Ahmet Koçak Yazdı: “Emekli Hayaliyle Başlayanlar, Hayal Kırıklığıyla Uyanıyor”

Bursa Vatan Medya Grubu köşe yazarı Ahmet Koçak, kamu çalışanlarının emeklilik serüvenine dair çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Göreve umutla başlayanların, yıllar içinde hak ettiklerinden uzaklaştırıldığını vurgulayan Koçak, geçmişin vaatlerini ve bugünün gerçeklerini karşılaştırarak adalet çağrısı yaptı.
Göreve Başlarken Vaatler Çok Farklıydı
“Yirmi beş yıl çalışmanın ardından emekliliği hak edeceksiniz…”
“Emekli olduğunuzda ilaç katkı payınız yalnızca %10 olacak…”
“1. dereceden emekli olanlar, devlet hastanesinde tek kişilik odalarda tedavi edilecek…”
Koçak, bir dönemin devlet memurlarına sunduğu bu sözlerin bugün neredeyse tamamen unutulduğunu belirtti. Gelinen noktada, tek kişilik odada tedaviyi geçtik, on kişilik koğuşlarda bile yer bulunamıyor dedi.
Emeklilik Yılı ve Yaşı Yükseldi, Haklar Eridi
Zaman içinde emeklilik sistemi sürekli değiştirildi. Emeklilik yılı artırıldı, yaşı yükseltildi. En dramatik değişimlerden biri ise emekli maaşlarına bağlanan oranlardaki düşüş oldu. “Aynı şartlarda çalışan bir kişinin emeklilik maaşı, bugün 15-20 yıl öncesine göre dramatik şekilde daha düşük” diyen Koçak, özellikle genç memurların gelecekte emekli değil mağdur olacağına dikkat çekti.
Nehrin Ortasında At Değiştirmek
Koçak yazısında, yasa çıkarıldığında 20 yılın üzerinde hizmeti olanların büyük oranda etkilenmediğini, ancak sonrasında göreve başlayanların radikal biçimde hak kaybına uğradığını vurguladı. “Nehrin ortasında at değiştirmek olur mu?” diye soran yazar, sistem değişikliklerinin, o sistemle yola çıkmamış insanlara dayatılmasının açık bir adaletsizlik olduğunu belirtti.
Adalet Çağrısı
Ahmet Koçak, yazısını şu sözlerle tamamladı:
“Devlete 25-30 yılını vermiş insanlar bugün geçim derdinde. Genç kamu çalışanları ise emekliliği bir umut değil, uzak bir belirsizlik olarak görüyor. Bu sistemde bir şey yanlış… Bu çarpıklığın artık düzeltilmesi gerekiyor.”
Emeklilik hayalinin, geçim mücadelesine dönüşmemesi için Koçak, yetkililere vicdan ve hesaplaşma çağrısı yapıyor.
DAYAN EY DİŞLERİM DAYAN
Göreve başladığımızda yirmi beş yıl çalışmanın ardından emekliliği hak edeceksiniz. Emekli olduğunuzda ilaç katkı payınız yüzde on olacak. Devlet hastanelerinde tek kişilik odada (1. dereceden emekli olanlar) tedavi edileceksiniz… gibi koşullar vardı. Zamanla emeklilik yılı artırıldı, emeklilik yaşı yükseltildi. Tek kişilik odada tedaviyi bırak on kişilik odalarda bile yer bulamaz olduk. Yasa çıktığında yirmi yılın üzerinde hizmeti olanları etkilemedi ama bizden sonra devlet memuru olanlar etkilendi. Onlar için biraz nehrin ortasında at değiştirmek gibi oldu. Bu yasa, yasanın çıktığı tarihten sonra göreve başlayanları etkilese daha doğru olurdu. Burada da bir adaletsizlik yaşandı. Emekli aylığı bağlama oranları düşürüldü. Şimdi emekliler insan gibi yaşayarak son yıllarını geçirmekten uzak hale getirildi. Geçen ilgili bakan emekli aylıklarını ödüyoruz şükretsinler, demeye getirdi. Tepkiler oldu. Emeklinin tepkisini kim dinler ki?
Yaş ilerledikçe dişler birer birer dökülmeye başlar. Dişi olmayan insan yiyecekleri iyi çiğneyemediği için sindirim sorunlar yaşamaya başlar. Bu durum daha da çökmesine ve erken yaşta ölümlere neden olur(du). Diş hekimliğinin gelişmesiyle bu sorun, sorun olmaktan çıktı. Protezler, takma dişler, implantlar yiyecekleri öğütmeye, yaşlılar uzun yaşamaya devam ediyor. Yine ilgili bakan yirmi beş yıl çalışıp otuz yıl aylık alıyorlar. Onlar ölünce de çocuklarına aylık bağlıyoruz, diye sızlandı. Önceki yıllarda T. Özal’da benzer biz söz etmişti. Bakan beye söyleyeyim; dişlerimiz takıldığı, iyi öğüttüğü için uzun yaşıyoruz.
Tıp çok ilerledi; öyle ilerledi ki yetişmekte zorlanıyoruz. Randevu almak oldukça zor oluyor. Daha önce yazdığım DİŞTEN ARTANLAR yazımla bitmeyen, diş sorunum devam ediyor.
Uzun çabalar sonunda gerçek Endodontist’ten randevu alabildim. Saatinden önce odasının önünde beklemeye başladım. Bekleyen benden başka kimse olmayınca yardımcı personel adımı söyledi. İçeri girdim. Kadın diş hekimi diş filmime baktı “hımmm” falan dedi. Böyle durumlarda çok rahatsız olur, amansız bir hastalığa yakalandığımı düşünürüm.
Bir ay önce ilaç yazdırmak için aile hekimine gittim. Aile hekimi:
“Size üç kelime söyleyeceğim onları aklınızda tutun; “televizyon, çekiç deniz” dedi. Bir süre sağdan soldan konuştuk.
“Size söylediğim kelimeler neydi?” diye sorunca hiç birini anımsayamadım.
“Soracağınızı bilmediğim için hepsini unuttum.” dedim.
“O zaman yeni kelimeler söyleyeyim: Piriz, bilgisayar, pencere.” Onları aklımda tutmaya çalıştım. Yine beni lafa tutarak süre geçmesini sağladı. Doktor:
“Neydi o kelimeler?”
“…”
“Hiç birini de hatırlayamadınız mı? Çok konuştuğumuzdan olsa gerek bu sefer süre tutalım. Yeni kelimeler: “Avize, çakmak, kapı” bir dakika beklerken aklımda tutmaya çalıştım. Tekrar sorunca
“Elektrik, masa, sandalye” dedim. Doktor:
“Demek ki zaman tutarsak hatırlıyorsunuz.” Doktor moralim bozulmasın diye böyle yanıt vermiş olabilir. Yaşı yetmişin üzerinde olan dostlarıma yaşadığım bu olayı anlattım. Onlar da benzer testten geçmişler. Benden on- on beş yaş büyük olanlar bile tüm sözcükleri akıllarında tutup doğru yanıtlamışlar. Sağlık Bakanlığı Alzaymır, (bunama) testi yapın, demiş olabilirmiş. O kadar karmaşık kurgular yapıp romanlar öyküler yazıyorum. Haftada üç adet köşe yazısı yazıyorum ama üç sözcüğü aklımda tutamıyorum. Doktor:
“Size bir kan tahlili yapalım.” dedi. Altı ay önce Temmuzun sıcağında yokuş yukarı iki yüz metre koştuğumda hem çok terliyor hem de nefes nefese kalıyordum. Çek-ap yaptırmıştım. O zaman tam kan tahlili yapmışlardı. Ekranında gözüktüğünü düşündüğüm tahlili tekrar isteyince doktorun bir bildiği vardır diye bir şey demedim. Kan tahlilim normal değerlerde çıktı.
Doktorun uyguladığı test bir fıkrayı anımsattı; Bir adam göz doktoruna gider. Doktor:
“Buyurun şikâyetiniz nedir?”
“Doktor bey ben çift görüyorum. Mesela sizi iki kişi olarak görüyorum.” Doktor adama doğru bakar ve:
“Dördünüz de mi çift görüyorsunuz?” der.
Neyse dişe dönelim. Endodontist:
“Kanal tedavisi yapılması gerekli ancak şimdi yapamayız.”
“Bekleyen hasta yok. Neden şimdi yapamıyorsunuz? Bir daha randevu almak için uğraşmak istemiyorum.”
“Olmaz olur mu bir sürü bekleyen var. Hem bu işlem üç dört saat sürüyor.”
“Sürsün ben dayanırım.”
“Mesele sizin dayanmanız değil. O zaman şöyle yapalım; sizi bu deftere kaydedelim. Randevu almanıza gerek kalmaz. İki ay içinde telefon eder sizi çağırırız. O zamana kadar dişinize iyi bakın. Ağrı falan olursa acile gelir çektirirsiniz. (Ben de kurtulmuş olurum.)”
“Peki.”
Odadan dışarı çıktığımda baştan savıldığımı düşündüm. Bakalım zaman zaman sızlayan dişim iki ay dayanabilecek mi? Randevu geçmişime baktım; Temmuz’un sekizindeymiş. Aradan iki ay yirmi gün geçmiş. Arayan soran olmadı. Dişim de iyi dayandı. Onu kaybedersem protez işe yaramayacak.
Sosyal Güvenlik Bakanlığının diş hekimlerine emeklilerin diş tedavilerini yapmayın da, açık veren sosyal güvenlik kurumunu rahatlatmamıza yardımcı olun, dediğinden kuşku duyuyorum. Diyeceksiniz ki, ne diye diş hastaneleriyle uğraşıp duruyorsun? Git özel bir kliniğe dişini tedavi ettir. Haklısınız da o kadar hizmet ettim, köy mezra demeden çalıştım durdum. Emekli olunca rahat tedavi olayım diye. Özel hastaneler para tuzağıdır. Gereksiz tahliller, filmler vs. çekip devleti zarara uğratırlar; ben devletçi bir insanım, diye gitmiyorum.
Bir daha randevu aramaya başladım. Sağlıkta çağ atladığımız yaşadıklarımdan, yazdıklarımdan belli.
Dayan ey dişlerim dayan size yeni randevular alacağım.
ahmet.kocak16@hotmail.com