“Topuk Kanı Dayatması ve Aşı Gerçeği: Güce Tapınan Toplumun Uyanma Vakti Gelmedi mi?”

Cüneyt Bülent Şeker … Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı – Bursa Barosu Avukatı
COVID-19 aşılarıyla ilgili yapılan uyarılar karşısında “komplocu”, “cahil”, “bilim dışı” ilan edilen bizler, bugün aynı kişilerden “Haklıymışsınız” sözlerini duymaya başladık. Ancak ne gariptir ki, bugün de aynı kişiler “Topuk Kanı – Zorunlu Test” dayatmasına karşı aynı sessizlik, aynı körlük içindeler.
Toplumun bir kesimi, bebeklerden zorla alınan bu kan örneklerinin çocuklarımızın iyiliği için yapıldığına inanıyor. Diğer bir kesim ise olup bitenle hiç ilgilenmiyor.
Pekiyi neden?
Bu sorunun cevabı sadece tıbbi, sadece hukuki değil; psikolojik, sosyolojik ve ahlaki bir sorgulamayı gerektiriyor.
“Tatlı Rüya”dan Uyanmak İstemiyoruz
Kimse acı gerçeklerle yüzleşmek istemiyor. Bilmemek, cahil kalmak; bu yalan dünyada birçok insan için “rahat” bir yaşamın bedeli hâline gelmiş durumda. Ancak bu rahatlık, mezbahaya götürülürken ağzına bir tutam ot verilen koyunun rahatlığıdır.
Bana sık sık 1999 yapımı “Matrix” filmini hatırlatıyor bu durum. Gerçek dünyaya uyanma fırsatı verilse dahi, birçok insan yine Matrix’in sunduğu “güvenli yalanlara” geri dönmek istiyor. Çünkü orası sıcak, tanıdık ve sorgusuz.
Yalnızlaştırılmış, Çıkarcı İnsan Toplumu
Toplum mühendisliği öyle bir noktaya geldi ki, bireyler yalnızlaştırıldı ve çıkarı için her şeyi yapabilecek hâle getirildi. Sözde medeni bir toplumuz; ama aslında bencilliğe bürünmüş vahşi bir çağdayız.
Bir hemşire bana, kendi çocuklarına aşı vurdurmayan ama hastalarına aşı tavsiye eden bir aile hekiminden söz etti. Hekime nedenini sorduğunda, aldığı yanıt her şeyi özetliyor:
“Aşı tavsiye etmek benim görevim. İşimi, gelirimi mi kaybedeyim? Bu düzeni ben mi değiştireceğim?”
İşte bu cümle, modern dünyanın trajedisini en yalın hâliyle anlatıyor.
Devlete Körü Körüne Güven – Güce Tapınma
Topuk kanı meselesini somut delillerle anlattığım bir meslektaşım, yalnızca şu cümleyi söyledi:
“Öyle şey mi olur? O zaman devlet neden müdahale etmiyor?”
Sormamız gereken asıl sorular şunlar olmalıydı:
-
Ya yönetenler hata yapıyorsa?
-
Ya satın alınmışlarsa, tehdit ediliyorlarsa?
-
Ya ülke ekonomik, dijital ya da askeri olarak işgal altındaysa?
Devlet, her şeyden önce insanlardan oluşur. Ve insan, her türlü yanlışa açıktır.
Bu sistemde yükselenlerin çoğu dürüstlüğüyle değil; güç odaklarına hizmetiyle seçilmektedir.
Sömürge Halkına Dönüşen Türkiye
Uzun yıllar bu tür bir tespiti kabul etmekte zorlandım. Ancak Topuk Kanı baskısı sonrası artık eminim:
Ekonomisi ve nüfusu törpülenmek istenen bir müstemleke halkı hâline geldik.
Birkaç örnek:
-
Türkiye’deki 50’ye yakın NATO ve ABD üssü,
-
İsrail’e giden yardım malzemeleri,
-
Madenlerin ve doğal kaynakların yabancı şirketlerce talan edilmesi,
-
Yabancıların toprak alım hakkı,
-
Tarım ve hayvancılığın bilinçli şekilde çökertilmesi,
-
Aile yapısının bakanlıklar eliyle yıkıma uğratılması,
-
Telekomünikasyon altyapısının yabancılara satılması…
Ve şimdi son damla:
“Çocuğun üstün yararı” bahanesiyle, yeni doğanlardan zorla alınan kan örnekleri.
Bu, yalnızca anne-babanın velayet hakkına saldırı değil, aynı zamanda insan yavrusunun hukuken bir kobay hayvan yerine konması anlamına geliyor.
Çifte Tuzak: Kamu Zararı + Nüfus Kontrolü
Bu sistem, bir yandan kamu zararı oluşturuyor (devlet kasası boşaltılıyor), diğer yandan ise yerel halkın nüfusu biyolojik, sosyolojik ve kültürel olarak kontrol altına alınıyor.
Adına “test” denen uygulamalar, aslında büyük kartellerin çıkarlarına hizmet ediyor. Ve çoğu insan, farkında olmadan bu düzene hizmet ediyor.
“Güce Tapınma” Çağındayız
Tarihten örnek vermek gerekirse; Hz. Peygamber’in çevresinde ilk etapta sadece 70 kişi vardı. Güç dengeleri değişince insanlar biat etmeye başladı.
Bugün de insanlar çoğunlukla Allah’a değil, güce tapıyor.
Yargının bugünkü durumu içler acısı.
Artık sistem içinde kalarak bir şeyleri düzeltme ümidi de kalmadı.
Toplumda büyük bir umutsuzluk hâkim.
AK Parti ve Sistemle Bütünleşme Süreci
AK Parti ilk kurulduğunda, idealist kadrolardan oluşuyordu. Ancak zamanla global güçlerle senkronize olan parti, idealistleri dışladı.
Bugün, sadece “parti için başını örten”, “sisteme biat eden” kadrolar revaçta. Allah için değil; koltuk, makam, çıkar için siyaset yapılıyor.
CHP iktidar olsaydı halkın tepkisi nedeniyle yapamayacağı birçok uygulama, AK Parti eliyle hayata geçirildi. Daha doğrusu AK Parti’ye yaptırıldı.
Tarikat ve cemaatler de, CHP korkusu ve mali düzenlerinin bozulmasından çekindikleri için bu gidişata sessiz kaldılar. Sessizlikleriyle aslında varlık nedenlerini inkâr etmiş oldular.
Toplumsal Rehavetin Faturası Ağır Olacak
Korkarım bu bananeciliğin, bu suskunluğun bedelini bu halk çok ağır ödeyecek.
Tarih, kayıtsız kalanları asla affetmemiştir.
Ve ne yazık ki bizler, bugün kendimizi “özgür bir halk” zannederken, gerçekte bir dijital kafesin, biyolojik gözetimin ve ekonomik sömürünün içinde yaşayan birer denek hâline geldik.