“Görmedim, duymadım, bilmiyorum…”

  • 21 Kasım 2025
“Görmedim, duymadım, bilmiyorum…”

Toplumların en derin çığlıkları, en sessiz oldukları anlarda yankılanır. “Üç maymunu oynamak” artık bireysel bir korkunun değil, sistematik bir suskunluğun adı haline geldi. Bu suskunluk; bir kültürün yerleşik kodlarıyla, siyasi düzenin dayattığı baskılarla, insanların hayatta kalmak için geliştirdiği reflekslerle besleniyor.

Görmemek, duymamak, bilmemek artık bir tercih değil; bir yaşam biçimi. Bugün sokaklarda yürüyen herkesin başı biraz eğik, yüzü biraz kayıtsız, dili biraz temkinli… Herkes her şeyin farkında aslında. Ekonomik kriz gözlerinin önünde, liyakatsizlik aleni, adaletsizlik herkesin dilinde. Ama çoğu insan görmemezlikten geliyor. Çünkü görmek, sorumluluk getiriyor. Gördüğünü kabul etmek, konuşmayı; konuşmak ise bedel ödemeyi gerektiriyor.

İnsanlar sessizliği bir siper gibi kullanıyor artık. Çünkü biliyorlar ki ses çıkaranın yalnız kalma ihtimali yüksek. O yüzden kalabalıklar içinde bir yalnızlık, sokaklarda sessiz bir isyan var. Sessizliğin arkasında bir öfke birikiyor.

REKLAM ALANI

Zamanla bu sessizlik çığlığa dönüşür mü bilinmez… Ama bir gerçek var:
Görmeyen, duymayan, bilmeyen toplumlar; yönetenlerin en sevdiği toplumlardır.

Zeki Baştürk – Bursa Vatan Medya Grubu / Köşe Yazısı 

ÜÇ MAYMUNU OYNAMAK

Görmedim, duymadım, bilmiyorum…

Toplumların en sessiz çığlığı, aslında en çok sustukları yerde gizlidir. “Üç maymunu oynamak” denince akla sadece bireysel korkular gelmez; bunun ardında bir sistemin işleyişi, bir kültürün yerleşik alışkanlığı, siyasal düzenin dayattığı bir suskunluk vardır. Görmemek, duymamak ve bilmemek artık bir davranış değil, bir hayatta kalma biçimi hâline gelmiştir.

Bugün sokakta yürürken herkes biraz eğik başlı, biraz temkinli, biraz kayıtsız. Herkes her şeyi görüyor; pahalılığı, adaletsizliği, haksız atamaları, liyakatsizliği, kayırmacılığı… Ama birçoğu bakmayı seçmiyor. Çünkü görürse konuşmak zorunda kalacak, konuşursa başına iş açılacak, başına iş açılırsa yalnız kalacak. Sessizlik, bir tür siper olmuş durumda.

Duymamak da artık bilinçli bir seçim. Çocuk işçilerin çığlığını, kadınların yakarışını, yoksulların sesini, gençlerin umutsuzluğunu duymak yürek ister. Kulaklar susturuldukça vicdan da yavaş yavaş köreliyor. Toplumsal hafıza, duymazlıktan gelinen her olayla biraz daha aşınıyor.

En tehlikelisi ise bilmemek… Çünkü bilmemek bir bilgisizlik  durumu  değil, bir siyasal tercihtir artık. İstenilen bilgiye ulaşıp ulaşamamak değil sorun ; bilginin önüne gönüllü bir set çekmek, gerçeği yok saymak. Ekonomideki çöküşü, adalet sistemindeki çürümeyi, kurumların içinin boşaltılışını, liyakatin yerine sadakatin geçirilişini “bilmiyorum” diyerek örtmek, büyük resmi görmeyi reddetmek demektir.

Siyasal iklimin de bu suskunluktan beslendiğini kabul etmek gerekir. Eleştiriyi düşmanlık sayan, soruyu suçlaştıran, sorgulamayı yasaklayan bir anlayış yetiştirdi bu üç maymun kültürünü. Böyle bir düzen, vatandaşın gözünü de kulağını da zihnini de kapalı tutmasını ister; çünkü açık göz, açık kulak ve açık zihin hesap sorar.

Oysa toplumların dönüşümü, tam da bu üç kapının açılmasıyla başlar. Görmek cesarettir; duymak vicdandır; bilmek sorumluluktur. Bireyler bunları bir araya getirdiğinde güçlü bir toplumsal bilinç doğar. İnsan hem kendi hakkına hem de başkasının hakkına sahip çıkmaya başlar.

Bugün ihtiyacımız olan şey, üç maymunu oynamayı bırakıp birbirimize yeniden bakmak, birbirimizi yeniden duymak ve gerçeği yeniden bilmek. Çünkü suskunluk kimseyi korumaz; gecikmiş cesaret ise hiçbir yarayı kapatmaz.

Ve en önemlisi: Bir toplumun geleceği, insanlarının neyi gördüğünde değil, neyi görmekten vazgeçtiğinde belirlenir.

Toplum olarak üç maymunu oynamaktan vaz geçtiğimiz gün,  ülkemizin aydınlığa kavuşacaktır.

Yolumuzu Atatürk ışığı aydınlatsın.

Zeki BAŞTÜRK

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ