Zeki Baştürk Yazdı BİR DİKİLİ AĞACI YOK

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Maden Yasası geçti.
Bir kalemle, bir oylamayla, binlerce zeytin ağacının canına kıyılmasına yasal kılıf giydirildi.
Şimdi zeytinlikler şirketlerin iş makinelerine, köylünün alın teri dinamite teslim.
Toprak susacak, kuşlar göç edecek, su bulanacak, hayat duracak.
Birileri çıkıp, “Ama ekonomiye katkı sağlayacak…” diyecek.
Oysa ne ekonomi kalacak ne yaşam kalitesi…
Kalan sadece hafriyat olacak. Ve ardında kül gibi bir sessizlik.
“Bir dikili ağacı yok” derler ya…
Bazı insanlar için bu söz sadece mülksüzlüğü anlatır:
Evi yoktur, arsası yoktur, banka hesabı yoktur.
Ama bu deyim, yalnızca cebin değil, ruhun da yoksulluğunu tarif eder.
Hayatında bir fidan bile dikmemiş, bir toprağa su dökmemiş,
Bir ağacın gövdesine yaslanmamış bir insanın yoksulluğu,
Cüzdandan çok daha derindedir.
Ağaç dikmek sadece çevrecilik değildir; insan olmaktır.
Ağaç dikmek; emektir, sabırdır, nefistir, sadakattir.
Kök salmak gibi… Beklemek gibi…
Ve gölge vermek gibi, meyve sunmak gibi…
Bir ağacı olan insan, ardında iz bırakır.
Yaprak olur rüzgarda, dal olur bir kuşun konduğu yerde,
Gölge olur bir yaşlının sırtında…
Ama bir dikili ağacı olmayanlar?
Ne doğaya, ne insana, ne zamana iz bırakmayanlar?
Onlar sadece yaşar ve geçer. Dokunmadan, hissettirmeden.
Şimdi soruyorum:
Bu ülkenin zeytinliğine göz dikenlerin,
Patlatılan dağın, tahrip edilen derenin sorumlusu olanların
Gerçekten bir dikili ağacı var mıdır?
Hiçbir ağacın altında serinlememiş,
Hiçbir tohumun yeşerdiğini izlememiş,
Hiçbir emeğe saygı duymamış bu zihniyetin,
Bize bırakacağı sadece taş, toz ve yıkım olacaktır.
Toprağına dokunamayan, ülkesine de dokunamaz!
Zeytin ağacı sıradan bir bitki değildir:
Bin yıllık hafızadır, bir çocuğun sabah kahvaltısıdır,
Bir köylünün geçim kaynağıdır, bu ülkenin vicdanıdır.
Bugün o ağaçlara göz dikenlerin yarın
vicdanımıza da göz dikeceği gün gibi ortadadır.
O yüzden buradan bir çağrı yapıyorum:
Toprağıma, suyuma, ağacıma, yurduma dokunma!
Zeytinliklerimiz yalnızca tarım alanı değil;
Kültürümüzün, varlığımızın, direncimizin köküdür.
Ağaç dikmeyenler bir yana dursun,
Gölge etmeyin bari. Bu toprağın güneşe ihtiyacı var!
Zeki Baştürk
Bursa Vatan Medya Grubu – Köşe Yazarı
İşte o yazı…
BİR DİKİLİ AĞACI YOK
Maden yasası TBMM’de yasalaştı. Artık zeytinliklerimiz kolayca talan edilebilecek. Geçimini zeytinden sağlayan köylüler geçim güçlüğü yaşayacak. Ağaçlar kesilecek, kuşlar konacak dal, hayvanlar içecek su bulamayacak. Toprak zehirlenecek, yaşam duracak.
“Bir dikili ağacı yok” derler kimi insanlar için. Malı mülkü yoktur. Ne evi vardır ne arsası. Sanki insanın değeri yalnızca sahip olduklarıyla ölçülürmüş gibi… Ama bu deyim, yalnızca maddi yoksulluğa değil, çoğu zaman ruhsal, düşünsel ve toplumsal bir boşluğu da dile getirir. İnsan, mal, mülk edinebilir. Villalara, atelyelere, fabrikalara, hanlara , hamamlara sahip olabilir. Çevresinde varsıl olarak tanınabilir. Ama bir dikili ağacı yoksa varsıl sayılabilir mi?
Gerçekten hiç ağacı olmayan bir insanı düşünelim. Yaşamı boyunca bir fidan bile dikmemiş. O ağacı sulamamış, yeşerip büyüdüğünü izlememiş, o ağacı korumak için çaba göstermemişse o insan gercekten yoksuldur. Toprağa dokunmamış eli, gökyüzüne uzanmamış bir dalı olan o insanın yoksulluğu salt cebindekiyle değil, yüreğindekiyle ölçülmeli. Çünkü insan ancak emek verdiği şeyle bağ kurar. Ağaçla, toprakla, insanla, yaşamla…
Bir dikili ağacı olmayan insan, belki de hiçbir iz bırakmamış olandır. Ne doğaya ne insana ne de zamana… Oysa bir ağacı olan insan, bir gölge bırakır ardından. Serinlik olur bir başkasına, meyve olur bir çocuğun eline, dal olur bir kuşun kanadına.
Hiçbir şeye emek vermemiş birinin yoksulluğu, açlıktan ya da yoksunluktan daha derindir. Çünkü o insan, paylaşmayı da öğrenmemiştir; bir karış toprağına su dökmediği gibi, bir dostun yüreğine de sevgisini dökmemiştir. Bir çiftçiye “kolay gelsin” dememiş, bir çocuğun başını okşamamış, bir yaşlıya gölge olmamıştır. Sadece yaşamış, geçmiş gitmiştir yaşamın içinden, iz bırakmadan, dokunmadan.
Bir dikili ağacı olmayan bir insanı yargılamadan önce sormalıyız: Neyi eksik kaldı? Toprakla mı barışamadı, yoksa insanla mı? Gövdesi mi yorgundu, yoksa ruhu mu yoktu? Ama ne olursa olsun, geç değil. Her insanın bir ağacı olabilir hâlâ. Her insanın bir gün toprağa dokunacak bir eli, gölge verecek bir yanı vardır. Yeter ki istemeyi bilsin, yeter ki bir çaba göstersin.
Çünkü gerçek varsıllık, ardında ne kadar para bıraktığında değil, kaç fidan yeşerttiğindedir. Ve asıl yoksulluk, toprakla hiç konuşmamış, bir canlıyı hiç büyütmemiş, bir emeği hiç terletmemiş olmaktır.
O yüzden, geç kalmadan bir ağaç dikelim. Gölgesine gereksinim duyarız belki bir gün. Ya da gölgesine gereksinim duyar bir başkası…
Maden arama için zeytinlikleri talana onay verenlerin bir dikili ağacı var mıdır sizce?
Topragima, suyuma, ağacıma , yurduma dokunma! Bırakın ağaç dikmeyi , gölge etmeyin yeter.
Zeki BAŞTÜRK