Zeki Baştürk’ten Derin Bir Değerlendirme: Sürgünle Kuşatılmış Bir Yaşam

  • 03 Ağustos 2025
Zeki Baştürk’ten Derin Bir Değerlendirme: Sürgünle Kuşatılmış Bir Yaşam

Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı Zeki Baştürk’ten Derin Bir Değerlendirme:
Sürgünle Kuşatılmış Bir Yaşam – Sıtkı Yılmaz’ın Anı Kitabına Dair

Anılar yalnızca bir bireyin geçmişini anlatmaz; aynı zamanda bir toplumun tarihine, kırılma noktalarına ve ortak hafızasına açılan kapılardır. Sıtkı Yılmaz’ın kaleme aldığı “Sürgünle Kuşatılmış Yaşam” adlı anı kitabı, tam da bu yönüyle yalnızca kişisel değil; siyasal, kültürel ve toplumsal bir tanıklık metnidir.

Yazar ve gazeteci Zeki Baştürk, bu kitabı bizzat yazarından imzalı olarak almanın inceliğine karşılık, içeriğine derinlemesine bir değerlendirme ile teşekkür etmeyi tercih etti. Baştürk’ün kaleminden çıkan yazı, yalnızca bir edebiyat yorumu değil; aynı zamanda bu coğrafyada yaşanmış nice sürgünün, bastırılmış sesin ve unutulmak istenen gerçeklerin yeniden ifadesidir.

REKLAM ALANI

Sürgün: Coğrafyadan Çok Daha Fazlası

Zeki Baştürk’ün vurguladığı gibi, kitapta anlatılan sürgün yalnızca bir mekân değişimi değildir. Bu, bir kimlik mücadelesidir. Toprağından, ana dilinden, kültüründen ve hatta çocukluğundan kopartılmış insanların dramı, Sıtkı Yılmaz’ın kaleminde yalın ama sarsıcı bir şekilde anlatılır. Kitabın her satırı, bastırılmış bir hafızanın direnişine dönüşür.

Toplumsal Bir Hafıza Belgesi

1980 sonrası Türkiye’sinin siyasal iklimini, baskılarını, yasaklarını ve toplumsal kutuplaşmayı iliklerine kadar yaşamış bir bireyin sesiyle tanışıyoruz. Yılmaz’ın anıları, yalnızca kendi yaşadıklarını değil; benzer acıları paylaşan binlerce insanın ortak hafızasını taşıyor.

Baştürk’ün tespitiyle, bu eser aynı zamanda bir çağrı: “Unutulmasın!”
Çünkü unutmak, sürgünün en derin halidir. Çünkü hafıza, direnmenin en güçlü zeminidir.

Yalın Dille Derin Anlatım

Yılmaz’ın dili süssüz, içeriği ise sarsıcı. Didaktik olmayan anlatımı, ajitasyondan uzak duruşu ve samimi diliyle okur, sadece gözle değil, yürekle okur bu kitabı. Anlatılan her anı, bir hesaplaşmanın, bir yüzleşmenin ve bir çağrının parçasıdır.

Baştürk’ten Vurgulu Mesaj

Zeki Baştürk, yazısının sonunda şu çarpıcı cümlelerle noktayı koyuyor:
“Bu kitap, sadece bir anımsama çabası değil; aynı zamanda bir yüzleşme, bir hatırlatma, bir çağrıdır. ‘Biz buradaydık’ diye direnen bir bilincin yazıya dökülmüş hali. Okur, kendinden bir parça bulacak. Ve belki de en önemlisi, unutmanın en büyük sürgün olduğuna tanıklık edecek.”

Bir Anı Kitabından Daha Fazlası

“Sürgünle Kuşatılmış Yaşam”, hem bireysel bir hatırat hem de bu topraklarda suskun bırakılmış hafızalara verilmiş bir söz, tutulmuş bir yemin niteliğinde. Ve bu kitabın okurla buluşmasında, Zeki Baştürk’ün değerlendirmesi ayrı bir pencere açıyor: Hafızayı canlı tutmak, sadece yazarın değil, okurun da sorumluluğudur.

Kalemine, yüreğine sağlık değerli dost.

Sürgünle Kuşatılmış Bir Yaşam :
Sıtkı Yılmaz’ın Tanıklığında Bir Yaşamın İzleri

Sıtkı Yılmaz ‘  ” Sürgünle Kuşatılmış Yaşam”  adlı anı kitabını imzalayarak armağan etme inceliğine karşılık ben de bir değerlendirme yazısı ile tesekkür etmek istedim. Aşağıda  bu kitaba ilişkin  kişisel ve toplumsal boyutlarıyla harmanlanmış bir değerlendirme yazısı bulacaksınız.

Anılar, yalnızca bir bireyin yaşadıklarını değil; bir dönemin, bir toplumun, hatta bir halkın ortak acılarını, direnişini ve umutlarını taşır. Sıtkı Yılmaz’ın “Sürgünle Kuşatılmış Yaşam” adlı anı kitabı da tam olarak böyle bir yükü omuzlarında taşıyor: Kişisel olanın içinden geçerek toplumsal olana ulaşan, acının ve mücadele azminin iç içe geçtiği güçlü bir tanıklık.

Kitap, sadece bir yaşam öyküsü değil, aynı zamanda zorunlu göçlerin, politik sürgünlerin, sistematik baskıların ve bu baskılar altında ayakta kalma çabasının içsel bir anlatımıdır. Yılmaz’ın kalemi, kuru bir belge diliyle değil; yaşanmışlığın sıcaklığı, öfkenin isyanı, umudun direnciyle konuşur. Her satır, geçmişle hesaplaşmanın, geleceğe not düşmenin ve belki de en çok unutulmasın diye yazmanın izlerini taşır.

Sürgün, kitapta yalnızca bir mekânsal ayrılık değil; aynı zamanda bir kimlik kuşatması, bir bellek işgali olarak resmedilir. Kendi toprağından, dilinden, sesinden uzaklaştırılmış bir yaşamın, var olma mücadelesine dönüşmesi… Bu yönüyle eser, Türkiye’nin özellikle 1980 sonrası siyasi ikliminde yaşanan baskı ortamının da güçlü bir panoramasını sunar.

Sıtkı Yılmaz’ın dili sade ama içeriği yoğun. Yazar, anlatımını didaktikliğe kaçmadan, ajitasyondan uzak ama duygu yüklü bir biçimde kuruyor. Okur, yalnızca olanı değil, olamayanı da duyumsuyor. Yitirilenlerin acısını, düşlerin  ertelenmişliğini, dostlukların sürgünlerde yeniden nasıl yeşerdiğini görüyor.

Bu kitap, sadece bir anımsama çabası değil; aynı zamanda bir yüzleşme, bir hatırlatma, bir çağrıdır. “Unutulmasın” diyen bir sesin, “Biz buradaydık” diye direnen bir bilincin yazıya dökülmüş hali. Sürgünle kuşatılmış bir yaşamın bile, teslim olmayan bir iradeye dönüşebileceğini gösteren cesur bir belge.

Okur, Sıtkı Yılmaz’ın satırlarında hem bir bireyin dramını hem de bu toprakların yazgısını bulacaktır. Ve belki de en önemlisi: unutmanın en büyük sürgün olduğuna tanıklık edecektir.Her  okur, kendinden bir parça bulacaktır.

Kalemine, yüreğine,  emeğine sağlık değerli dost.

 

Zeki BAŞTÜRK

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ