Bir Nesli Ayakta Tutan Neydi?

  • 04 Ağustos 2025
Bir Nesli Ayakta Tutan Neydi?

Disiplinin Altın Çağından Günümüze Eğitim Çıkmazı
Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı Mehmet Elçi’nin kaleminden

Türkiye’de eğitim sistemi, istikrar yerine belirsizlikle anılıyor. Her dönem değişen kurallar, reform adı altındaki revizyonlar, gelenin gideni arattığı bakanlık politikaları… Ve tüm bu karmaşada öğrencinin kıyafeti bile ideolojik savaş alanına dönüştü.

Disiplinin Altın Çağı: Siyah Önlük, Beyaz Yaka

REKLAM ALANI

Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitim sadece bir müfredat değil, bir duruştu. Öğrenci kıyafetinden sınıf düzenine kadar her şeyin tek tip olması, sistemin ‘terbiye edici’ yönünün bir parçasıydı. Siyah önlük ve beyaz yaka, yalnızca birer giysi değil; düzene, sadeliğe ve saygıya işaret eden simgelerdi. Bu tek tipçilik, kuşkusuz bir neslin hafızasına “hiza” kelimesini kazıdı.

Zihniyetler Değişti, Disiplin Erozyona Uğradı

Zamanla bu katı yapı gevşedi. Özgürlük talepleri, bireysel ifade, serbest kıyafetler, esnek müfredatlar… Ancak sorulması gereken şu: Disiplini es geçerek özgürlük gelir mi? Yoksa istikrarsızlık içinde özgürlük, başıboşluk mudur? Eğitimdeki kafa karışıklığı, yeni nesillerin aidiyet duygusunu da beraberinde silikleştirdi.

Her Bakanla Gelen Yeni Bir Kılık, Yeni Bir Kıyamet
Her bakan değişiminde kıyafet yönetmeliği değişti. Öğrencinin giyimi, ideolojilerin çatıştığı bir arenaya dönüştü. Bir dönem başörtüsü yasaklandı, sonra serbest bırakıldı. Bir dönem serbest kıyafet geldi, sonra geri adım atıldı. Bu gel-gitler, eğitim sisteminde bırakın kaliteyi; bir neslin karakterini bile bocalattı.

Eğitimde Kalıcı Olan Tek Şey: Belirsizlik

Mehmet Elçi yazısında şunu net biçimde vurguluyor: Türkiye’de eğitim sistemi, nehir yatağını defalarca değiştirmiş bir su gibi… Oysa bir ülkenin geleceği, sabit ve güvenilir bir zeminde yükselir. Ne ideolojik heveslerle yaz-boz tahtasına dönen müfredatla, ne de “disiplin elden gitti” diyerek baskıyı geri getirmekle sağlıklı nesiller yetişir.

Son Söz: Ayakta Tutacak Olan Ne?

Disiplin mi, özgürlük mü? Belki de her ikisinin dengesidir bizi kurtaracak olan. Ama önce, “istikrar”a ihtiyacımız var. Zihniyetten sisteme, eğiticiden öğrenciye uzanan zincirin yeniden sağlam halkalarla örülmesi şart.

Kaleminize sağlık Mehmet Elçi…

elci915@gmail.com

DÜNDEN BUGÜNE EĞİTİMDE KILIK KIYAFET SERÜVENİ VE SÜREKLİ DEĞİŞİMLERİN ANTLOJİSİ

Bir nesli ayakta tutan şey nedir? Disiplin mi, özgürlük mü? Dönem dönem değişen kılık kıyafet yönetmelikleri mi, yoksa istikrarı olmayan bir eğitim sistemi mi?

Türkiye’de eğitimin seyri, tıpkı bir nehrin yatağını sık sık değiştirmesi gibi… Her gelenin kendi zihniyetini sisteme yansıttığı, her gidenin ardında kaos bıraktığı bir antoloji bu: “Türk Eğitim Tarihi.” Ve bu antolojide öğrencinin görünüşü de, görüşü de hep değiştirilmeye çalışıldı.

Kıyafette Disiplinin Altın Çağı

Cumhuriyet’in ilk yıllarında öğrenciler, tıpkı asker gibi tek tip kıyafetlerle tanımlanırdı. Ceket, kravat, önlük, düğme hizasında duruş… Siyah önlük ve beyaz yaka bir neslin hafızasında hala canlıdır. Çünkü o dönemler eğitim, sadece bilgi değil; terbiye, saygı ve hiza demekti. Öğrenciler yalnızca öğrenmez, aynı zamanda hizaya da getirilirdi.

Bu disiplinli görünüm, bir yandan eşitliği çağrıştırırken, bir yandan da kişiliğin törpülenmesini beraberinde getirdi. Zenginle fakir aynı önlüğü giyerken sınıfsal ayrım önlükle örtülüyordu ama kişisel özgürlükler de o önlüğün içinde boğuluyordu.

2000’lerle Gelen Serbestlik Dalgası

2000’li yıllardan sonra küreselleşmenin, bireysel özgürlük söylemlerinin etkisiyle “kılık kıyafet” artık bireysel tercih meselesi haline geldi. Özellikle 2012’de yapılan düzenlemeyle öğrencilerin serbest kıyafet giyebilmesi yönünde adımlar atıldı. Kimi veliler bu durumu memnuniyetle karşıladı. Kimi ise, “disiplinsizlik” ve “sınıf farklarının dışa vurumu” gerekçesiyle karşı çıktı.

Ve sonrasında şu sorular havada kaldı: Serbest kıyafet, özgür birey mi doğuruyor? Yoksa rekabeti ve özenti duygusunu körükleyen, ayrışmayı artıran bir unsur mu?

Her Dönem Değişen Sistem: Öğrencinin Bocalayan Ruhu

Sadece kılık kıyafet değil, sınav sistemleri, müfredatlar, öğretim yöntemleri, hatta ders kitaplarının içeriği bile sürekli değişti. 3’lü sistem, 4+4+4, TEOG, LGS, YGS, TYT, AYT… Her yıl farklı bir model, farklı bir sınav adı.

Bu değişkenlik, öğrencinin hayatında “güvensizlik” duygusunu yerleştirdi. Geleceğe dair öngörüsü olmayan çocuklar; “Acaba seneye ne değişecek?” korkusuyla büyüdü. Oysa eğitimde en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri istikrardı. Ama bizde istikrar, sadece nutuklarda yer buldu.

Kıyafetten Sisteme: Hep Dıştan İyileştirme

Eğitimde sürekli dış kabukla oynandı. Önce kıyafet, sonra sınav adı, sonra okul türleri… Ama içerik hep aynı kaldı. Düşünen değil ezberleyen öğrenci modeli devam etti. Yaratıcı değil itaatkâr bireyler hedeflendi.

Kılık kıyafeti değiştirmekle eğitim gelişmez. Eğitim, sınıflarda özgür düşünen, eleştiren ve üreten bireyler yetiştirerek gelişir. Ama biz, önlüğü kaldırıp tişörtle gelen çocuğun beynini hâlâ “tek tip” kalıplarla formatlamaya çalıştık.

Sonuç: Öğrenci Kendi Hayatına Yabancı

Sistemin sürekli değişmesi öğrencinin aidiyet duygusunu zayıflattı. Neye, nasıl hazırlanacağını bilemeyen gençler; zamanla kendini sistemi sorgularken değil, sisteme küserken buldu. Motivasyonu sınavlara odaklanan bir eğitim, hayata hazırlamayı hep unuttu.

Çocuklarımız artık ne giyeceğini seçebiliyor belki… Ama ne düşüneceğini hâlâ seçemiyor. Çünkü düşünce, kılık kıyafet kadar serbest bırakılmadı hiçbir zaman.

Son Söz:

Eğitim bir milletin istikbali ise, bu kadar sık değişen bir istikbal olabilir mi?

Yönetmelikler değişir, hükümetler gider gelir, modalar gelir geçer… Ama bir gencin ruhundaki güvensizlik, yıllar boyu iz bırakır. Eğitim sistemi ve kıyafet politikası, öğrencinin iç dünyasını şekillendirme gücüne sahiptir. Ve biz yıllardır, bu gücü ne yazık ki doğru kullanamıyoruz.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ