“Baskılar, Yasaklar, Gözaltılar: Toplum Susturulabilir mi?”
Zeki Baştürk / Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazısı
Gün geçmiyor ki bir baskı haberiyle, bir gözaltı ya da yasakla uyanmayalım. Belediye başkanları, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar… Her biri birer birer susturulmak isteniyor. Soru şu: Bu susturma girişimleri gerçekten işe yarıyor mu? Toplumda bu isimlere duyulan sevgiyi, güveni azaltıyor mu?
Tarih bize hayır diyor. Çünkü baskı, yasak, tehdit ve zulüm; fikirleri yok etmeye yetmedi, yetmeyecek.
İnsanlık tarihi boyunca ne zaman sevgiye, umuda, inanca, özgürlüğe baskı uygulanmışsa, o duygular toprağın altına düşen bir tohum gibi büyümüş, kök salmıştır. Susturulmaya çalışılan her ses, başka bir yerden daha gür çıkmıştır.
Bugün yaşadıklarımız da farklı değil. Gözaltılarla, soruşturmalarla, ekran karartmalarla halkın iradesi bastırılamaz. Aksine, bu müdahaleler, hedef alınan kişi ya da kurumlara duyulan bağlılığı pekiştiriyor.
Halk görüyor. Kimin halktan yana olduğunu, kimin korkudan sustuğunu ayırt ediyor.
Ve halk unutmuyor.
Düşünceye kelepçe vurulamaz.
Kaleme, mikrofonlara, ezgilere zincir vurulamaz.
Sevgi yasaklanamaz.
Bir gün herkes gerçeği görecek.
Çünkü hakikat eninde sonunda yolunu bulur.
Ve o gün geldiğinde, kimlerin sustuğunu değil, kimlerin susturulmaya çalışıldığını hatırlayacağız.
İşte o yazı…
BASKILAR, SEVGİYE ENGEL OLABİLİR Mİ?
Gün geçmiyor ki baskılarla, yasaklarla, gözaltılarla uyanmayalım. Belediye başkanları, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar birer birer gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Bu yasaklar, bu gözaltıları toplumu nasıl etkiliyor? Onlara karşı duyulan sevgiyi, güveni azaltıyor mu? Birlikte irdeleyelim.
Tarih boyunca baskılar, yasaklar, gözaltılar, hatta sürgünler ve idamlar; bir toplumun düşünmesini, duyumsamasını, sevmesini engellemeye yetmedi. Tam tersine, ne zaman sevgiye, inanca, bağlılığa baskı uygulanmışsa, o duygular kök salarak daha da büyümüş, daha da dirençli hale gelmiştir.
Bugün hâlâ dillerde, yüreklerde yaşayan bir sevgi varsa, o sevgi zorluklarla, acılarla, mücadeleyle yoğrulmuş demektir. Bunun en güçlü örneklerinden biri, Atatürk sevgisidir. Onun düşüncelerine, devrimlerine, çağdaşlık mücadelesine zaman zaman sistematik saldırılar yapılmış, heykelleri hedef alınmış, nutukları küçümsenmiş, resimleri kaldırılmak istenmiştir. Ancak her defasında halk, daha büyük bir bağlılıkla sahip çıkmıştır.
Çünkü sevgi, sadece bir duygu değildir; aynı zamanda bir bilinçtir, bir duruştur. Atatürk sevgisi sadece bir insanı değil; bağımsızlığı, aydınlığı, laikliği, bilimi, kadını, ilerlemeyi sevmektir. Bu sevgi, sadece geçmişe değil, geleceğe tutunmaktır. Ve bu tür sevgiler, ne gözaltılarla ne tutuklamalarla ne de yasaklarla silinebilir.
Baskı arttıkça sevgi susmaz; aksine yeniden doğar, yeniden örgütlenir. Yüreklerde filizlenir, meydanlarda çoğalır, şarkılarda, şiirlerde, duvar yazılarında yeniden yankılanır. Tarih bunu defalarca kanıtlamıştır.
Zor zamanlar, gerçek sevginin sınavıdır. Baskının olduğu yerde korku kadar cesaret, yasakların olduğu yerde karanlık kadar umut büyür. Ve içimizdeki sevgi; eğer sahici ise, adanmış ise, ona yönelen her saldırıyla daha da derinleşir.
Bugün hâlâ “Ne mutlu Türküm diyene!” diyebiliyorsak, her 10 Kasım’da yurdun dört bir yanında saygı duruşuna geçen milyonlar varsa, bu sevgiye ne gözaltılar ne tehditler engel olabilmiştir.
Baskılar geçicidir. Ama sevgi, hele ki bilinçli bir sevgi ise, kalıcıdır. Çünkü sevgiyle yoğrulmuş bir halkı, hiçbir güç sindiremez.
Tarih, baskıların sevgiyi yok edemediğinin sayısız örneğiyle dolu. Gözaltılar, tutuklamalar, yasaklamalar; ne düşünceyi susturabildi, ne de yüreklerdeki inancı söndürebildi. Aksine, ne zaman bir sevgiye ya da düşünceye saldırılmışsa, o sevgi daha çok insanın yüreğinde yeniden yeşerdi.
Bugün bu soruyu yeniden sormak zorundayız: Baskılar sevgiyi yok edebilir mi?
Özellikle son yıllarda halkın iradesiyle seçilmiş bazı belediye başkanlarının görevden alınmaları, tutuklanmaları, haklarında açılan soruşturmalar; yalnızca bireylere değil, halkın iradesine de yönelik bir müdahaledir. Ancak bu tür uygulamalar, halkın seçtiklerine duyduğu güveni azaltmıyor, aksine daha da pekiştiriyor. Her tutuklama, halkın vicdanında bir sorgulamayı, ardından da bir sahiplenmeyi doğuruyor.
Bir halk, kendi iradesini hiçe sayan uygulamalara boyun eğmez. Tıpkı Atatürk sevgisinde olduğu gibi… Atatürk’ün düşünceleri, yıllar boyunca hedef alındı. Devrimleri küçümsendi, ilke ve devrimleri görmezden gelinmek istendi. Ama her baskı, onu daha da büyüttü. Halk, her 10 Kasım’da sadece yas tutmuyor, aynı zamanda yeniden söz veriyor: Bu yol bırakılmayacak.
Bugün de seçilmiş belediye başkanları hapsedildiğinde, onların yürüttüğü sosyal hizmetler, kadın odaklı projeler, halkla iç içe yönetim anlayışı unutulmuyor. Tam tersine, yokluklarında daha çok konuşuluyor, daha çok özleniyor ve sahipleniliyor.
Çünkü sevgi sadece bir duygu değil; bilinçtir, iradedir, halk olma halidir.
Baskılar geçici, sevgi kalıcıdır. Zorluklar karşısında büyüyen, içten içe kök salan bir sevgi; onu susturmaya çalışan her güce karşı daha da direnç kazanır. Ne bir belediye başkanını tutuklamakla halkın iradesi susturulabilir, ne de bir liderin düşüncelerini karalayarak halkın sevgisi yok edilebilir.
Bu topraklar, baskılarla yıldırılamayacak kadar güçlü bir halkın yurdudur. İçimizdeki sevgi, hem geçmişimize, hem geleceğimize sıkı sıkıya bağlıdır. Ve bu sevgi, her engeli aşacak kadar derindir.
Zeki BAŞTÜRK