“Umut, Görünmeyen Bir Elde mi Saklı?”
Zeki Baştürk – Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazısı
İnsanoğlu, çaresizliğin soğuk ve ağır gölgesini üzerinde hissettiğinde, çoğu zaman gözlerini doğaüstü güçlere çevirir. Umut, çoğu kez mantığın, hesap kitap işlerinin değil; kalbin, duanın ve beklentinin sığındığı yerlerde aranır. Kimi bir türbenin serinliğinde huzur arar, kimi dilek ağacının bir dalına bağladığı bez parçasına yılların özlemini yükler.
İş bulamayan gençler… Evlenemeyenler… Evlat hasretiyle yılları devirmiş aileler… Onları birleştiren ortak bir duygudur: Görünmeyen bir elin kaderlerine dokunacağına, yollarını açacağına dair sarsılmaz bir inanç.
Ancak artık bu manzaraya yeni bir kitle daha ekleniyor: Emeğiyle yaşayanlar…
Emeklilikte ikinci bir hayat hayal eden, ama geçim mücadelesinden başını kaldıramayan milyonlar… Asgari ücretle hayatını sürdüren, ay sonunu hesap makinesiyle zor çıkaran işçiler… Günden güne artan masraflar karşısında maaşı eriyen, gözleri resmi enflasyon rakamlarında adeta hayal kırıklığına boğulan memurlar…
Onlar da artık umutlarını türbelere, dualara, dileklere bağlıyor. Çünkü ne sendikalı olmak dertlerine çözüm olmuş, ne vaat edilen ekonomik büyümeden pay alabilmişler. Kuru ekmekle yetinen, indirim günlerinde kuyruklara giren, faturaları bölerek ödeyen koca bir kitle; “ya bir mucize olur da işler düzelir” diye iç geçiriyor.
Zeki Baştürk’ün kaleminden bu yazı, sadece bir yakınma değil; derin bir sosyal fotoğraf… Gerçeklerle örülmüş, duaya sarılan emeğin sessiz çığlığı…
EMEKLİNİN TEK UMUDU:
DİLEK AĞACI
İnsanoğlu, çaresizliğin ağır gölgesini üzerinde duyumsadiginda gözünü çoğu kez doğaüstü güçlere çevirir. Kimi bir türbenin sessizliğine sığınır, kimi bir dilek ağacının dallarına bağladığı bir bez parçasına umutlarını iliştirir. İş arayanlar, yuva kuramayan gençler, yıllardır çocuk özlemi çeken aileler… Hepsinin ortak bir noktası vardır: Bir yerlerde görünmeyen bir elin, kaderlerine dokunacağına inanmak.
Ama şimdi, bu alışıldık manzaralara yeni bir kitle ekleniyor: Emeğiyle yaşayanlar…
Ömrünü çalışarak geçirmiş, alın terinin karşılığını devletinden bekleyen emekliler… Asgari ücretle yaşamını sürdürmeye çalışan işçiler…Ay sonunu getiremeyen memurlar…
Çünkü artık iktidardan gelen umut ışığı neredeyse tamamen sönmüş durumda. Her gün biraz daha daralan bir yaşam, her zamda biraz daha eksilen bir sofra, her açıklamada biraz daha uzaklaşan adalet duygusu… Ve insanlar, bir zamanlar gülerek baktıkları o dilek ağacının önünde dururken buluyor kendilerini.
Belki de artık tek umut, o dallara bağlanacak küçük bir çaputta saklıdır.
Bir bez parçası…
Bir dua…
Bir iç çekiş…
Gerceklesmeyecek umutlar…
Ne acı değil mi?
Yıllarca ülkesine hizmet etmiş bir insanın geleceği, bir ağacın dalına bağlanacak bir umuda kalmışsa; bu sadece ekonomik bir çöküş değil, aynı zamanda toplumsal bir kırılmanın da işaretidir.
İktidarın vermediğini, belki de dilek ağacı verecek diye düşünen bir toplum…
Bir ülkenin gerçek fotoğrafı bazen istatistiklerde değil, işte tam da burada saklıdır:
Sessizce sallanan çaputlarda.
Ve belki de en acı dilek şudur bugün:
“Keşke bu ülkenin yönetenleri, dilek ağaçlarına değil, halkın sesine kulak verse.”
Zeki BAŞTÜRK