TÜM DÜNYADA ÖLÜMSÜZ OLAN VE ÖZLENEN CHE GUEVARA SAYGIYLA ANILIYOR.

Geçmiş dönem PM Üyesi Güler Buğday makalesinde;
Ernesto “Che” Guevara Arjantinli Marksist devrimci, doktor, yazar, gerilla lideri, diplomat ve askerî teorisyen olarak tanınıyor.
Che, Küba Devrimi’nin önemli bir figürü olarak popüler kültürde bir karşı kültürel isyan simgesi ve küresel bir sembol hâline gelmiştir.
Che, Küba’daki yeni hükümette bir süre görev aldıktan sonra uluslararası alanda devrimci faaliyetlerin kıvılcımını çakmayı amaçladı.
8 Ekim 1967’de CIA ile iş birliği yapan Bolivya askerleri tarafından yakalandı ve bir gün sonra 9 Ekim’de idam edildi.
1928 yılında Arjantin’de doğan devrimci Ernesto “Che” Guevara, ABD destekli diktatör Fulgencio Batista’yı deviren 1959 Küba Devrimi’nin kilit liderlerinden biri olarak uluslararası üne kavuştu.
Küba, 1898’de biten İspanya-Amerika Savaşı’na kadar İspanya’nın bir toprağı olarak kaldı ve 1902’de ABD’den resmi bağımsızlık kazandı.
Küba, 11 milyonu aşkın insanın yurdudur ve Karayipler’de en geniş yüzölçümüne sahip olmanın yanı sıra en kalabalık ada milleti olarak biliniyor.
Che ne demek?
Dünya onu “Che” olarak tanıdı. Oysa bu bir isim bile değildi. Kübalı yoldaşlarının ona takılmak için kullandıkları bir seslenişti.
Zira Ernesto Guevara, La Plata çevresinde doğan tüm Arjantinliler gibi “DOST” anlamına gelen “CHE” seslenişini sık sık kullanmıştır.
Babası oğlu için şöyle diyordu bir röportajında:
“Oğlumun nasıl ‘komutan Che’ olduğunu anlamak için aile tarihimize bakmanız gerekir.
Oğlumun damarlarındaki kan İrlanda isyancılarının, İspanyol fetihçilerinin ve Arjantin vatanseverlerinin kanıdır.
Bu açıdan Che bizim huzursuz ve yurtsuz geçmişimizin izlerinin mirasçısıdır…”
Che Guevara neyi savunmuştur?
Deneyimleri ve Marksizm-Leninizm üzerine çalışmaları onu, üçüncü dünya ülkelerinin az gelişmişliği ve bağımlılığının emperyalizm, yeni sömürgecilik ve tekelci kapitalizmin bir sonucu olduğunu ve tek çarenin proleter enternasyonalizm ile dünya devrimi olduğunu ileri sürmeye yöneltmiştir.
Aradan 58 yıl geçti. Ernesto “Che” Guevara’yı Bolivya’nın Santa Cruz ilinin, La Higuera kasabasındaki ilkokulda kurşuna dizdirenler, geriye bir kırıntısı bile kalmasın diye ölüsünü gizli bir mezara gömseler, onun ayak izlerini takip edeceklere ibret olsun diye 1960’lar sonu dünyasına, morgdaki görüntülerini yaysalar da, tarih başka türlü tecelli etti…
ABD’den Arjantin’e göç etmiş bir aileden gelen, Latin Amerika’yı baştan başa kat edip, Guatemala’da ABD işgaline karşı koyan devrimcilerin arasına karışan, Meksika’da Kübalı devrimcilere katılıp, 30 yaşında Sierra Maestra’da commandante, 32 yaşında Havana’da İktisat Bakanı olan, 39 yaşında Bolivya’da bir gerilla foco lideri olarak ölürken katillerine “Ateş et korkak, yalnızca bir insan vuracaksın” diye meydan okuyan Buenos Aires’li bu hekimi, 1960’lar sonu gençliği ve devrimci aydınları yaşamayı ve ölmeyi anlamlı kılabilecek bir hayat tarzı arayışlarının en parlak modeli olabildiği için bağrına bastı.
O, çağının statükoyu reddeden bütün aydınları ve gençliği için gerçekleşmiş bütün devrimlerin donduğu, devrimci kahramanların devlet adamlarına dönüştüğü bir tarihsel dönemde, başarılmış bir devrimden sonra devrimci kalmanın bir imkânının hâlâ var olduğunu kanıtlayan canlı bir örnek olduğu için de devrimciliğin çağdaş ahlaki modeliydi.
Bu çağrının peşinden giden yüz binlerce insanın çabaları emperyalizmi “bir dünya sistemi” olmaktan çıkarmaya yetmedi.
1970’ler ve 80’ler bazı kısmi zaferlere karşın “Che”nin yolunu izleyenleri program hedeflerine ulaştırmadı.
Aralarında arkadaşlarımızın, Türkiyeli devrimcilerin de olduğu farklı halklardan pek çok devrimci İran’da, Filistin’de, Oman’da, Sri Lanka’da, Bolivya’da Venezüalla’da, Uruguay’da, Paraguay’da, İspanya’da, Bask’ta, dünyanın bütün kıtalarında Ariel Dorfman’ın deyimiyle “kendilerini bekleyen kurşunlar “la, darağaçlarıyla buluştular, işkence hanelerde, sorgu merkezlerinde azap çektiler, ceza evlerinde uzun esaret yılları geçirdiler…
Her yerde Amerikan harp doktrinleriyle yetişmiş generallerin çizmeleri, genç kadın ve erkek devrimcilerin, emekçilerin, yoksulların bedenleri üzerinde tepindi…
Ama tarihin cilvesine bakın: 58 yıl sonra yalnızca Bolivya’dakiler değil, Arjantin’dekiler, Şili’dekiler, Brezilya’dakiler, Venezüella’dakiler, Uruguay’dakiler, Paraguay’dakiler, Peru’dakiler ve diğerleri, Latin Amerika’nın, Akdeniz’in, Asya’nın bütün askeri diktatörleri ve oligarkları da gittiler- cehenneme ya da hapisaneye…
Vallegrande morgunda “Che”‘nin cansız bedeni başında onu delik deşik eden mermilerin izlerini parmağıyla gösteren Bolivyalı subayların esamisi okunmuyor artık ama “Che” şimdi her yerde, Alberto Korda’nın 1960’ta çektiği bereli fotoğrafı her yerden bize bakıyor…
Dünyanın bütün ülkelerinde, bu arada Türkiye’de de, “Che” tişörtlerin bağrında, anahtarlık ve takıların ucunda, sigara paketlerinde, “içerseniz ölürsünüz” uyarısının yanı başında, içki şişelerinin etiketlerinde, video-kliplerde, posterlerde, resim-heykel sergilerinde, fotoğraf yıllıklarında, çorap, kemer, diş fırçası, terlik ve akla gelecek ya da gelemeyecek her tür ticari nesnenin bir yerinde, onu görebilirsiniz, görebiliriz…
Çünkü Ernesto “Che” Guevara ölümsüzdür ve öyle kalacaktır.
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.
GÜLER BUĞDAY




ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ