“Gerçek Zafer, Başkenti Doğu Kudüs Olan Bağımsız Bir Filistin Devleti Kurulduğunda Kazanılacaktır”

  • 15 Ekim 2025
“Gerçek Zafer, Başkenti Doğu Kudüs Olan Bağımsız Bir Filistin Devleti Kurulduğunda Kazanılacaktır”

Ortadoğu’da yıllardır süren adaletsizlik ve işgallerin gölgesinde yükselen en haklı talep bir kez daha yankılanıyor: Bağımsız Filistin.

Uluslararası toplumun, barışın ve adaletin tesisi için artık net bir duruş sergilemesi gerektiği vurgulanarak yapılan bu açıklamada, gerçek bir zaferin ancak başkenti Doğu Kudüs olan, egemen ve tam bağımsız bir Filistin Devleti kurulduğunda mümkün olacağı ifade ediliyor.

Sadece bir coğrafyanın değil, insanlık vicdanının da sınandığı bu süreçte, Filistin halkının iradesine, haklarına ve toprağına saygı gösterilmesi çağrısı her geçen gün daha güçlü yükseliyor.

REKLAM ALANI

Bu söz, sadece politik bir duruş değil; aynı zamanda adaletin, insan haklarının ve evrensel hukukun bir gereği olarak görülüyor.

Ali Babacan:

“Gerçek zafer, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen bir Filistin Devleti kurulduğunda kazanılacaktır”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol grubunda konuştu. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen bir suikastle birlikte ayyuka çıkan çeteler ve güvenlik sorununa ülkede süregelen ekonomik sıkıntılara ve Gazze’de imzalanan ateşkes anlaşmasına değinen Babacan, “Netanyahu’ya yeniden biçilmeye çalışılan ‘devlet adamı’ rolüne asla ve hiçbir koşulda göz yumulmamalıdır” ifadelerini kullanarak kaygılarını ve önerilerini dile getirdi.

Konuşmasına Gazze’deki ateşkesin gerçekleşmesinde emeği geçenlere teşekkür ederek başlayan Ali Babacan, şunları söyledi:

“Bu ateşkesin gerçekleşmesinde emeği geçen, sesini yükselten herkese yürekten teşekkür ediyorum”

“Bu ateşkesin gerçekleşmesinde emeği geçen, bu topraklardan ve dünyanın dört bir yanından sesini yükselten, zulme karşı dimdik duran, ‘Bir kibrit de ben yakayım’ diyerek umudu büyüten tüm aktivistlere, sivil toplum kuruluşlarına ve vicdan sahibi insanlara yürekten teşekkür ediyorum. Sumud Filosunda, Özgürlük Filosunda; Gazze’ye merhamet taşıyan, umut taşıyan, başta milletvekillerimiz Sema Hanım, Necmettin Bey ve Mehmet Bey olmak üzere herkese şükranlarımı sunuyorum. Bu çağrılar olmasa, bu ateşkesin belki de bir satırı bile yazılamazdı. Mısır’daki bu zorlu müzakerelerde gösterdikleri gayret için de Türkiye, Mısır ve Katar heyetlerine teşekkür etmek istiyorum.”

“Gerçek zafer, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen bir Filistin Devleti kurulduğunda kazanılacaktır”

Ali Babacan, ateşkesle ilgili kaygılarını şu sözlerle dile getirdi: “Ateşkes bir zafer değildir arkadaşlar. Bu sadece yeni bir imtihanın başlangıcıdır. Mücadele, direniş devam edecektir. Gerçek zafer; adaletin tecelli ettiği, sorumluların hesap verdiği, mazlumların acıdan alev alan yüreklerinin soğuduğu gün ancak kazanılacaktır. Gerçek zafer, zalimlerin elleri kelepçelendiğinde, soykırımının hesabı sorulduğunda kazanılacaktır. Gerçek zafer, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen bir Filistin Devleti kurulduğunda kazanılacaktır.”

“Türkiye, Netanyahu’ya yeniden biçilmeye çalışılan ‘devlet adamı’ rolüne asla ve hiçbir koşulda göz yumulmamalıdır”

Ali Babacan, Netanyahu’nun hakkında tutuklama kararı çıkarılan bir katil olduğunu vurgulayarak “Netanyahu’nun yeri Miloseviç’in yanıdır. Netanyahu’nun yeri, Karadziç’in yanıdır” ifadelerini kullandı. Ali Babacan, “Şimdi dünya politika sahnesinde yeniden uygar bir figür olarak pazarlanmaya çalışılan o şahsı Gazze’de binlerce çocuğun, annenin, sivilin katliamından sorumlu o şahsın yaptıklarını; Netanyahu’yu unutacak mıyız? Affedecek miyiz? Affedecek miyiz? Affetmeyeceğiz arkadaşlar. Bu hususta Türkiye temkini elden bırakmamalıdır. Netanyahu’ya yeniden biçilmeye çalışılan ‘devlet adamı’ rolüne asla ve hiçbir koşulda göz yumulmamalıdır. Uluslararası Ceza Mahkemesi savcılarınca soykırım suçuyla itham edilmiş, hakkında insanlığa karşı işlenmiş suçlardan tutuklama kararı çıkarılmış bir katilin yeri, politika sahneleri olamaz. Netanyahu’nun yeri Miloseviç’in yanıdır. Netanyahu’nun yeri, Karadziç’in yanıdır” dedi.

“Bölgesel normalleşmenin de ötesinde İsrail merkezli bir güvenlik mimarisinin orada inşa edildiğini görüyoruz”

Ali Babacan, imzalanan metnin Abraham anlaşmalarının genişletilmiş şekli olduğunu söyleyerek, “Pazartesi akşamı dört devlet başkanı tarafından imzalanan metne baktığımızda, inanın ben çok kaygılandım. Bu metnin ateşkesle falan alakası yok, çok da kısa bir metin. Şöyle bir girip internetten bir okuyun, o dört imza, Sayın Erdoğan’ın da imzasının olduğu o belge ne diyor bir bakın ya. İnanılır gibi değil. O belge öncelikle bu Abraham anlaşmalarının genişletilmiş şekli sadece. Özellikle metindeki ‘İsrail ile bölgesel komşuları arasındaki dostane ve karşılıklı yarar sağlayan ilişkiler…’ ifadesine dikkatinizi çekmek istiyorum. Gazze sorununun çözümü derken, bölgesel normalleşmenin de ötesinde İsrail merkezli bir güvenlik mimarisinin orada inşa edildiğini görüyoruz. İnanılır gibi değil. Protokolün içeriği ile 2020’de İbrahim Anlaşmaları’nın ya da biraz önce hocamın önemli uyarısıyla, o kelimenin gerçekten kullanmayalım, Abraham Anlaşmaları arasındaki paralellikler gerçekten açıktır. Bunlar kimle imzaladılar? Birleşik Arap Emirlikleriyle değil mi, başka körfez ülkeleriyle. Ne diyor bu anlaşmalarda? Bir ‘Terörle mücadele’ başlığı altında İsrail’in güvenlik öncelikleri merkeze alınıyor. Terör dedikleri de Filistin direnişi, başka bir şey değil. İki, Filistin meselesinin somut ve nihai bir çözümünden ziyade, mesele insani yardımlar ve kalkınma projeleriyle sınırlandırılıyor. Üç, Başta enerji, ulaştırma ve teknoloji alanlarında entegrasyon olmak üzere bölgesel işbirliği teşvik ediliyor” dedi.

“Gerçek bir barışın hiçbir parametresi ne 8 Ekim, ne de 13 Ekim belgelerinde yer almıyor”

“Filistin açısından baktığımızda protokolün hiçbir somut kazanımı yok, Filistin’e getirdiği bir kazanım yok. Ateşkes meselesi 8 Ekim’de orada imzalandı, detayları döküldü. O da barış anlaşmasının ilk safhası ve sonraki safhaları zor görünüyor. Bu belgede Erdoğan’ın imza attığı belge, Filistin davasının meşruiyetinin temel referansı olan 242 ve 338 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarına hiçbir atıf yok. Oysa, on yıllardır bu kararların uygulanmasının mücadelesi veriliyor. Türkiye Cumhuriyeti de hem siyasi hem diplomasi olarak bunun mücadelesini verdi bugüne kadar. Metinde Filistin meselesinin tam da özü olan ‘İigal’ ifadesi geçmiyor. İki devletli çözüme, Doğu Kudüs’deki Filistin haklarına bir atıf yok. Batı Şeria’daki Filistin topraklarını delik deşik eden yerleşkelerin adı bile geçmiyor. İsrail askerleri Gazze’de ‘kısmen’ geri çekiliyor. Ateşkes sonrası işgal etmeye devam edeceği Gazze topraklarından muhtemelen hiçbir zaman çıkmamanın planlarını da çoktaaan yapmış durumdalar. Hukuken Filistin Yönetimi altında olması gereken Gazze’nin yönetimi, İsrail ve uluslararası güçler arasında paylaştırılıyor. 1967 sınırlarına dönüş, Kudüs’ün statüsü, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı gibi meselelerin adı bile geçmiyor. Yani sözün kısası, gerçek bir barışın hiçbir parametresi ne 8 Ekim, ne de 13 Ekim belgelerinde yer almıyor. Diğer taraftan, ‘bölgesel istikrar’ ve ‘ortak güvenlik’ kavramları, İsrail’in güvenliğini garanti altına alacak şekilde tanımlanmış. Yani; ortada Filistin’in değil, İsrail’in güvenlik zeminini pekiştiren bir belge var. Türkiye, artık bir ‘arabulucu’ falan değil o bölgede, ‘bölgesel güvenlik mimarisinin’ bir asli unsuru olarak Türkiye’nin imzası o belgenin altında. Buradaki ortak payda ise İsrail’in güvenlik parametreleri.”

“‘Cezada adalet, infazda eşitlik’ ilkemiz çerçevesinde atılacak her adıma da destek vereceğimizi de şimdiden beyan etmek isterim”

Ali Babacan, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi komisyonunun temel hak ve özgürlükler konusunda üzerine düşeni yapması gerektiğini söyleyerek, “Yeni Yol Grubu olarak çok kıymetli katkılar sunduğumuz Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, her hafta toplanıp çalışmalarına devam ediyor. Komisyonda, dinleme oturumları sona ererken yavaş yavaş artık, önümüzdeki haftalarda örgütün fesih süreciyle ilgili yasal düzenlemelerin yavaş yavaş gündeme almasını bekliyoruz. Meclis’te görüşülecek infaz düzenlemeleri ile ilgili bizim duruşumuz net. Diyoruz ki, ‘cezada adalet, infazda eşitlik’. Önümüzdeki haftalarda bu ilkemiz çerçevesinde atılacak her adıma destek vereceğimizi de şimdiden beyan etmek isterim. Komisyon, örgütün feshiyle ilgili yasal düzenlemeleri tamamladıktan sonra, hem isminin hem de görev tanımının gereği olarak, temel hak ve özgürlükler konusunda da üzerine düşeni yapmalıdır” ifadelerini kullandı.

“Bahçeli’nin Alevi vatandaşlarımızın hak ve talepleriyle ilgili konuları dile getirmesini kıymetli buluyoruz”

“Sayın Bahçeli’nin son bir yıldır yaptığı konuşmalarda oldukça kapsamlı bir şekilde işlediği demokratikleşme ile ilgili konulara ek olarak, Alevi vatandaşlarımızın hak ve talepleriyle ilgili konuları da dile getirmesini kıymetli buluyoruz. Komisyon, milletimizin eşit vatandaşlık temelinde, en yüksek hak ve özgürlük standartlarına ulaşması için bir yol haritası da hazırlamalıdır. Zaten bugüne kadar komisyona sunulan görüşlerin ağırlıklı bir bölümü de bu konularda olmuştur. Öte yandan, herkes, bu sürecin son derece özenli bir şekilde yürütülmesi için de üzerine düşeni yapmalıdır. Geçen hafta salı günü bu salonda atılan bazı sloganlar, ciddi bir tepkiye sebep oluşturmuştur. Tüm siyasi partiler, bütün bu süreç boyunca, toplumumuzun sinir uçlarına dokunacak söz ve eylemlerden uzak durmalı, hep beraber sürecin selametle sonuçlanması için gayret göstermelidir.”

“İstanbul’un orta yerinde, çeteler gündüz kuşağı programı yapıyor; iktidardakiler seyrediyor”

Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da meydana gelen suikastle ilgili de konuştu. Ülkedeki artan güvenlik sorununa değinen Babacan, “İstanbul’un orta yerinde, çeteler gündüz kuşağı programı yapıyor; iktidardakiler seyrediyor. İstanbul’un orta yerinde suç örgütleri devlete meydan okuyor, emniyet seyrediyor, yargı seyrediyor. Suç örgütleri, ‘Biz istediğimizi yaparız, canlı yayında bile suikast yaparız, kimse de bize karışamaz’ diyor; İktidardakiler! Size sesleniyorum. Türkiye Cumhuriyeti’ni çeteler karşısında aciz duruma düşüremezsiniz. Yok Casperlarmış, yok Şirinlermiş, yok Daltonlarmış… Bunlara karşı gereken mücadeleyi vermeyip, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni bir ‘çeteler lunaparkı’na çeviremezsiniz. Vatandaşlarımız ülkenin sokaklarının güvenliğe kavuşmasını istiyor. Vatandaşlarımız huzur istiyor. Muhalifler için, gazeteciler için, kafayı taktığınız menajerler için her fırsatta masaya vurduğunuz yumruğu, bir kez de çeteler için vurun yahu” ifadelerini kullandı.

“Çetelerle mücadele etmek istiyorsanız eğitimdeki sorunları çözün, istihdam alanlarını, gençlerin umudunu artırın”

“Çeteler çaresizlikten beslenir arkadaşlar. Çetelerle mücadele etmek istiyorsanız, eğitimdeki sorunları çözün. İstihdam alanlarını artırın. Gençlerin umudunu artırın. Ama asıl en önemlisi, helal kazanç imkanlarını artırın. Önce şu ekonomiyi düzeltin ekonomiyi! Günlük bir kahve parası dahi vermediğiniz öğrenciler şu anda çetelerin elinde. Ev alma hayallerini yerle bir ettiğiniz, yarınlarını yıktığınız gençler çetelerin elinde. Bakın, sadece 2024 yılında tam 200 binden fazla çocuk suça sürüklenme sebebiyle işlem görmüş bu ülkede. Bu rakam, 10 yıl öncesine göre %50 fazla artmış durumda. Suça konu fiillere bakıyoruz; yaralama, hırsızlık, uyuşturucu… Bunlar çocuk ya. Sadece 1 yılda, 2024 yılında 202 bin çocuk… Ülkemizde 3 milyon çocuk örgün eğitim sisteminin dışında kalmış durumda. Gerçekten durum felaket.”

“Yüzde 80 enflasyonun sebebi pandemi falan değildir”

“Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde ülkeyi kendisi yönetmiyormuş gibi; ülkede yaşanan hiçbir şeyden sorumlu değilmiş gibi konuşmalar yaptı yine.  Zaten ne zaman Rize’ye gitse, söylediklerini özellikle takip ediyorum. Bakalım ne diyecek hemşehrilerine diye. Bakın neler demiş: ‘Koronavirüs salgınından beri tüm dünyada olduğu gibi bizim de başımızı ağrıtan enflasyon’ demiş. ‘Enflasyonun önce kontrol altına alınmasını, ardından da düşüş politikasına ve patikasına girmesini sağladık’ demiş. Şimdi bu söylediklerinin hangi birini düzeltelim, inanın şaşırdık. Ya milletimiz her şeyin farkında. Pandemi döneminde bütün dünyada enflasyon bir miktar yükseldi, doğru. Ama bizdeki enflasyonun patlaması 2022 yılındadır. Pek çok ülkede enflasyon tek hane iken Türkiye’de enflasyon 2022’de %80’i geçmiştir. Pandemi 2020 ya, 2021. Bizdeki enflasyonun patlaması 2022. Yüzde 80 enflasyonun sebebi pandemi falan değildir. Merkez Bankası’nın bağımsızlığına son verdiler, karşılıksız para bastırdılar. Kur Korumalı Mevduat denen felaketi de bu ülkenin başına sardılar. Türkiye’de enflasyon bunun için artmıştır.”

“Menfaat şebekelerini darmadağın etmeden, bu ülke selamete ermeyecek…”

Ali Babacan, her fırsatta dile getirdiği, yuvaları yıkan sanal kumar ve sanal bahisle ilgili grup toplantısında şu sözleri tekrarladı: “Sayın Erdoğan, yine Rize’deki bir başka konuşmasında diyor ki ki: ‘Yasa dışı şans oyunları, sanal bahis ve kumar gibi alışkanlıklara gençlerimiz kurban ediliyor.’ Bakın fiil ortada, kimin kurban ettiği belli değil; ediliyor. ‘Sivil toplum kuruluşlarımızın ve iş dünyamızın da sorumluluk alması, elini taşın altına koyması gerekiyor.’  Ne güzel değil mi? Sorumluluğu STK’lara, iş dünyasına ve ailelere havale et, elini yıka çık İktidardakiler! Her zamanki gibi kulağınızın üstüne yatıyorsunuz ve sorumluluktan kaçıyorsunuz. Biz bu kürsüden defalarca haykırdık: Sanal kumarın sanal bahisin yasal olanı yasa dışı olanı fark etmez dedik. ‘Her gencin cep telefonuna bir kumarhane yerleştiren sizsiniz’ dedik. Unutmayalım, defalarca yüzlerine vuracağız, vurmaya devam edeceğiz. ‘Bu ülkede hem sanal kumar, hem de sanal bahis bizzat bu hükümetin verdiği lisanslarla oynatılıyor arkadaşlar. Kelime oyunu yapıp, yasa dışı bahisle, kumarla mücadele edeceğiz deyip kendi izin verdiklerini kenarda tutuyorlar. ‘Adım atmak için daha ne bekliyorsunuz’ dedik. Dilimizde tüy bitti. Ama değişen bir şey olmadı. Şimdi de çıkıp çağrı yapıyorlar, sorumluluğu başkalarına yıkıyorlar… Oysa ki çözüm ellerinde ya. İptal edin şu lisansları. O lisansı veren tek imza, Türkiye’de altı tane şirkete sanal bahis, bir tane şirkete sanal kumar oynatan,  o izni veren tek bir imza. Ben diyorum ki o tek imzayı atana, bir imza daha at iptal et. Bu kadar basit. Çek fişi, bitir işi ya. İnanın Rizeli hemşehrileriniz de bunun bu kadar kolay olduğunu gayet iyi biliyor. Nedir sizi durduran? Yoksa, menfaat şebekeleri mi? O şebekeleri darmadağın etmeden, bu ülke selamete ermeyecek…”

“Biz milletimizi bütün renkleriyle seviyoruz, bütün renkleriyle kucaklıyoruz”

“Bizim derdimiz bu ülkenin onuru, bizim derdimiz bu ülkenin huzuru, bizim derdimiz bu ülkenin yarınları. Ne diyorsak, ne konuşuyorsak bunun için söylüyor, bunun için konuşuyoruz. İster gönlü AK Parti’de olsun, ister CHP’de olsun, ister başka partide… Hiçbir vatandaşımızı dışlamıyoruz. Çünkü biz, kimlikler üzerinden siyaset yapmıyoruz. Biz milletimizi bütün renkleriyle seviyoruz, bütün renkleriyle kucaklıyoruz. Özümüz sözümüz bir.”

“Türkiye’de öyle bir grup var ki, onlar siyaseti iki kutba hapsetmek istiyorlar, sürekli ayak oyunlarıyla meşguller”

Ali Babacan, bir kısım muhalefete yönelik eleştirilerini bu hafta da sürdürdü. “Bunların sesi kesilinceye değin bizde durmak yok, bizde geri adım atmak yok” diyen Babacan, “Türkiye’de öyle bir grup var ki, onlar siyaseti iki kutba hapsetmek istiyorlar. Sürekli ayak oyunlarıyla meşguller. Öyle sanıldığı gibi sayıları da fazla değil ha. Sadece sesleri çok çıkıyor bunların. Ama hep bir ajanda, hep bir plan peşindeler. Kafalarında sürekli hinlik. Ona buna parmak sallayıp duruyorlar. Yahu arkadaş, 15 gün oldu, bitirin artık, nedir derdiniz diyoruz. Söyleyecek olanlar söyleyeceklerini söyledi, biz de söyledik ama bunlar parmak sallamaya devam ediyorlar. Bitmiyor. Ama biz ne dedik? ‘Geri adım yok’ dedik. Bizde geri adım yok. Bunların sesi kesilinceye değin bizde durmak yok, bizde geri adım atmak yok. Değerli arkadaşlarım bizim çekinecek hiçbir şeyimiz yok. Alnımız ak, başımız dik. Biz utanmayacağız, ama onlar utanacak. Açıkça ifade edeyim, onlara yaranmanın imkânı yok arkadaşlar. Onlar ‘Bizden başkası yok, sadece biz varız’ diyen dar bir zihniyetin üyeleri. Onların, bizim bu ülkeye vaktince yaptığımız hizmetleri görmeye niyetleri yok. Bu ülkeye daha nice katkılar sunmak için hazır olduğumuzu anlamaya niyetleri de yok. Çünkü onların derdi, bizim ne yapıp ne yapmayacağımız değil. Onların derdi, bizim ‘kim’ olduğumuz. Onların derdi, bizim taşımaktan onur duyduğumuz kimliğimiz. Hiç kusura bakmasınlar. Biz bu ülkeyi, bir avuç muhterise bırakmayacağız” ifadelerini kullandı.

“Eleştirenin üzerine gittiler, tweet’i sildirdiler: Bu mu sizin demokratlık anlayışınız?”

“Kendilerine demokrat diyenler, kendi halinde, küçük bir YouTube kanalında söylediği sadece ‘CHP yarın iktidara gelse ne yapacağı konusunda kimsenin tam fikri yok, özellikle ekonomi konularında’ diyor, bir YouTube kanalında. Nasıl üzerine gittiler ya? Tweet’ini sildirdiler. Bu mu sizin demokratlık anlayışınız? Allah ellerine düşürmesin. Değerli arkadaşlar, evet ülkemizde dert çok, ama hiçbiri çözümsüz de değil. Yeter ki bu ülkeyi demokrat zihinler yönetsin, yeter ki bu ülkeyi temiz kalpler yönetsin, yeter ki bu ülkeyi milletin derdini kendi derdi bilen insanlar yönetsin.”

“Biz bu memleketi ne bir avuç muhterise, ne de menfaat şebekelerine bırakmayız”

“Bu ülkenin gençleriyle, kadınlarıyla, emeklisiyle, işçisiyle, çiftçisiyle, esnafıyla omuz omuza yürüyeceğiz. Çünkü bu ülke bizim. Türkiye bizim. Umudu yeniden yeşertecek olan da biziz! Biz bu memleketi ne bir avuç muhterise, ne de menfaat şebekelerine bırakmayız! Korkumuz yok, buradayız. Omuz omuza, yürek yüreğe buradayız! Yarınlarımızı çalanlara geçit vermeyeceğiz. Kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz. Bu ülke, ne koltuğa yapışıp kalanlara ne de iktidar sopasını ele geçirmekten başka dertleri olmayanlara mahkûm değildir. Bu ülke, asırlardır umutla yoğrulmuş bir milletin eseridir. Ve bu millet, tarihi yeniden yazacak kudrete sahiptir.”

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ