Siyaset Mezhep Üzerinden Yürütülemez: Sayın Bahçeli, Bu Milletin İradesi Kimliklere Sığmaz

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli geçtiğimiz günlerde kamuoyuna şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaşatan bir açıklama yaptı:
“Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri Kürt, biri Alevi olsun. Böylece kardeşlik duyguları gelişir.”
Sayın Bahçeli’nin bu sözleri, eğer farklı bir amacı yoksa, ya büyük bir cehaletin ürünü ya da siyasal hesapların maskelenmiş hâlidir. Her iki durumda da, bu açıklama Türk milliyetçiliği fikriyle, devlet aklıyla ve milli birlik ilkesiyle bağdaşmaz.
Mezhep ve Kimlik Üzerinden Görev Dağılımı Devlet Ciddiyetine Yakışmaz
Sayın Bahçeli’nin dile getirdiği bu öneri, sözde bir kapsayıcılık görüntüsü altında, aslında Türkiye’yi mezhep ve etnik temelli bir yönetsel bölünmeye sürükleme riskini barındırıyor. Devlet yönetimi, inanç ya da köken esasına göre değil; liyakat, adalet, ehliyet ve millete sadakat esasına göre belirlenmelidir.
Bugün bu ülkenin evlatları Kürt de olsa, Alevi de olsa, Sünni de olsa; devlete olan sadakatiyle, bilgisiyle, ahlakıyla değerlidir. Siz kimseye Alevi kontenjanı, Kürt kontenjanı açamazsınız. Bu, açıkça kimlik siyasetiyle devlet yapılanmasını pazarlamaktır.
Bu Bir “Yer Gösterme” Değil midir?
Bahçeli’nin önerisi, Alevi bir bireyin Cumhurbaşkanı olamayacağını, ancak yardımcısı olabileceğini ima eden bir “yer tayinidir.” Bu, Alevi toplumunu sistemin merkezinden dışlayarak, sadece süs objesi gibi vitrine koyma çabasıdır.
Bu düşünce tarzı, ne kardeşlik getirir, ne barış sağlar. Aksine, toplumsal ayrışmayı kurumsallaştırır, mezhebi kimlikleri siyasi referans haline getirerek laik devlet yapısını içten içe kemirir.
Sayın Bahçeli ve Ülküdaşlarına Tavsiyemdir: Ziya Gökalp Okuyun!
Bahçeli ve arkadaşlarına, Türk milliyetçiliğinin fikir mimarlarından Ziya Gökalp’in “Vatan” şiirini okumalarını öneriyorum. Gökalp’in çizdiği vatan tanımı, bugün ortaya atılan bu kimlikçi ayrıştırma diline adeta bir tokat gibidir:
“Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur…
Her ferdinde mefkure bir, lisan, âdet, din birdir…
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!”
Gökalp’in bu dizeleri, birlik ruhunun, ortak kültür ve idealin üzerine inşa edilmiş Türk milletini anlatır. Oysa bugün Bahçeli’nin dile getirdiği yaklaşım, milleti ayrıştırmakta, aidiyet yerine kimliği, liyakat yerine etnisiteyi önermektedir.
Kimlik Siyasetiyle Devlet İnşa Edilmez
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı; mezhep ve etnik kimlikler üzerinden sistem kurgulamak değil, adaleti, özgürlüğü ve hakkaniyeti herkes için eşit kılmaktır. Türk milleti; her inançtan, her kökenden insanı bağrına basar ama bu milletin devleti, kimseyi kimliğine göre göreve getirmez!
Sayın Bahçeli’ye açıkça sesleniyorum:
Ülkücü hareketin temelinde yatan ilke “Türk milletinin birliği”dir, “etnik ve mezhebi temsiliyet” değil. Bu söylemler, ülkücü hareketi temellerinden sarsar, milliyetçi camianın ruh kökünü zedeler.
Son Söz: Bu Millet Kimliklere Sığmaz
Sayın Bahçeli’nin sözleri, görünüşte bir hoşgörü mesajı gibi sunulsa da, içeriğinde tehlikeli bir sosyolojik kod taşımaktadır:
Devleti kimlik ekseninde şekillendirme arzusu. Bu, birleştirmez; böler. İyileştirmez; kanatır. Güçlendirmez; zayıflatır.
Ve unutmayalım:
Gerçek eşitlik, kimseye kimliğinden dolayı ayrıcalık tanımadan; herkese insan olduğu için hak tanımaktır.
Zeki BAŞTÜRK
Bursa Vatan Medya Grubu – Köşe Yazarı
İşte o yazının tamamı…
VATAN
Milliyetci Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli, “Cumhurbaskani yardimcilsrindan biri Kürt, biri Alevi olsun. Böylece kardeşlik duyguları gelişir” demiş.
Farklı bir amacı yoksa, bu denli bilgisizce bir açıklamaya ancak pes denir.
Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri Alevi, biri Sünni olsun” sözü, Türk siyasetinde kimlikler, mezhepler ve toplumsal kutuplaşmalar üzerinden yürüyen tartışmalar bağlamında oldukça dikkat çekici ve çok katmanlı bir açıklamadır. Bu söz birkaç açıdan yorumlanabilir:
Bahçeli’nin bu ifadesi, Türkiye’de uzun süredir göz ardı edilen Alevi yurttaşların kamusal alanda daha fazla temsil edilmesi gerektiğine ilişkin bir ima taşıyor. Özellikle Alevi yurttaşların yıllardır yaşadığı görünmezlik, ayrımcılık ve dışlanmışlık duygusu dikkate alındığında, bu tür bir öneri “temsilde adalet” arayışının bir işareti olarak okunabilir.
Bu yönüyle Bahçeli’nin sözleri, ilk bakışta kapsayıcı gibi durmaktadır. Ancak bu kapsayıcılık gerçek bir eşitlik anlayışından mı kaynaklanıyor, yoksa sadece taktiksel ve stratejik bir siyasal pozisyon alış mı, sorusu önemlidir.
Cumhurbaşkanı yardımcılığı gibi üst düzey bir makamın mezhebi kimlik üzerinden tarif edilmesi, laiklik ve bireysel liyakat ilkeleri açısından sorunlu bir yaklaşımdır. Devletin yönetim kadrolarının mezhebe göre değil; bilgi, birikim, liyakat ve toplumsal temsil gücüne göre biçimlenmesi gerekirken, bu açıkama tersine bir yönü işaret etmektedir: Mezhepsel aidiyetin kamusal görev dağılımında temel kriter haline gelmesi.
Bu bağlamda söz konusu öneri, Türkiye’deki kimlik siyasetini daha da derinleştirme, mezhepler arası ayrımı görünür kılma ve siyaseti mezhep ekseninde şekillendirme riskini taşır.
Bahçeli, Alevi bir liderin Cumhurbaşkanı olmasındansa “Alevi Cumhurbaşkanı Yardımcısı” formülünü öne sürerek bu kimliğin sınırını belirlemek, bir tür “yer gösterme” yapmak istemiş olabilir.
Bu, hem Alevi toplumunu yönetimin merkezinde değil, çevresinde tutma eğiliminin yansımasıdır hem de mezhebi bir aidiyeti siyasal meşruiyet açısından tartışmaya açan tehlikeli bir yaklaşımdır.
Bahçeli’nin bu çıkışı, hem toplumsal kutuplaşmaların denetimli yönetilmesi hem de iktidarın olası anayasa değişikliği veya yeni sistem tartışmalarında farklı toplumsal kesimlere “mesaj gönderme” hamlesi olarak da okunabilir. Alevi toplumuyla yeni bir diyalog kanalı açılıyormuş gibi yaparken, Sünni çoğunluğun desteğini de elden bırakmamak amaçlanıyor olabilir.
Devlet Bahçeli’nin “biri Alevi, biri kürt ” önerisi; görünürde eşit temsil çağrısı gibi dursa da, siyasal bağlamı göz önüne alındığında, kimlik siyaseti üzerinden toplumu biçimlendirme çabası, mezhebi aidiyetleri siyasallaştırma riski ve iktidarın stratejik hamlelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Gerçek eşitlik ve demokratik temsiliyet ancak mezhebi değil, insanı esas alan, liyakat ve özgürlük temelinde yükselen bir siyasetle mümkündür.
Devlet Bahçeli’ye ve ülkücü arkadaşlarıma Ziya Gökalp’i ve onun Vatan adlı şiirini okumalarını öneririm. İşte size Vatan tanımı:
Ziya Gökalp, Türkçülük akımının önde gelen kişilerinden birisidir. Yaşadığı dönem incelendiğinde Türk Ulusu adına oldukça zor bir dönemde yaşamış olan Gökalp şiirlerinde de Türklere moral aşılamaya ve onları harekete geçirmeye çalışmıştır. Ziya Gökalp, Türklük bilinci ve Türkçe üzerine çalışmıştır. Vatan şiirinde de Türk vatanını anlatıp sahip çıkılması gerektiğinden söz eder.
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duânın.
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’ân okunur.
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ’nın.
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkure bir, lisan, âdet, din birdir.
Meb’üsânı temiz, orda Boşolar’ın sözü yok,
Hududunda evlatları seve seve can verir;
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
San’atına yol gösteren ilimle fen Türk’ündür;
Hirfetleri birbirini daim eder himaye;
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk’ündür,
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
ZİYA GÖKALP
Not: Boşo, Osmanlı hükümetlerinde milletvekili olarak görev yapmış Yorgo ya da Yorgi Boşo olarak bilinir.
Zeki BAŞTÜRK