“Omurga: Bedenin Değil, Karakterin Direği”

Zeki Baştürk / Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazısı
Omurga… Bedenin temel taşı.
Canlıyı ayakta tutar, dengede tutar, yön verir.
Ama omurga sadece anatomik bir yapı değildir.
Asıl mesele, insanın karakter omurgasında gizlidir.
Tıpkı doğadaki gibi, insanlar arasında da omurgalı ve omurgasız ayrımı vardır.
Omurgalı insan, şekil değiştirmez. Eğilmez, bükülmez. Doğru bildiğinden şaşmaz.
İlkeleri vardır: Dürüstlük, adalet, tutarlılık, cesaret, inanmışlık.
İşte bu ilkeler, gerçek bir insanı ayakta tutan asıl “kemiklerdir”.
Öte yanda bir de omurgasızlar vardır…
Her şekle girer, her yöne döner, çıkar neredeyse oraya akar.
Biçimsiz, tutarsız, zayıf…
İşte o yüzden toplumların çöküşü de bireylerin omurgasını yitirmesiyle başlar.
Bu toprakların; duruş sahibi, sağlam karakterli, eğilip bükülmeyen insanlara ihtiyacı var.
İnsan bedeni kırılabilir ama karakter omurgası eğilirse asıl yıkım orada başlar.
Unutmayın: Dik durmak sadece bedensel değil, zihinsel bir duruştur.
Omurganız varsa varsınız. Hem bedende hem hayatta.
OMURGA
Omurga… Canlı bedenin direği. Bizi dimdik tutan, sinir sistemimizi koruyan, hareketlerimize yön veren bir mucize. Balıklardan memelilere kadar pek çok canlı, bu kemik sütuna sahiptir. Onlara “omurgalı” deriz. Geriye kalanlar ise, yumuşak, kolayca bükülen, biçimsiz bedenleriyle “omurgasız” sınıfına girer. Her biçime kolayca girerler.
Omurga, salt anatominin konusu değildir. İnsan karakterinin de omurgası vardır. Kemikten değil, ilkelerden örülür bu omurga. Dürüstlük, adalet, tutarlılık, kararlılık, inanmışlık, cesaret… İşte bu değerler, insanı dik tutar.
Sokaklarda, alanlarda, kürsülerde, makamlarda, toplantılarda gördüğümüz herkes, her insan omurgalı mıdır?
Elbette hayır!
Kimilerinin iskeleti sağlamdır, ama duruşu eğridir. Kimilerinin kemikleri sağlamdır ama boynu güçlüden yana dönmüştür. Omurga, bedende değil karakterde olmalıdır. Yoksa dik durmak, salt fotoğraflarda görülen bir görüntüden ibaret olarak kalır.
Omurgalı insan, doğru bildiğini her ortamda ve her koşulda savunur. Fırtınada eğilmez. Esen rüzgâra göre yön değiştirmez. Yeri gelir yalnız kalır ama başı diktir. Omurgasız insan ise her rüzgârda başka yöne savrulur. Bugün güçlüye yaltaklanır, yarın başka bir güce. Çıkarı neredeyse oradadır.
Biyolojide omurgasız olmak, yaratılışın bir parçasıdır. Ayıplanacak bir durum değildir. Omurgasız canlılar, yaşamlarını icgüdüleriyle sürdürürler. Oysa insandaki omurgasızlık bilinçli bir tercihtir. Güce tapmak, çıkarları için eğilmek, yanlışları görmezden gelmek….Bu durum biyolojik bir eksiklik değil, bir ahlak eksikliğidir. İnsan karakterinde omurgasız olmak, en sessiz ama en ağır çürümedir. Çünkü bedensiz kalmak ölümü getirir, omurgasız kalmak ise insanlığını kaybettirir. Son zamanlarda bu tür insanlara çokça ve sıkça rastlıyoruz. Bir teğmen vardı örneğin. Bir Barolar Birliği başkanı vardı. Şimdi de topuklu efe çıktı karşımıza.
Bedenin omurgası kırıldığında yürüyemezsin.
Ahlakın omurgası kırıldığında yaşayamazsın… ama ölmezsin de; sürünürsün.
Ve ne yazık ki, biz bugün omurgalı gibi görünen omurgasızların saltanatında yaşıyoruz.
Zeki BAŞTÜRK