içinde olacaktır.
Benmerkezcilikten uzaklaşmayı başaran anneler, öğretmenler, siyasetçiler geçici bir süre benmerkezciliklerini bastırır, saklarlar. Böyle durumlarda uzaklaşır gibi olur insanoğlu. İnsan yavrusunu, büyütmek, eğitmek için gereklidir de. Arka planda benmerkezcilik devam eder. Anneler, soyumu sürdürür, beni korur, yaşlanınca bana bakar diye uzaklaşır. Öğretmenler, öğrencilerim başarılı olunca terfi ederim, yükselirim, iyi öğretmen derlerse içimdeki ben merkezim beslenmiş olur düşüncesindedir. Siyasetçiler, beni seçerseniz sizi bir eliniz yağda, bir eliniz balda yaşatacağım, der. Ne kadar kulağa hoş gelen söylemdir. Aslında bu söyleminin arkasında beni seçerseniz iyi bir gelirim olacak, en önemlisi iktidar olacağım. İktidar demek daha fazla insana söz geçirme, para, güç, cinsel ve ruhsal doyum demektir. Atalar bu durumu kısaca özetlemiş; ‘önce can, sonra canan.’ Bunu da normal karşılamak gereklidir. Önce canan, sonra can diyene hiç rastlanmadı.
Geçmiş çağlardaki ‘Dünya’yı evrenin merkezi kabul etme’ anlayışı insanlardaki benmerkezcilik eğiliminin örneği olarak gösterilir. Aynı şekilde evrende canlıların yalnızca yeryüzünde olduğu görüşü de benmerkezcilik kapsamında değerlendirilebilir.
Jean Piaget çocukların benmerkezci olduğunu ve bunu çevresini kavramaya çalışan çocuğun gelişiminin doğal bir aşaması olduğunu açıklar. Başka bir görüş; “Benmerkezcilik her zaman bilimin, ilerleme ve gelişmenin karşısında durmuştur.” Bu görüşe de katılmıyorum. Hangi bilim insanı, hangi iş insanı ve hangi yönetici benmerkezcilik güdüsünün övgülerle, beğenilerle doyurulmasına gereksinim duymaz ki? O merkez doyurulacak ki doymuş insanoğlu buluş yapsın, ilerlesin. Yoksa benmerkezci hep açlığının peşinden gidecektir. Aç ayı oynamaz, değil mi? Kendisini değersiz bulan bir insan nasıl ileri gider ki?
Hangi insan yüksek konumu, yüksek geliri kendisine ve çocuklarına yakıştırmaz ki? Bu da benmerkezcilik değil midir? Ve bunun kınanacak bir tarafı var mıdır? Benmerkezci güdüsünü doyururken çalmıyorsa, çırpmıyorsa, doğaya ve insanlara zarar vermiyorsa bunun neresi kötüdür? Hiç kimse, Dünya’nın merkezi benim; herkes bana hizmet etmeli ve haz vermeli, gerisi yalan demez? Bu işler iç dünyada yaşanır; dışarıya ser verilir sır verilmez.
Yaşam denen sınırlı sahnede köşe kapmaca oynarken gazetede, televizyonda köşe kapmış biriyseniz; benmerkezcilerin çekim alanı içindesinizdir. Size kendilerini sıkça gösterirler. Amaçları sizi görmek değil; kendisini göstermektir. Diyelim amacına ulaştı. Yazılı ve görsel alanda göründü; alacağını almıştır. Sıvışır gider. Artık siz onun benmerkezci güdülerini doyuran bir araçsınızdır. Doyuma ulaşmışsa sizinle ilişkisini pasife alır. Tamamen koparmaz ki tekrar isteği kabarınca elinin altında olun diye. Yoksa onun umurunda değilsiniz. Bu durum siyasetçilerde daha çok görülür; seçilene kadar peşinizdedir, seçildikten sonra sizi peşlerinden koştururlar.
Sosyal medya kendini beğendirmek, aç benmerkezciliklerini doyurmak için çabalayanlarla dolup taşıyor. Kimisi kendi elleriyle hazırladığı yemeği, kimisi konudan komşudan topladıklarını sunuyor. Kimisi de gerçek dışı paylaşımlarla dikkatleri üzerine çekme yarışında. Bunlar kısa sürede iflas bayrağını çekeceklerdir. Hemen bir şeyler bulup, üretip sergilemezlerse benmerkezleri aç kalma durumuyla karşı karşıya kalacaktır
Bir zamanlar kartal olanlar bile bir beğeniye muhtaç kalmış, çabalayıp duruyorlar. Yüzü kırış kırış olmuş, yaşını başını almışlar yüzlerine bir batman boya sürüp gençmiş gibi tavırlarla beğeni ve ilgi için komik duruma düşüyorlar. Bunlar hep benmerkezin aç kalmasından, övgü ve özendirme eksikliği yaşanmasındandır.
Övgü ve özendirme deyince; uzaktan tanıdığım insanlarla deneyler yapardım. O kişiyi görünce; “Siz bu ilin, ilçenin ileri gelen, sevilen sayılan insanısınız. Sizinle tanışmış olmak benim için bir onurdur.” gibi şeyler söyleyip giderdim. Çok mutlu oldukları gözlerinin parlamasından anlaşılırdı. Benimle hiç ilgilenmeyen o kişi gördüğü yerde yanıma gelir:
“Buyurun birlikte bir çay içelim. Söyleşelim. Açsanız yemek ısmarlayayım. Sizin gibi değerli bir insanla bu zamana kadar neden tanışamadık? ” dediklerine çok tanık oldum. Sosyal medyada da denemeler yapıyorum. Paylaşım ve yazılarımla hiç ilgilenmeyen insanların paylaşımlarını beğenip güzel yorum yaptığım zaman hemen sayfamdaki paylaşımlarımı beğendiklerine, hatta yorumlar yazdıklarına da tanık olurum. Bir bakarım yazılarımı yüz elli kişi beğenmiş; şaşırırım. Bakarım ki az önce paylaşımına yorum yazdığım kişidir. Bir dakika içinde elli yazımı beğenmiş. Okumuş mu? Hayır.
Benmerkezcilik konusunda beni soracak olursanız ben de sizin gibi bir insanım. Yazımda kaç “ben” sözcüğü geçtiğinden belli değil mi? Yolda giden arabanın kendi aküsünü kendisi şarj ettiği gibi; kendi akümü kendim şarj ediyor, diğer arabaların şarj etmesini beklemiyorum. Yazı yazıp paylaşmam beğeni, yorum almak; boşalan akümü doldurmak için değil; yazmayı sevmemden; tasarlarken, yazarken güzel zaman geçirmemdendir. Ha bu arada yazılarım ve paylaşımlarım beğeni ve yorum alırsa mutlu olurum.
Bol beğeni ve övgüler sizlerin olsun. Ben merkeziniz hep doysun.
ahmet.kocak16@hotmail.com

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ