Zeki Baştürk – Birlik Olmak, Aynı Olmak Değildir

Ayrıştırarak Güç Olunur mu?
“Birlik” her sabah yeniden kurulan bir masa gibidir…
Zeki Baştürk, Bursa Vatan Medya Grubu’ndaki köşesinde bu hafta, toplumsal ayrışmanın nedenleri ve siyasal sistemdeki karşılığını sorgulayan etkileyici bir yazıya imza attı. Baştürk’ün kaleme aldığı analiz, yalnızca mevcut iktidarın yıllardır sürdürdüğü politikaların bir eleştirisi değil, aynı zamanda toplumsal barışın imkânları üzerine de güçlü bir düşünsel çağrı niteliğinde.
“İktidar, ayrıştırmadan beslendi”
Baştürk yazısında, son yirmi yıldır Türkiye siyasetinin merkezine yerleşen kutuplaştırıcı dile sert eleştiriler yöneltti. “İktidar, yıllardır insanları ayrıştırma ve ötekileştirmeden beslendi. Toplumu böldü, karşı karşıya getirdi, korkularla yönetti. Ve böylece iktidarda kalmayı başardı,” diyerek sistematik bir politik refleksi ortaya koydu.
“İnsanlar neden ayrışır?”
Baştürk, ayrışmanın yalnızca bir siyasal manipülasyon olmadığını, insan doğasının, korkularının, aidiyet arayışının da bu süreci beslediğini dile getiriyor. Psikolojiden sosyolojiye, siyasetten kültürel kimliklere kadar çok katmanlı bir analiz sunuyor:
“Aynı dili konuşan, aynı sofraya oturan, aynı acıya ağlayan insanlar nasıl olur da bir gün birbirine düşman kesilir? Bu sorunun yanıtı sadece bir alanda aranamaz. İnsan ayrılır çünkü korkar. Kendi gerçeğinin tehdit altında olduğunu düşünür. ‘Ben’ ile ‘biz’ arasında ince bir çizgi vardır. O çizgi bir gün kalın bir duvara dönerse, ayrılık kaçınılmaz olur.”
“Ayrılık; dinle, dille, sınıfla, algıyla örülür”
Kimi zaman din, kimi zaman etnik kimlik, kimi zaman ekonomik çıkarlar, kimi zaman da yalnızca algılar insanları ayırır. Zeki Baştürk, bu süreçte medya, siyaset ve kamusal dilin sorumluluğunu da hatırlatıyor. İnsanların giderek yalnızlaştığına ve kendi yankı odalarında sadece kendini duymak istediğine vurgu yapıyor.
“Birlik zordur. Emek ister. Tahammül ve sabır ister. Ama insan aynı zamanda birlik arayışındadır. Sendikalarda, derneklerde, meydanlarda, hatta sosyal medyada bile bir dayanışma duygusu arar. Çünkü bu, içgüdüsel bir ihtiyaçtır.”
“Toplumu bir arada tutan şey adalettir, değerlerdir”
Baştürk’e göre bir toplumu bir arada tutmanın yolu, “aynı olmak”tan değil, adalet içinde birlikte yaşayabilmekten geçiyor:
“Gerçekten dinlemek, sesini kısmamak, damgalamamak gerekir. Adalet gelir arkasından. Herkesin hakkını aldığını hissettiği bir toplumda ayrışma değil, birleşme doğar. Ardından ortak hedefler gelir: Temiz çevre, özgür eğitim, adil yönetim… Bu ilkeler halkı birleştirir. Partiler değil, ilkeler birleştirir. Liderler değil, değerler.”
“Devletin görevi, toplumu yönetmek kadar bütünleştirmektir”
Siyaset biliminin de işaret ettiği gibi, devletin varlık sebebi sadece yasaları uygulamak değil, aynı zamanda toplumu bütünleştirmek olmalıdır. Zeki Baştürk bu noktada çoğulculuk, ifade özgürlüğü ve katılımcı demokrasinin altını çiziyor:
“Farklı sesler, bir toplumun zenginliğidir. Onları bastırmak değil, birlikte yaşamanın yolunu bulmak gerekir. Birlik, farklılık içinde yan yana durabilmektir.”
“Birlik bir düş değil, çaba isteyen bir masa…”
Baştürk yazısını şu etkileyici cümlelerle noktalıyor:
“Birlik, bir düş değildir. Ama çabasız da gerçekleşmez. Her sabah yeniden kurulan bir masadır birlik. Kimseyi dışlamadan, herkes için bir yer açarak. Ve belki de en çok da şunu anımsamamız gerekir: Birlik olmak, aynı olmak değildir.”
Zeki Baştürk’ün bu yazısı, kutuplaşmanın psikolojik, toplumsal ve siyasal katmanlarını içtenlikle analiz eden, Türkiye’de barış içinde bir arada yaşamanın imkânlarını hatırlatan önemli bir metin. Yazı, sadece bir köşe yazısı değil; bir uyarı, bir çağrı ve bir vicdan manifestosu niteliğinde.
İşte o yazı…
AYRILIĞIN GÖLGESİNDE BİRLİK ARAYIŞI
Iktidar, yillardir insanlari ayrıştırma ve ötekileştirmeden beslendi. Toplumu, ayrıştırdi, ötekileştirdi, düsmanlastirdi. Böylece iktidarda kalmayı başardı.
İnsanlar niye ayrışir?
Aynı gökyüzünü paylaşırken, neden birbirine yabancı düşer? Aynı dili konuşan, aynı sofraya oturan, aynı acıya ağlayan insanlar nasıl olur da bir gün karşı karşıya geçer? Bu soruların yanıtı ne yalnızca psikolojidedir, ne sadece sosyolojide… Ne de salt siyasette. Fakat hepsinden biraz biraz vardır içinde.
İnsan ayrılır çünkü korkar. Ayrılır çünkü kendi gerçeğinin, varlığının tehdit altında olduğunu düşünür. Ayrılır çünkü ötekinin varlığı, onun kurdugu anlam dünyasını sarsar. “Ben” ile “biz” arasında ince bir çizgi vardır. O çizgi bir gün kalın bir duvara dönerse, ayrılık kaçınılmaz olur.
Kimi zaman dinler böler insanı, kimi zaman diller. Kimi zaman sınıflar, ekonomik çıkarlar, kimlikler… Kimi zaman da sadece algılar. Öyle bir an gelir ki, insanlar kendi mahallesine kapanır. Kendi yankı odasında sadece kendini duymak ister. Çünkü birlik, zordur. Emek ister. Farklılıklara tahammül, karşıt düşünceye sabır gerektirir.
Ama tüm bunlara karşın, insan aynı zamanda bir “birlik arayışındadır.” Topluluklara katılır, sendikalarda örgütlenir, meydanlarda buluşur. Siyasi partiler kurar, dernekler açar, manifestolar yazar. Çünkü içimizde bir yerde hâlâ birlikte olma arzusu vardır. Dayanışma, en ilkel duygularımızdan biridir.
Peki bir arada tutmanın yolu nedir?
Önce birbirini duymaktan geçer. Gerçekten dinlemekten… Sesini kısmadan, damgalamadan, yok saymadan… Sonra adalet gelir. Bir toplumda herkesin hakkını alabildiği duygusu, ayrışmayı değil birleşmeyi doğurur. Ardından ortak hedefler; yaşanabilir bir kent, temiz bir çevre, özgür bir eğitim, adil bir yönetim… Bunlar halkı bir araya getirir. Partiler değil, ilkeler birleştirir. Liderler değil, değerler…
Siyaset bilimi bize şunu söyler: Devletin görevi sadece yönetmek değil, aynı zamanda toplumu bütünleştirmektir. Ancak bu bütünlük, baskıyla değil, katılımla olur. Farklı sesler, çoğulculuğun zenginliğidir. Farklılıklar, yok edilmesi gereken tehditler değil, birlikte yaşanabilirliğin ölçüsüdür.
Belki de en büyük görev, insanın içindeki ayrılıkçıyı yenmesindedir. Korkularını, önyargılarını, kolay düşmanlıklarını sorgulamasında…
Birlik, bir düş değildir. Ama çabasız da gerçekleşmez. Her sabah yeniden kurulan bir masadır birlik. Kimseyi dışlamadan, herkes için bir yer açarak…
Ve belki de en çok da şunu animsamamız gerekir:
Birlik olmak, aynı olmak değildir. Birlik, farklılık içinde yan yana durabilmektir.
Zeki BAŞTÜRK