Kadın Cinayetleri Siyasaldır – Sessizliğe Karşı Güçlü Bir Kadın Çığlığı

Su Gibi Sessiz, Su Gibi Güçlü Bir Direniş: Kadın Cinayetlerine Karşı Sessiz Kalmayacağız
Kadın cinayetleri artık sadece adli vakalar değil, toplumsal bir utanç ve siyasal bir yara hâline gelmiştir. Her gün yeni bir kadının sessiz çığlığına tanık oluyoruz. Kimi zaman küçük bir haber başlığı, kimi zaman birkaç saatlik sosyal medya tepkisiyle unutulup giden bir hayat daha… Oysa her cinayetin ardında sessizce akan bir yaşam, umutla kurulan hayaller ve yaşama tutunmaya çalışan bir kadın var.
Selma Çalışır: “Kadın Cinayetleri Bireysel Değil, Siyasaldır”
Denetçi Mali Müşavir Selma Çalışır, yaptığı açıklamada kadın cinayetlerinin münferit değil, sistematik olduğunu vurguladı. “Bu ülkede kadınlar; görmezden gelinen yasalar, etkisiz tedbir kararları, cezai indirimler ve toplumun suskunluğu yüzünden ölüyor” diyen Çalışır, artık hiçbir kadının yalnız olmadığını göstermek için tüm kurumları ve vatandaşları duyarlı olmaya çağırdı.
“Her Cinayet, Bir Sistem Sorunudur”
Selma Çalışır sözlerine şöyle devam etti:
“Bu cinayetlerin ‘kıskançlık’, ‘namus’, ‘anlık öfke’ gibi gerekçelerle normalleştirilmesine izin veremeyiz. Devletin, yargının, kolluk kuvvetlerinin ve toplumun her ferdinin bu sistemli şiddete karşı açık ve net tavır alması gerekiyor. Kadın cinayetleri siyasaldır; çünkü çözüm de siyasal irade ile mümkündür.”
“Kadınlar Susmayacak, Biz de Susmayacağız”
Çalışır, tüm kadınlara şu çağrıda bulundu:
“Kadınlar artık yalnız değil. Bu şiddet sarmalını birlikte kıracağız. Yaşam hakkımız için, eşitlik için, güvenli bir toplum için susmayacağız. Kadınlar su gibi sessiz görünebilir ama aynı zamanda su gibi yolunu bulur, taşları aşar, gerekirse dağları deler.”
Toplumsal Dayanışma ve Hukuki Güvence Şart
Selma Çalışır, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe girmesi, kadınlara yönelik şiddetle mücadelede etkili mekanizmaların acilen devreye sokulması ve toplumsal farkındalığın artırılması gerektiğinin altını çizdi.
Kamuoyuna Saygıyla Duyurulur.
Selma Çalışır
Denetçi Mali Müşavir
Kadın Cinayetleri Siyasaldır: Su Gibi Sessiz, Su Gibi Güçlü Bir Direniş
Bir kadın daha öldürüldü. Bir haber sitesinde küçük bir başlık, sosyal medyada birkaç saatlik öfke, sonra sessizlik. Tıpkı su gibi… Sessizce akıp giden bir hayat, bir anda kesildi. Oysa o kadın da bir zamanlar gülüyordu, hayal kuruyordu, yaşamak istiyordu. Ama yaşatılmadı.
Kadın cinayetleri, bireysel cinnetle, kıskançlıkla, “anlık öfkeyle” açıklanamaz. Bu cinayetler sistematiktir. Bu cinayetler siyasaldır. Çünkü her öldürülen kadının arkasında korumayan yasalar, duyarsız kurumlar, sessiz kalan toplum vardır. Her “aile içi mesele” diyerek geçiştiren, her “kadın da şöyle giyinmeseydi” diyen, bu sistemin bir parçasıdır.
Akademik literatürde kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve patriyarkal yapının bir sonucu olarak değerlendirilir. Devletin kadınları koruma yükümlülüğü, uluslararası sözleşmeler ve anayasal haklarla güvence altına alınmıştır. Ancak uygulamada yaşanan eksiklikler, kadınların yaşam hakkını tehdit etmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, yalnızca hukuki değil, ideolojik bir tercihtir. Bu tercih, kadınların yaşam hakkını pazarlık konusu yapmaktır.
Ama biz susmayacağız. Çünkü biz yaşamak istiyoruz! Su gibi akacağız. Bizi durdurmak isteyen barajları yıkacağız. yok sayanları, kadınları korumayanları, şiddeti meşrulaştıranları tek tek ifşa edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi yaşatır! 6284 yaşatır! Kadın dayanışması yaşatır! Ama bunları yok sayanlar, kadınların ölümüne neden olur.
Su, yaşamın kaynağıdır. Ama ihmal edildiğinde boğar. Kadınlar da toplumun yaşam kaynağıdır; üretir, büyütür, yaşatır. Ancak görmezden gelindiklerinde, yok sayıldıklarında, şiddetin hedefi haline gelirler. Kadınlar su gibi özgür akmalı. Önlerine barajlar değil, köprüler kurulmalı.
Akademik literatürde kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve patriyarkal yapının bir sonucu olarak değerlendirilir. Devletin kadınları koruma yükümlülüğü, uluslararası sözleşmeler ve anayasal haklarla güvence altına alınmıştır. Ancak uygulamada yaşanan eksiklikler, kadınların yaşam hakkını tehdit etmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, yalnızca hukuki değil, ideolojik bir tercihtir. Bu tercih, kadınların yaşam hakkını pazarlık konusu yapmaktır.
Ama biz susmayacağız. Çünkü biz yaşamak istiyoruz! Su gibi akacağız. Bizi durdurmak isteyen barajları yıkacağız. Yasaları yok sayanları, kadınları korumayanları, şiddeti meşrulaştıranları tek tek ifşa edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi yaşatır! 6284 yaşatır! Kadın dayanışması yaşatır! Ama bunları yok sayanlar, kadınların ölümüne neden olur.
Su, yaşamın kaynağıdır. Ama ihmal edildiğinde boğar. Kadınlar da toplumun yaşam kaynağıdır; üretir, büyütür, yaşatır.
Ancak görmezden gelindiklerinde, yok sayıldıklarında, şiddetin hedefi haline gelirler. Kadınlar su gibi özgür akmalı. Önlerine barajlar değil, köprüler kurulmalı. Kadın cinayetleri siyasaldır; çünkü çözüm, yalnızca bireylerde değil, sistemde aranmalıdır. Bu mücadele sokakta, mecliste, evde, okulda, her yerde verilmelidir. Su gibi olacağız: yumuşak ama dirençli, sessiz ama kararlı. Çünkü biz artık sadece yaşamak değil, yaşatmak istiyoruz.
Unutmayalım:
Su akar, yolunu bulur. Kadınlar da yaşar—ama yaşatılmak istiyorlar. Ve bu, siyasetin tam da merkezindedir.