“Erkekler Ağlamaz mı?”

  • 01 Ekim 2025
“Erkekler Ağlamaz mı?”

Ahmet Koçak – Bursa Vatan Medya Grubu

Kız ya da erkek… Çocuklukta fark yoktur.
Acıkınca, düşüp canı yanınca, oyuncağı elinden alınınca ya da bir sorunun içinden çıkamayınca hepsi aynı tepkiyi verir: Ağlar.

Ama sonra…
Toplum devreye girer.
Ve özellikle erkek çocuklarına şu cümle fısıldanır durmadan:
“Erkek adam ağlamaz.”

REKLAM ALANI

Duygular bastırılır, gözyaşları yutulur, yüz kasılır.
Ama içte bir şeyler birikir.

Sonra Nilüfer çıkar mikrofonun başına:
“Erkekler ağlamaz, sil gözyaşını…”
Duygu vardır ama ifade yasaktır.

Bir de “karı gibi ağlama” denir ya…
İşte en can yakan cümle budur.
Ağlamayı “zayıflık”, “kadınsı bir zaaf” gibi gören bir toplum, hem erkeği hem kadını yaralar.
Sonra “erkek adam” içine kapanır, susar, büzüşür.
Ve içten içe ölür.

Bilim ne diyor?
Ağlamak, rahatlatır.
Psikolojik baskıyı azaltır, stres hormonunu düşürür.
Kısacası: Ağlamak sağlıklıdır.

Ama hala kulağımızda yankılanır:
“Sen erkek değil misin?”
Sanki erkek olmak, insan olmaktan başka bir kategoriymiş gibi.
Sanki duygular sadece kadınlara aitmiş gibi.

Belki de en büyük bastırılmışlık budur:
Bir insanın üzülüp ağlayamaması.

Evet, erkekler ağlar.
Ve ağlamalıdır da.

Çünkü ağlamayan bir toplum, susarak çürümeye mahkûmdur.

Ahmet Koçak
Bursa Vatan Medya Grubu
Köşe Yazarı

ERKEKLER AĞLAMAZ
Kız ve erkek çocuklar ergenlik çağına kadar; acıkınca, canı yanınca, çözemediği sorunlarla karşılaşınca aynı tepkiyi verir; kızar, bağırır, çağırır, ağlarlar.
Büyüme çağında farklı bir eğitimle erkek denilen varlığın duygularını göstermemesi, ağlamaması gerektiği işlenir; “Erkek adam ağlamaz!”
Nilüfer elinde mikrofon başlıyor şarkısına; Erkekler ağlamaz, sil gözyaşını…
Bir de ağlayınca; “karı gibi ağlama” var. Bu sözü duyunca gel de ağla şimdi. Ardından; “sen erkek değil misin?” gelir.
Ender de olsa ağlayan erkeklerin çok üzüldükleri için ani ölmelerine yol açtığından dolayı bu sözlerin söylendiği söylenir. Öyle bir durum varsa ağlamasınlar tabii. Ağlamanın, insanda fizyolojik olarak rahatlamaya, incinmeyle daha iyi başa çıkabilmeye, kaygı bozukluğundan daha çabuk kurtulmaya olanak sağladığı gibi bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek de var. (Bu bilgiden sonra ağlamaya başlayabilir, rahatlayabilirsiniz ama ani ölüm riskini de düşünerek.)
“Kadınlar gibi ağlamaması, gülmemesi telkin yoluyla erkeklere aşılandığı için erkeler ağlayamayıp, ağız dolusu gülemeyip içine attıkları için de kadınlardan az yaşar” diyenler de vardır. Asker olup savaşa katılmışsa eğer; ağlayacak kadar da yaşayamaz.
Ağlayamamak, karı gibi gülememek yanında bir de kadınların ettikleri erken öldürür erkekleri.
Binlercesine tanık olduğumuz örneklerden ikisi:
* Sakine Hanım köyünden boylu poslu biriyle evlenmiş, mutlu mesut yaşarken kocasını kazada kaybedip dul kalır. Baba evinde turşusu kurulmayacağı için ilçede yaşayan bekâr, sakin, işçilikle geçimini sağlayan Arif’le evlendirilir. Eski kocan mı yeni kocan mı sorusuna muzip muzip gülerek: “ eski kocam kaybolsa yenisini müjde olarak verirdim” diye yanıtlar. Gariban Arif onu mutlu etmek için çabalasa da; attan inip eşeği bindiğini düşünen Sakine bir türlü ısınıp beğenmediği Arif’e etmediğini bırakmaz. Arif’in değil de kendisinin gereksinim duyduğu zamanlarda sevişir gibi yapar. Bu da ayda yılda bir yaşanır. Arif’ten bir de kız çocuğu doğduktan sonra zavallı adam için zor yıllar başlamıştır. Sakine’ni tüm ilgisi, tüm sevgisi kızına kayar ve Arif’e hiç bakmaz, bir gün güler yüz göstermez. Bazen yaptıklarına karşı çıkan, isyan eden Arif’e ağlayarak karşılık verir, aylarca küser, etmediğini bırakmaz. Zavallı adam bu kadar zulme içine atarak katlanır. Böyle böyle yıllar geçer. Yaşı kırka varmadan kalp krizinden bu dünyadan da Sakine’den de ayrılır. Didinerek yaptığı evinin, babasından kalan tarlaların sefasını süremeden Sakine’ye bırakır gider. Kızını okutup öğretmen eden Sakine doksan yaşına kadar yaşar. Arif istemeden; Sakine’nin uzun ve rahat yaşaması için kendi yaşamını feda etmiştir. Çiftleşmeden sonra erkeğini yiyen örümcek gibidir. …
*Emine İstanbul’un bir köyünde yaşar. Genç kızlık heyecanlarını kendileri gibi ırgatlık yapan köyün gençleriyle gizli saklı, coşkulu buluşmalarla yaşar; sevişmenin tadını alır. Evlenme çağına gelince iki kafadar kız arkadaşıyla İstanbul’a kaçarlar. İçlerinde Emine dikkat çekici güzelliktedir. Köyden kente inen köylü kızlarını gören çapkın erkekler etraflarında pervane olurlar. Emine’yi beğenen zengin çapkın biri iki arkadaşını daha çağırır. Onlarla pazarlık eder bir otelde sevişirler. Emine çok para almıştır. Tarlada sabahtan akşama kadar kızgın güneşin altında kazandığının iki katını uyarım saatte serin otel odasında kazanmış bir de üzerine zevk almıştır. Bu böyle aylarca devam eder.
İkide bir İstanbul’a gidip gelen kızından kuşku duyan babası İstanbul’da yaşayan eski bir ahbabının oğluna kızını vermek istediğini duyurur. Kocasını huysuzluk ederek genç yaşta kaybeden arkadaşının dul karısı gelir Emine’yi tek oğluna ister. Düğün yapar evlenirler. Müstakil bir evde yaşayan kaynanasının yanında oturmaya başlarlar. Gözü açılmamış, saf bir köylü kızı aldıkları için mutludurlar. Huylu huyundan vaz geçer mi? Kaçar kaçar kent merkezine gider, gelir. Kocası onu çok sever, âşık olur. Bir çocukları olur. Çocuğu kaynanasına bırakır bırakır gider. Bir çocukları daha olur. “İş buldum çalışıyorum” diyerek sabah gider akşam gelir. Etraftan duyduğu dedikodulardan dolayı kuşkulanan kaynanası iğneler, gitmemesini dizini kırıp evinde çocuklarına bakmasını söyler. Gözyaşları arasında “Oğlunun geliri bize yetmez. Çalışmam gerek” der. Çocukları kreşe vermeyi önerir. Kocasından gelen emekli aylığı ve kirada olan daireden gelen gelirle geçinen kaynana: “Gitme de dairenin kirasını size vereyim” önerisine; “Kiracıyı çıkar. Biz orada oturalım. O zaman gitmem” diyerek kadını kandırır. Kaynana ve kışkırttığı kocasının baskıları artınca başlar ağlamaya. Ağlamayı onları susturmak için silah olarak kullanır. Kocasına kadınlık yapmaz. Bakar ki olmuyor; başını örter, kimi zaman kara çarşaf giyer, eve döndükçe namaz da kılar. Kocasını ve kaynanasını bir süreliğine susturur. Böyle yapınca rahat çalıştığını görür, öyle devam eder.
O daireye taşınınca daha rahat hareket etmeye başlar. Seksen yaşında olan kaynanası vefat eder.
Kocası nereye gittiğini sordukça başlar ağlamaya; işte çalıştığını, cadı kaynanasının yalan söylediğini anlatır. Annesinin sözlerini anımsayan adamın içini kuşkular kemirmektedir. İşten erken dönen kocası onun pahalı bir arabaya binip gittiğini görünce emin olur. Eve döndüğünde tartışırlar. Emine gözyaşlarıyla durumu anlatır. “O adam patronumdu. Boşanalım o zaman” der. Adam sevmektedir. Çocuklar da vardır. Birkaç gün düşünür ve yanıtı: “Ben senin gibisini nereden bulayım” olmuştur. Emine kocasından izin almışçasına otelde, evlerde, arabalarda erkeklerle birlikte olur. Kendisine bakmalı ve daima güzel ve çekici olmalıdır. Canının istediğini giymeye, canının istediğini yemeye kocasının geliri yetmez. Kocası emekli olduğu yıl kırk beş yaşında kanserden vefat eder. Emine kırk yıldır kocasından kalan aylık ve mirasla çok güzel bir yaşam sürmektedir. Ağzından en çok çıkan sözler hep dürüstlük ve namus üzerinedir…
Erkekleri yazmışsınız da kocaları tarafından sokak ortasında vurulan, bıçaklanan, tecavüze uğrayıp öldürülen, boşandığı eşleri tarafından çocuklarının gözü önünde öldürülen kadınları neden yazmıyorsunuz, diye soranlara; “onlar zaten toplumsal yaramızdır” derim. Bu acı olaylar basında, televizyonda, sosyal medyada çokça yer almaktadır. Bu tür olayları da yine yanlış telkinlerle büyütülen erkekler yapmaktadır. Kadını ve erkeği doğru ve iyi eğitmedikçe bu hastalıktan kurtulamayız.
Kocalarını yavaş yavaş öldüren, onların ölümünden sonra uzun ve rahat yaşayan kadınlar sizin de çevrenizde vardır. Yazıma beni çok güldüren bir televizyon programıyla son vereyim;
Şoray Uzun Yolda programında bir kadın iki ay önce ölen elli yıllık kocasının arkasından kaç gün ağladığını soran sunucuya “hiç ağlamadım” dedi. Ardından da “bir yerde de iyi oldu” diyen Şoray’a açık sözlü kadın “iyi oldu” diyerek kadınların duygularına tercüman oldu. Evliği boyunca karşılaştığı sorunları ve işlerini ağlayarak halleden kadın ilk kez kocası ölünce ağlamamış.
ahmet.kocak16@hotmail.com.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ