Yeniden Refah Partisi’nden D-8 Vurgusu: “Kuruluşunun 28. Yılında D-8, Küresel Tahakküme Karşı Stratejik Bir Alternatiftir”

Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Doğan Bekin, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, 28. kuruluş yıldönümünü kutlayan D-8 Teşkilatı’nın günümüz dünyasında daha da hayati bir rol üstlenmesi gerektiğini belirtti.
Bekin, konuşmasında tarihsel bir çerçeve sunarak, 1815 Viyana Kongresi ile şekillenen Metternich Sistemi’ne ve bu sistemin bugünkü “Yeni Dünya Düzeni” anlayışındaki yankılarına dikkat çekti:
“Bu sistemde olduğu gibi, bugünkü küresel statüko da güç merkezlerinin baskısıyla ayakta tutulmakta; adalet, eşitlik ve insan hakları söylemleri yalnızca süslü sloganlardan ibaret kalmaktadır.”
“DÜNYA MÜSLÜMANLARI KUŞATMA ALTINDA”
Gazze, Batı Şeria, Doğu Kudüs, Keşmir ve Arakan gibi bölgelerde yaşanan zulümlere de değinen Bekin, küresel tahakkümün sonuçlarının etnik temizlik, insanlık dışı abluka ve zorla yoksullaştırma politikaları olarak karşımıza çıktığını söyledi.
“Duvarlar ve dikenli tellerle çevrili gettolarda, milyonlarca insan ölüme terk edilmekte. Bu sadece insanlık suçu değil, aynı zamanda küresel sistemin çürümüşlüğünün göstergesidir” diyen Bekin, Müslümanların bir araya gelerek yeni bir siyasi ve ekonomik dayanışma ağı oluşturmasının artık bir seçenek değil, zorunluluk haline geldiğini vurguladı.
“D-8 ARTIK SADECE SEMBOLİK BİR YAPI OLMAMALI”
Doğan Bekin, 1997 yılında merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın liderliğinde kurulan D-8 Teşkilatı’nın, emperyalist bloklara karşı adil bir dünya düzeni kurma hedefiyle yola çıktığını hatırlatarak, şu ifadeleri kullandı:
“Kuruluşunun 28. yılında D-8, artık pasif bir platform değil, siyasi, ekonomik ve savunma alanlarında aktif bir alternatif güç haline gelmelidir. Aksi halde İslam coğrafyasındaki mazlumların sesi duyulmaz hale gelecek, umutlar tükenme noktasına gelecektir.”
Yeniden Refah Partisi olarak, D-8’in yeniden yapılandırılması, üye ülkeler arasında ortak savunma politikaları oluşturulması, ticaretin dolarla değil yerel paralarla yapılması ve ortak bir medya ağı kurulması gibi adımların hızla atılması gerektiğini dile getiren Bekin, konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
“Adil bir dünya mümkündür, ancak bu, D-8 gibi yapılar harekete geçtiğinde gerçek olabilir.”
1815’te Viyana’da kurulan ve Avrupa Birliği’nin çekirdeğini oluşturan Metternich Sistemi, bugünkü “Yeni Dünya Düzeni” anlayışında olduğu gibi, statükonun korunmasının ancak kuvvetle mümkün olabileceğini öngörüyordu.
Bugün de Gazze Şeridi’nde, Batı Şeria’da, Doğu Kudüs’te, Keşmir’de, Arakan’da Müslümanların var olma ve yaşama hakları ellerinden alınmaya çalışıldığı gibi bunun sonucu olarak ortaya çıkan etnik temizlik dehşeti de yeni kırılmalara neden olmaktadır. Dahası, duvarlar ve dikenli tellerle çevrili alanlara sıkıştırılan mazlum insanlar sefalete ve adeta ölüme terk edilmektedirler. Bu tahakkümcü küresel güç odaklı anlayış bir domino etkisiyle birçok ülkede yeni kırılmalara neden olmaktadır.
Bu cümleden olarak, “Yeni Dünya Düzeni” anlayışı ile hareket etmeyi kendilerine vazife gören, Yalta ve Potsdam konferanslarının ortaya çıkardığı dayatmacı “beşli üstünler” tarafından oluşturulan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin birer parçası olarak görev yapan sözde imtiyazlı kurucu beş ülke, üye ülkeler nezdinde ortaya çıkan sorunlara adil, tarafsız ve kalıcı yaklaşımlı anlayışla çözümün tarafı değil, adeta sorunun birer parçası haline gelmektedirler.
İşte bu noktada Türkiye, İslam coğrafyasındaki güçlü konumu ve tarihten gelen büyük devlet idaresi tecrübesiyle, bölgedeki zorlukların ortadan kalkmasına, Müslüman ülkeler arasındaki dayanışma ve işbirliğine vesile olabilecek güç ve kapasitede olduğu gerçeğinden hareketle 15 Haziran 1997 tarihinde İstanbul’da bir araya gelen hükümet ve devlet başkanları zirvesinde, 54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın öncülüğünde “D-8 Ekonomik İş birliği Teşkilatı”nın resmen imza altına alınması tarihi bir dönüm noktası niteliğinde olmuştur.
Son dönemde dünyada yaşanan önü alınamaz sorunlar, çatışmalar ve savaşlar için çözüm arayışları hız kazanmışken, D-8’in önemi gün geçtikçe daha da artarak devam etmektedir. Batı’nın kendilerini sömürmesine küçük çıkarları uğruna göz yuman sözde Müslüman yöneticilerin hala kendi aralarında D-8 gibi güçlü bir ittifaka işlerlik kazandırarak güçlendirme yoluna gitmemeleri küresel yönetişimde geleceğe yönelik kaygıları daha da artırmaktadır.
Avrupa Birliği, Türkiye’yi elli yıldır Avrupa’nın kapı eşiğinde bekletiyor. Türkiye ise; AB ve ABD’yi küstürmemek adına ne olur ne olmaz babından D-8’i kapıda bekletiyor.
Türkiye’nin, Avrupa ile bütünleşme konusunda sürekli önüne konulan Kıbrıs, Kürt dosyaları gibi kronikleşmeye yüz tutmuş sorunlarla, aday ülke muamelesi görmekten uzak bir çizgide tutulmaya çalışıldığı görülmektedir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye, ısrarla AB ile iş birliğini güçlendirebilmek için her yolu denerken, AB ve AP ise her fırsatta Türkiye’nin “Europhoria” umutlarını bir başka bahara ertelemek uğraşısı içerisindedirler.
Ez cümle, Batı’nın kendilerini sömürmesine küçük çıkarları uğruna göz yuman bazı ülke yöneticilerinin hala kendi aralarında D-8 gibi güçlü bir ittifaka işlerlik kazandıramamaları küresel yönetişim skalasında geleceğe yönelik tehlikeli bir trendin habercisi niteliğindedir.
Şu da bir gerçektir ki, D-8, bizi “biz” yapan değerler manzumesinin öğesini oluşturan “birlikte var olma” temel yapısının önemli bir köşe taşı niteliğindedir.