AHMET KOÇAK YAZDI | “ÖĞRETMENİMİZİ BEKLİYORUZ” DİYEN BİR DEVLETİN EVLATLARIYDIK…

  • 03 Eylül 2025
AHMET KOÇAK YAZDI | “ÖĞRETMENİMİZİ BEKLİYORUZ” DİYEN BİR DEVLETİN EVLATLARIYDIK…

Bursa Vatan Medya Gurubu köşe yazarı Ahmet Koçak makalesinde;

Yıl 1979… Eğitim Enstitüsü’nden mezun olduğumda genç bir idealisttim. Hayalini kurduğum meslek için ilk adımı atmıştım. Evraklarımı teslim edip yaz tatilini köyümde geçirirken bir sabah postacı geldi. Elindeki zarfın üzerinde “Milli Eğitim Bakanlığı” yazıyordu. Açtım. Okuduğum satırlar, hayatım boyunca unutamayacağım bir öğretmenlik yeminine dönüştü.

Zamanın Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necdet Uğur imzalı o mektup şunları söylüyordu:

REKLAM ALANI

“Değerli öğretmenim,
Okulunuzu bitirdiniz, öğretmenlik diplomasını aldınız. Atamanız kura usulüyle yapıldı. Atandığınız yerdeki öğrencileriniz sizi beklemektedir. Göreve en kısa sürede başlamanız ülkemiz için çok önemlidir. Anadolu’da eğitime, bilgiye aç öğrencileriniz sizi beklemektedirler.
Bir an önce göreve başlamanızı rica eder, başarılar dilerim.”

Altında bakanın mavi mürekkepli ıslak imzası vardı. Bu, yalnızca bir atama mektubu değildi. Bir devletin evladına “sen değerlisin” dediği bir andı. “Senin varlığın bu ülke için kıymetlidir” diyen bir anlayışın yansımasıydı.

Bir ay sonra atamam Gümüşhane’ye çıktı. Gözümde tütmeye başlayan o öğrencilerle, sırtı sobaya dönük, kara tahta önünde geçecek yılların hayalini kurarak yola koyuldum.

*
Bugün…
Bu satırları okuyan bir genç öğretmen acaba hangi duyguyu hissediyor?
KPSS, mülakat, atanamama korkusu, kadro sıkıntısı, ücretli öğretmenlik cenderesi içinde umutsuzluğa düşmeden o idealizmi yaşatmak kolay mı?

Bizim kuşağa devletin mektubu gelir, “Öğrencileriniz sizi bekliyor” denirdi. Şimdi, binlerce gencin kapısını mektup değil, sessizlik çalıyor. Bekleyen öğrenciler değil, bekleyen öğretmenler var artık…

Bugün geçmişe bir özlem değil; kamusal değerin, emeğe verilen kıymetin ne kadar aşındığını hatırlatmak için yazıyorum. O mektubu saklayamadım ama içindeki onuru hâlâ yüreğimde taşıyorum.

OKULLAR AÇILIRKEN…
Yıl 1979 Haziran ayında Eğitim Enstitüsü’nü bitirdim. Atanmak için gerekli evrakları okula verip yaz tatilini köyümde geçirirken postacı bir mektup getirdi. Zamanın Milli Eğitim bakanı Mustafa Necdet Uğur’dan geliyordu. Açtım okudum. Anımsadığım kadarıyla mektubun içeriği şöyleydi:
“Değerli öğretmenim,
Okulunuzu bitirdiniz öğretmenlik diplomasını aldınız. Atamanız kura usulüyle yapıldı. Atandığınız yerdeki öğrencileriniz sizi beklemektedir. Göreve en kısa sürede başlamanız ülkemiz için çok önemlidir. Anadolu’da eğitime, bilgiye aç öğrencileriniz sizi beklemektedirler. Yakında atama kararnameniz atandığınız ile gönderilecektir. Bir an önce göreve başlamanızı rica eder başarılar dilerim.”
Altında bakanın mavi renkli ıslak imzası vardı. Mektuptan bir ay sonra da atamamın Gümüşhane’ye yapıldığını belirten yazı geldi.
Mili Eğitim verilerine göre 1979-1980 eğitim öğretim yılı ilkokul öğretmeni sayısı: Erkek: 117 156 Kadın: 81701 olmak üzere toplam: 198857,
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı: 28,
Her branştan toplam öğretmen sayısı: 265 985 imiş.
2023-2024 eğitim öğretim yılında eğitim kurumlarında görev yapan öğretmen sayısı 1 168 896’ya ulaşmış. Bu öğretmenlerin 993 397’si resmî okullarda, 175 499’u özel okullarda görev yapıyormuş. 452 814’ü erkek, 716 082’si kadın öğretmenlerden oluşuyormuş.
Nereden nereye…
Bizim dönemimizde öğretmenler okulunu bitirir bitirmez, sınavsız atanırken günümüzde KPSS sınavı ardından yapılan sözlü sınavla atanması, ayrıca çalışan öğretmen kadar da atanmayan öğretmen olması planlamanın yanlış yapıldığını gösteriyor. Atayamıyorsan okutmayacaksın. Çocuklar liseden sonra başının çaresine bakmalıdır. Hatta zorunlu eğitim sekiz yıl olmalı, sekiz yıllık temel eğitim sınıf öğretmenleri tarafından verilmeli, okul başarısı uygun olanlar liseye, üniversiteye devam etmeli, devletin ve özel sektörün gereksinimi kadar çocuk üniversite eğitimi almalıdır. Okumak istemeyen çocukları zorla okutmaya çalışmak, sınıflarda problemler yaratmalarını sağlamak doğru değildir. İlköğretimden sonra okuyamayan çocuklar ara eleman olarak yaşamlarını sürdürmelidir. Okumak istemeyen çocukları sınıflara doldurup öğretmenlerin başına bela etmemelidir. Öğretmenlerin bu çocuklardan neler çektiklerini yakından biliyorum.
İyi Öğretmen Kötü Öğretmen;
On sekizinci yılını çalışan dört öğretmen Bursa’nın varoşlarından birinin bir okuluna atandık. Kolları sıvayıp altmış öğrenciyi okutmaya başladık. Bizi, okulu beğenmeyen veliler çocuklarını bizden almak için olmadık torpiller yapıp, paralar harcayarak çocuklarını almaya; iyi okullara yazdırmaya başladılar. Aradan iki yıl geçti tayin hakkımız doğdu ve Bursa’nın iyi bilinen okullarına dağıldık. Okul müdürlerinin reklamı ile bizim sınıflarımıza öğrenciler kaydetmeye başladılar. Üstümüzden okula iyi de para kazandırdılar. Veliler bizim sınıflarımıza çocuklarını kaydettirmek için birbirleriyle yarıştılar. Ee, biz dört öğretmen iyi öğretmendik neden kenar mahalledeki okuldan çocuklarınızı aldınız, kötü öğretmendik de nenden çocuklarınızı yazdırmak için birbirinizle yarıştınız? Demek ki okulun da öğretmenin de iyi olması göreceli bir durummuş.
Tanıdığım bir öğretmenin çocuğu Fen Lisesini kazandı. Öğretmen çocuğunu Fen Lisesi yerine çalıştığı küçük ilçenin lisesine kaydettirdi. Liseyi bitiren çocuk girdiği üniversite sınavında Tıp Fakültesini kazandı. Hiçbir nitelikli liseyi kazanamayan çocuğunu bir etek para verip özel liselerde okutan velilerin çocuklarının işe yarar bir bölümü kazanamadıkları da yaşanan gerçeklerdir. Çocukta varsa hangi okulda okursa okusun başaracaktır. Çocukta gayret, zekâ yoksa iyi okul onu iyi yapamayacaktır.
Eskiden devlet elli yıllık yüz yıllık planlar yapar ve uygulardı. Günümüzde günlük planlarla yol alınmaktadır. Yanlışı düzeltmek için de bir çaba göze çarpmıyor. Sorun kartopu gibi gittikçe büyüyor. Aynı iktidarın milli eğitim bakanları, kendisinden önceki bakanın uygulamalarını çöpe atıp kendi planlarını uygulamaktadır. Günümüzde son bakanın ilan ettiği Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile okullarda eğitim veriliyor. Bakalım bundan sonraki bakan bu modeli çöpe atacak mı, nasıl bir modele geçecek? Milli eğitimde devletin elli yıllık, yüz yıllık planları çoktan bozulmuştur.
Bu soruna bakanlığın bulduğu çözüm sınavı bakanlığın yapması ardından da iki yıl akademide verilecek eğitiminin ardından yapılacak sınavla öğretmen atamak olmuştur. Üniversitelerin yetersiz eğitim verdiği gibi algı yarattığı gibi küçük düşürücü bir durum da yaratıyor. Bu çözüm(!) atanmayan öğretmen sayısının biraz daha artıracaktır.
Yurdumuzda yıllarca yaşanan öğretmen alımları; dinci ve kinci nesiller yetiştirmek isteyenlerle çağdaş ve insancıl nesiller yetiştirmek isteyenler arasında yapılan mücadeledir. İki taraf da başarılı olamamış iki tür vatandaş yaratılmıştır. Oran: Yüzde elli yüzde elli olmuştur.
Eğitime bir de veli penceresinden bakalım;
Veliler çocuklarını iyi olduğu söylenen okullara kaydettirmek için telaş içindeler. Kendi bölgesi dışındaki okullara çocuklarını kaydettirmek isteyen veliler, okulların yirmi beş bin, elli bin hatta bir veliden duyduğum doğruysa yüz elli bin lira para istendiğinden sızlanıyorlar. Bakanlık her çocuk kendi mahallesindeki okulda okusun isterken veliler o mahallelerden ev kiralamış gibi göstererek, kiracıysa o mahallelerden ev kiralayarak ya da para vererek çocuklarını iyi olduğu söylenen okullara kaydettiriyorlar.
Çocuklar çantalarını sırtına alıp mahallesindeki okula yürüyerek gitmesi gerekirken servislerle gidiyorlar. Okulların dağılma saatlerinde okul bahçeleri servislerle doluyor. Belli ki bu çocuklar başka mahalleden okula bağış yaparak gelen çocuklar.
Veliler çocuklarının üniversite eğitimi alarak boşta kalması için çok çaba gösteriyorlar.
Bu çok acı bir durumdur.
ÖĞRETMENLERE VE ÖĞRENCİLERE ESENLİKLE, BAŞARIYLA GEÇECEK BİR YIL DİLİYORUM.
ahmet.kocak16@ hotmail.com

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ