SALTANATIN KALDIRILMASI VE HARF DEVRİMİ KUTLU OLSUN.
Geçmiş dönem PM Üyesi Güler Buğday makalesinde;
Laik sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin alt yapısı hatta temel yaşı olan saltanatın kaldırılması ve harf devriminin kabul edilmesi çok önemli ve istismar edilmeden korunmalıdır.
Türk alfabesi, Türkçenin yazımında kullanılan Latin alfabesi temelli alfabedir. 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı yasayla tespit ve kabul edilmiştir.
Türk Harf Devrimi okuma yazmayı toplumun her kesimine ulaştırarak kültürel aydınlanmanın önünü açan, milletimize çağdaş bir yön kazandırmıştır.
Dünya lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü bu iki önemli kararından dolayı saygı ve minnetle anıyorum.
En önemlisi de saltanatın kaldırılması olmuştur.
Büyük zafer kazanılmış ve İtilâf Devletleri ile 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imzalanmıştı.
Bu büyük başarılar Türk Milleti’nin eseri idi. Artık Türk Milletinin gerçek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, İtilâf Devletleri ile barış masasına oturabilirdi.
Durum böyle olmasına karşın İtilâf Devletleri halâ İstanbul’da bir Padişah ve onun meşru bir hükümeti varmış gibi hareket ederek, Lozan Barış Konferansı’na Ankara’nın yanında İstanbul’dan da temsilci gönderilmesini talep ediyorlardı.
Gazi Mustafa Kemal Paşa İzmir dönüşü Ankara’ya geldiğinde, Barış Konferansı’na gönderilecek delege heyeti konusunda çalışmalar yapmıştır.
16 Ekim 1922’de Bursa’ya gittiğinde de barış konferansına gidecek heyetin başkanlığını İsmet Paşa’nın yapmasına karar vermişti.
Bu sırada İstanbul Hükümeti de barış konferansı için hazırlıklara başlamış bulunuyordu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce tanınmayan bu hükümetin, bir barış konferansında Türk milletini temsil etmesi el betteki kabul edilemezdi.
İstanbul Hükümeti’nin Sadrazamı Tevfik Paşa, her ne kadar 1921 Londra Konferansı’nda söz hakkını Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin temsilcilerine bırakmışsa da şimdiki tutumu aynı doğrultuda değildi.
Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin barış konferansı için hazırlıklar yaptığı sırada, Tevfik Paşa’nın da aynı hazırlıklar içinde olduğu görüldü.
Halbuki üç seneden beri fiilen Türkiye Büyük Millet Meclisi vardı. Bu meclis kabul ettiği yeni bir Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu ile milletin bütün idare ve mukadderatını eline almış ve bir hükümet kurulmuştu.
TBMM orduları düşmanı mağlup etmiş ve bunun bir neticesi olarak da, şimdi Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri bir barış konferansı toplamağa karar vermişti.
Fakat İtilâf Devletleri konferans için İstanbul Hükümeti’ne de çağrıda bulunmuşlardı.
İstanbul Hükümeti de konferansa katılmaya hazırlanırken Ankara ile anlaşmayı ve birlikte hareket etmeyi amaçlıyordu.
İşte daha barış konferansına resmi olarak davet edilmeden önce, 17 Ekim 1922’de, Sadrazam Tevfik Paşa bu amaçla Mustafa Kemal Paşa’ya şahsî bir telgraf göndermişti.
Bu telgrafta, kazanılan zaferin İstanbul ile Ankara arasındaki ikiliği kaldırdığını, ulusal birliği sağlamış olduğunu belirten Tevfik Paşa, Paris Barış Konferansı’na her iki tarafın da davet edilmesinden dolayı, burada milli menfaatler doğrultusunda birlikte hareket edilebilmesi için gerekli talimatların verildiği bir şahsın Ankara’dan İstanbul’a gönderilmesini istemiştir.
Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Tevfik Paşa’ya tebliğ edilmek üzere İstanbul’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Temsilcisi Hamit Bey’e çektiği telgrafta:
Türkiye Devleti’nin tek temsilcisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin olduğunu söylüyor ve “gayr-i meşru” ve “gayr-i hukukî” heyetlerin devlet işlerine karışmamalarını istiyordu.
Lozan Barış Konferansı’na gidecek heyete ortak olma eğilimini sürdürmesi, hem de İtilâf Devletlerinin Mudanya Mütarekesi’ne rağmen Türkiye’yi ikili bir yönetim içinde görmeyi sürdürmeleri,16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ile fiili olarak sona ermiş olan Saltanatın kaldırılması zamanını belirlemiştir.
30 Ekim ve 1 Kasım 1922’de, Meclis’te yapılan görüşmeler sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, Saltanatı kaldıran tarihi kararını vermiş, böylece Osmanlı Saltanatı hem fiilen ve hem de hukuken tarihe karışmıştı.
Kısaca anımsatılan olaylardan anlıyor ve görüyoruz ki her zaman karşı devrimciler ve istismarcılar Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için uğraşmışlardır.
Yıllardır ülkemizde de gerici, bağnaz, dinci, istismarcı ve emperyalizmin maşası olmuş birçok kimse hala uğraşmaktadır.
Ne yaparlarsa yapsınlar bu ülkenin küllerinde doğarak kurulmuş laik cumhuriyetini yıkmak için uğraşanlara asla izin vermeyecek devrimci, halkçı ve sol/sosyal demokratları hadlerini bildireceklerdir.
Bize bu güzel vatanı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bırakan Mustafa kemal Atatürk ve arkadaşlarına şükran ve minnetle saygılarımı sunarım.
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.
GÜLER BUĞDAY

ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ