Suça Sürüklenen Çocuklar ve Sessizliğin Bedeli

Araştırmacı Yazar Murat Çakmak Yazdı:
Suça Sürüklenen Çocuklar ve Sessizliğin Bedeli
Bir ülkenin geleceğine dair en sarsıcı gerçeklerden biriyle yüz yüzeyiz: Suça sürüklenen çocuklar. Artık yalnızca haber başlıklarında değil; sokakta, okulda, parkta göz göze geldiğimiz, omuz omuza yürüdüğümüz çocuklar arasında bu yıkımın izleri var. Her gün bir yenisi eklenen şiddet vakaları, genç yaşta işlenen cinayetler, toplumun vicdanında derin yaralar açıyor.
Aileler, gözlerinin içine bakarak büyüttükleri evlatlarını, çaresizlik ve sahipsizlik içinde çetelere, uyuşturucuya, organize suça teslim eder hale geldi. Ve ne acıdır ki, bu çığlıklar devletin kulaklarında yankı bulmuyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı suskun. Adalet Bakanlığı ise adeta seyirci.
Toplum sağlığı söz konusu olduğunda — aşı, topuk kanı gibi konularda — jandarma kapıya dayanabiliyor, evler kontrol altına alınıyor. Peki ya çocuklarımız bir suç örgütünün parçası haline gelince? Aynı kararlılığı, aynı devlet refleksini neden göremiyoruz?
Bu sessizlik, sadece idari bir ihmalkârlık değil; gelecek kuşaklara ihanetin resmi belgesidir.
Çocukların okula gitmekten korktuğu, ailelerin parka salmaya çekindiği bir ülke haline geldik. Çünkü sokak artık suçun kol gezdiği bir labirent; çünkü artık çocuklarımız bile “suç makinesi” gibi yetiştiriliyor.
Yetkililere çağrımız nettir:
Bu sessizliği bozun!
Sadece çocukların değil, bu ülkenin geleceğini de kaybediyoruz. Bu ihmalin faturası ağır olacak.
Ve unutmayın; bugün susulan her çocuk yarın adliye koridorlarında karşınıza çıkacak.
Toplum vicdanı susturulamaz.
Çocuklarımız kaderine terk edilemez.
Geleceğimiz için susmayın!
Suça Sürüklenen Çocuklar ve Sessizlik
Suça sürüklenen çocuklar artık sadece haber bültenlerinde değil; sokakta, okulda, parkta karşımıza çıkıyor. Her gün yeni bir cinayet, yeni bir yıkım…
Aileler gözünden sakındığı evlatlarını adeta kurtlara teslim ediyor. Fakat ne gariptir ki; bu konuda ne Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ne de Adalet Bakanlığı etkin bir adım atıyor.
Konu aşı ya da topuk kanı olduğunda jandarma bile devreye giriyor, kapılar zorlanıyor.
Ama konu “suça sürüklenen çocuklar” olunca aynı hassasiyet ortada yok.
Ailelerin, çocuklarını okula yollamaya korktuğu bir ülkede yaşıyoruz.
Sokaklar artık çetelerden geçilmiyor; geleceğimiz olan çocuklar birer suç istasyonuna dönüşüyor.
Ahmet Mingüzzin’in annesi buna en acı örneklerden biri.
Evladı, “suça sürüklenen çocuklar” tarafından öldürüldü ve hâlâ tehdit alıyor.
Peki bu çocukların arkasındaki el kim?
Kim onları yönlendiriyor, kim koruyor?
Diğer yanda Muğla Datça’da yaşanan olayda, bebeğine aşı yaptırmayan bir annenin evine sosyal hizmet memurları zorla içeri girmeye kalkıyor , Anne içeri almayınca jandarma çağırıyorlar !
jandarma gelince , Aileye şikatçimisiniz diyor ve memurlar geldikleri gibi gidiyor .
Anne, bilinçli bir şekilde avukatı aracılığıyla bu memurlardan şikâyetçi oldu çünkü memurlar hukuku çiğniyordu.
Üç bakanlık, aşı ve topuk kanı için gösterdiği refleksi neden suça sürüklenen çocuklar için göstermiyor?
Ahmet Mingüzzin’in katilleri “akıl sağlığı yerinde değil” raporu alıyor.
Bu raporu hangi heyet verdi?
Bu çocukları “suça sürükleyen” mekanizma kim?
Aşı ve topuk kanı bahanesiyle “halk sağlığı” deniliyor, ama bu toplumun vicdan sağlığı kimsenin umurunda değil.
Aileler kimsenin sağlığını tehlikeye atmıyor; onlar sadece çocuklarını korumaya çalışıyor.
Ama ne yazık ki, suça sürüklenen çocuklar her gün bir aileyi dağıtmaya devam ediyor.