“Bir Şiirdi Yokluğun”: Ferit Bilge Gültekin’den Sessizliğin ve Derinliğin Kitabı

  • 12 Eylül 2025
“Bir Şiirdi Yokluğun”: Ferit Bilge Gültekin’den Sessizliğin ve Derinliğin Kitabı

Zeki Baştürk – Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı

Ferit Bilge Gültekin…
Sanat TV’nin kurucusu, bir sanatsever, bir sanat dostu… Ama hepsinden öte, içe dönük bir şair. Görünmek istemeyen, sesini çok duyurmayan ama dizelerinde dünyaları konuşturan bir kalem.

Geçtiğimiz günlerde, “Bir Şiirdi Yokluğun” adlı şiir kitabını –itiraf edeyim ki neredeyse zorla– edindim. Okudum, altını çizdim, düşündüm ve şimdi sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü bu kitap sadece bir şiir kitabı değil; aynı zamanda yokluğun, suskunluğun, kaybolmuşluğun içimizde yarattığı sarsıntıların da belgesidir.

REKLAM ALANI

Kitabın Kapak Tasarımı: Bir Anlatımın Başlangıcı

Kapak, siyah bir zemin üzerine kurulmuş. Bu siyahlığın içinden turuncu ve altın tonlarında huzmeler yükseliyor. Bir yandan yokluğu, karanlığı ve sessizliği sembolize ederken, öte yandan içten gelen bir umut ışığını fısıldıyor. Tıpkı Gültekin’in şiirleri gibi… Sessiz ama güçlü. Derin ama sade.

Şiirlerdeki Ana Tema: Kayboluş ve İçsel Arayış

“Yokluk” kelimesi, kitabın omurgasını oluşturuyor. Ferit Bilge Gültekin, yokluğu bir hüzün nesnesi değil, varoluşun sessiz ama anlamlı yüzü olarak işliyor. Şiirlerinde bir kaybın ardından gelen sessizlik yok; aksine, o sessizlikle yüzleşmenin, onun içinde yeniden doğmanın izi var.

Bazı dizeleri okurken boğazınız düğümleniyor, bazılarını ise tekrar tekrar okuyup, anlamın içindeki başka anlamları arıyorsunuz. Şair, kelime oyunlarına, süslü imgelerden çok yalınlığa ve içtenliğe yaslanıyor. Ama bu yalınlık, sizi sarsacak kadar derin.

Sanatın Sessiz Kahramanı: Ferit Bilge Gültekin

Gültekin, sanatla iç içe olan ama kendi sanatını yüksek sesle anlatmayan nadir insanlardan. Onu bir televizyon kurucusu olarak tanıyabilirsiniz ama bu kitapla bir iç yolculuğa çıktığınızda, onun aynı zamanda ne kadar güçlü bir şair olduğunu görüyorsunuz.

Kitabın sayfalarında gezerken sadece şiir okumuyorsunuz; bir ruhun, bir hayatın, bir yokluğun içinden geçiyorsunuz.

Son Söz: Bu Şiirler Görünmek İçin Değil, Hissedilmek İçin Yazılmış

“Bir Şiirdi Yokluğun”, edebiyat raflarında değil belki ama yüreğimizde uzun süre yer edecek bir eser.
Görünmek istemeyen bir şairin, görmezden gelinemeyecek kadar güçlü sesidir bu kitap.

Ve evet;
Yokluk, bazen bir şiirdir.
Ama Ferit Bilge Gültekin’in şiirinde, yokluk bile ışık saçar.

BİR ŞİİRDİ YOKLUĞUN

” bir şiirdi yokluğun ”
Ferit Bilge Gültekin’in “siir kitabının adı. SANAT TV’nin kurucusu, sanata ve sanatçıya değer veren bir sanatçı ve bir sanatsever. Ortaya çıkmak,  görünmek istemeyen bir şair.  Zorla edindiğim kitabı ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Önce kapağından başlayayım bu ilginç ve özgün şiir kitabının.
Kapakta siyah zemin üzerine turuncu ve altın tonlarında ışık huzmeleri kullanılmış. Bu tasarım, kitabın adındaki “yokluk” temasına uygun bir biçimde hem karanlığı hem de içinden doğan bir ışığı çağrıştırıyor.

Kitabın adı şiirsel bir anlatımı taşıyor: “Yokluk” olumsuz bir kavramken, “şiir” estetik , değer ve anlam katıyor. Yani şair, bir yokluğu bile şiirle tanımlıyor; acıyı, eksikliği ve özlemi sanatla dile getiriyor.

Yazı tipi sade ama akıcı; şairin adı el yazısı formunda verilmiş, bu da esere kişisel bir imza havası katıyor.

Şair,  tek dizelik ya da iki dizelik şiirlerle başlamış kitabına.  ” Şiir,  az sözle çok şey anlatmaktır ” sözünü dogrularcasina. İmgelerle yüklü bir siir anlayışı var ozanın.  Kitabın içinden alintiladigim bir kaç örnekle kitabi tanıtmaya çalışayım. Öncelikle kitaba adını veren şiirden başlayayım:

“Gurbetten
Yalnızlıklar
Ve hasretler yolculuğunda
Bir şiirdi yokluğun”

Bu dizelerde temel tema ayrılık, gurbet ve hasret.

“Gurbetten” sözcüğü, kişinin doğduğu, ait olduğu yerden uzak kalışını, yalnızlığını ve yabancılığı duyumsatan  bir başlangıç.

“Yalnızlıklar / Ve hasretler yolculuğunda” dizesi, bu gurbet halinin sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir yolculuk olduğunu gösteriyor. Burada “yalnızlıklar” çoğul olarak kullanılmış; bu da tek bir yalnızlık değil, yaşamın farklı anlarında biriken yalnızlık katmanlarını anlatıyor. “Hasretler” sözcüğüyle ise sevilen insanlara, yurduna, geçmişe özlem dile getiriliyor.

“Bir şiirdi yokluğun” dizesi, yokluğu sıradan bir eksiklik olarak değil, duyguları büyüten, dile getirilemeyen acıyı estetik bir dile dönüştüren bir öge olarak görmüş. Yani yokluk, saltl boşluk değil; şiire dönüşen, ruhu besleyen, acıyı anlamlı kılan bir varlık gibi.
Bu dizeler, gurbetin yüklediği yalnızlığı ve hasreti, yokluğun şiirsel bir varlığa dönüşmesiyle anlatıyor. Hüzünlü bir ton var ama aynı zamanda şiirin diliyle acının estetikleştiğini görüyoruz.

Tek dizelik bir şiirle sarsılıyoruz. Tek dizelik şiir olur mu? diye sormayın.  Oluyor işte.  Tek dize nasıl da anlam ve duygu yüklü. İşte örnek.

“İçimde damla damla büyüyor korkularım” (s.8) dizesi, duyguların yavaş yavaş, birikerek insanın ruhunu kaplamasını anlatıyor.

“Damla damla” anlatımı korkuların bir anda patlamadığını, küçük küçük, sinsi bir şekilde iç dünyada çoğaldığını vurgular.

“İçimde büyüyor” sözü ise bu korkuların insanın içinde kök saldığını, zamanla kontrol edilmesi zor bir hale geldiğini gösterir. Genel olarak bu dize, kaygıların, endişelerin, belki de geleceğe ilişkin belirsizliklerin kişinin ruhunu adım adım ele geçirmesini dile getiriyor.

Yani şair, insanın psikolojik dünyasında korkuların yavaş ama sürekli bir artışla içsel bir ağırlığa dönüşmesini şiirsel bir dille anlatıyor.

Yine tek dizelik bir şiir:
“Soğuk bir beyaz düşer kirpiklerine” (s.9) dizesinde, kar, buz, ölüm ya da kefen gibi çağrışımlar barındıran “soğuk beyaz” imgesi kullanılmış. Burada kirpiğe düşen beyaz, hem ölümün soğuk yüzünü hem de yaşamla bağın kopma anını simgeler.

“Ölüm ciddi bir ayrılıktır” dizesi ise ilk dizenin soyut imgesini somut bir anlamla tamamlar. Ölüm, sıradan bir ayrılık değil; dönüşü olmayan, kesin, ağır bir ayrılıktır.
Şair, ölümün soğukluğunu, kesinliğini ve geri dönüşsüzlüğünü vurguluyor. Kirpiğe düşen beyaz, yaşamın son anındaki kırılganlığı; ardından gelen tümce ise ölümün gerçek yüzünü,  “en ciddi ayrılık” oluşunu anlatıyor

Kavgasız,  barış içinde bir yaşam özlemi içindedir ozan. Savaşların,  kavgaların nedenlerini sorar.
“hangi kitapta var anne kavgasız bir düzen” ( 16) dizesinde , anne sözcüğü güveni, erinci, sevecenliği ve en duru sevgiyi simgeliyor. “Kavgasız bir düzen” ise, savaşsız, kargaşasız, insanların barış içinde yaşadığı bir dünya özlemini anlatıyor. Şair, “anne”nin kutsallığıyla özdeşleştirdiği bir barış düzenini arıyor; yani dünyada annelik kadar doğal, koruyucu ve besleyici bir düzenin özlemini çekiyor.

“hangi dinde hangi dilde mutluluk var” (s.16) dizesi ise, insanlığın ortak arayışına dikkat çekiyor: Mutluluk, salt belli bir dine, dile, kültüre ya da coğrafyaya ait değildir. İnsan, hangi kimlikten, inançtan ya da kültürden olursa olsun aynı sorunun yanıtını arar: Gerçek mutluluk nerede bulunur?

Bu dizeler, insanlığın en eski sorularını soruyor. Barış ve mutluluğun kaynağı hangi kitapta, hangi öğreti ya da dinde gizli? Şairin yanıtı net değil, ama soruyu sorarak okuyucuyu düşünmeye davet ediyor. Bu da aslında, “evrensel barış ve mutluluk” arayışının ortak bir insanlık özlemi olduğunu vurguluyor.

Savaşların,  kavgaların, yaşandığı bir dünyada yasam yine de sürmektedir.
” herşeye karşın yaşam devam eder,
zamanlar değişir,  mevsimler geçer,
sokaklar, caddeler, kentler değişir
hatta ülkeler değişir atlasında
sen değişirsin
herşeye karşın yaşam devam eder” (s.39)

Yaşamın en gerçekçi ve somut özelliği zamanın akışı ve değişimin kaçınılmazlığıdır. İnsan ne yaşarsa yaşasın, acılar, mutluluklar, kayıplar ya da kazanımlar olsun, yaşam durmaksızın devam eder.

Zaman ilerler, mevsimler döner, şehirler ve ülkeler bile değişir; yani hiçbir şey aynı kalmaz.
Bu değişim sürecinden insan da payını alır, kişi de dönüşür, olgunlaşır ya da bambaşka birine evrilir.

Şair, her şeye karşın zorluklara, kayıplara, değişimlere karşın yaşamın sürekliliğini vurguluyor. Bu, hem bir avuntu hem de bir animsatma. Dünya döner, yaşam akar, insan da onunla birlikte değişerek yoluna devam eder.

Dünyada yaşanan olaylara da duyarsız kalmaz Ferit Bilge Gültekin. Aydın olmanın sorumluluğunu her ortamda gösterir.
“Filistin’de kan görmeye
Afrika’da aç çocukların ölmesine alışırsın (s. 41)”.Şair,  alışmanın tehlikesini vurguluyor.

Filistin’de kan görmek: Süregelen savaş, işgal ve şiddet sahneleri artık gündelik yaşamın bir parçasıymış gibi sunuluyor. İnsanlar sürekli aynı görüntüleri gördükçe, duyarlılıkları köreliyor.

Afrika’da aç çocukların ölmesi: Yoksulluğun ve açlığın dünyanın bazı bölgelerinde sürekli olması, “normalmiş” gibi algılanmaya başlıyor.

Şair burada duyarsızlaşmayı eleştiriyor. İnsan, sürekli felaket haberlerini duyunca “alışıyor”, sanki sıradan bir olaymış gibi bakıyor. Oysa ki her ölen çocuk, her dökülen kan biriciktir ve büyük bir insanlık dramıdır.

Bu dizeler, insanlığın, trajedilere sürekli uğramasından ötürü duyarsızlaşmasını, alışmanın vicdanı öldürdüğünü, aslında “normalleşmemesi gerekenin normalleştiğini” anlatıyor.

Sevmek, içten,  katıksız ve karşılıksız olmalıdır. Aşağıdaki dizeler bunu cok güzel yansıtıyor.

“Sevmelisin / bir çocuğu çocukça sevmelisin” (s. 44). Burada anlatılmak istenen, çıkar gözetmeyen, hesapsız, içten ve doğal bir sevgidir. Çocukların sevgisi koşulsuzdur; işte şair de böyle arı ve duru  bir sevgiyi vurguluyor.

“gökyüzünü sevmelisin”: Gökyüzü genişliği, özgürlüğü, umut ve sınırsızlığı simgeler. Onu sevmek, yaşama açık olmak, ufku geniş görmek anlamına gelir.

“sonra masmavi bir gök açmalısın düşüncelerimde”: Sevgiyi ve umudu yalnızca kendi içinde değil, başkalarının dünyasında da yeşertmek gerektiğini söyler. Masmavi gök, erincin, barışın ve temiz duyguların simgesidir.

Bu dizeler, insana çocukça doğallığı, doğaya ve yaşama içtenlikle bağlanmayı öğütlüyor. Böyle bir sevgiyle düşüncelerin kararmayacağı, aksine masmavi bir göğe dönüşeceği vurgulanıyor.

“saçlarında ağaran sonbaharı sevdim ben” ifadesi, yaşlanmayı, yılların izini, hayatın getirdiği olgunluğu simgeliyor. Saçların ağarması, bir kayıp değil, sonbahar gibi dingin ve derin bir güzelliğin habercisi olarak seviliyor. Burada şair, gençliği değil, zamanın kattığı anlamı ve deneyimi sevdiğini dile getiriyor.

“yüzündeki kanlı savaşların atlasına aşık oldum” dizesi ise, kişinin yüzünde taşıdığı acıları, mücadeleleri, yaşanmışlıkları “atlas” (bir harita, bir izler bütünü) gibi görüyor. O yüz, sıradan bir yüz değil; bedeller ödenmiş, acılar çekilmiş, savaşlardan geçmiş bir hayatın izlerini taşıyor. Şair, o izlere, yani mücadele dolu yaşanmışlığa âşık oluyor.

Bu dizeler, yüzeysel güzellikten ziyade yaşanmışlığa, olgunluğa, zamana ve mücadelelerin bıraktığı izlere duyulan bir aşkı anlatıyor. Yani şair, sadece bir insanı değil, onun hayatın getirdiği bütün yükleriyle, yaralarıyla, izleriyle var oluşunu sevdiğini söylüyor.

Aşağıdaki dizelerde yükselen çığlığını duyuyor musunuz şairin? Bir başınalıgi ve yalnızlığını nasıl da haykırıyor:

“kurt kapanında el kapısında
bir başımayım anne
sırtımdan vurdular beni” (s.59)

“Kurt kapanında el kapısında” ifadesi, hem bir tehlikenin içinde kalmayı hem de gurbeti, yabancı ellerde olmayı anlatıyor. Kişi sanki bir tuzağa düşmüş, çıkışı olmayan bir yerde yalnız bırakılmış gibi.

“Bir başımayım anne” dizesi, bu yalnızlığı en yalın şekilde ortaya koyuyor. Sığınacak tek yeri, en güvenli limanı olan annesini anıyor.

“Sırtımdan vurdular beni” ifadesi ise ihaneti, dost bildiklerinden gelen darbeyi simgeliyor. Bu sadece fiziki bir saldırı değil, ruhsal bir kırılma, güvenin yıkılışı anlamı da taşıyor. Gurbetin, yalnızlığın ve ihanete uğramış olmanın acısını bir evlat çığlığıyla dile getiriyor.

Aydınlık bir geleceğe yürekten inanmış,  bunun icin mücadele etmiş umut yüklü bir gencin bir döneme ayna tutan bir yapıtı bu.
Baskılar, ihanetler, yılgınlıklar, düş kırıklıkları var bu şiirlerde. “Yazsaydım roman olurdum “diyerek bitirmiş kitabını. Bir romana sığacak denli yaşanmışlıklar var bu kitapta.

Toplumsal gerçekliğin en güzel örneklerini bulacaksınız bu kitabı tüm okurlara öneririm.
Okurun bol olsun. Şiirlerin gün ışığına çıksın.  Sanatseverler siirle buluşsun.

Zeki BAŞTÜRK

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ