DOSTLUĞUN GÖLGESİ, HAYATIN GERÇEĞİ
Köşe Yazarı: Hasan Mesut Ekmen
Hayat, insanı en çok hiç beklemediği anlarda sınar.
Ve biz, bu sınavların içinde yürürken, aslında yanımızdaki insanların gerçek yüzlerini teker teker görürüz.
Kimileri bize ışık olur, kimileri gölge…
Kimileri nefes olur, kimileri yük…
Ama mutlaka bir gün anlarsın ki: Allah’ın imtihanı, gerçek dostu da gerçek düşmanı da ortaya çıkarır.
İnsanın başı sıkışınca, gönlü daralınca, sırtı ağrıyınca…
O zaman belli olur kim yanında, kim ardında, kim pusuda bekliyor.
Hayat öyle şeyler öğretiyor ki; bazen en güvendiğin, “dost” dediğin kişinin, senin tökezlemeni sessizce izlediğini fark ediyorsun.
Düşmeni bekleyenlerin nefesini hissediyorsun.
Gözlerindeki o sinsi parıltıyı, yüzlerindeki sahte tebessümü zamanla çözüyor insan.
Bazen düşmanı biz kendimiz yaratıyoruz.
Yanlış insanlara gönül veriyor, yanlış insanlara sır anlatıyoruz.
“Dost” diye sarıldıklarımız, zamanı gelince o sırları bize karşı hançere dönüştürüyor.
Ve insan o zaman anlıyor ki; dostluk, artık herkesin dilinde fakat çok az kişinin yüreğinde taşıdığı bir emanet.
Eskiler boşuna dememiş:
“Dost başa, düşman ayağa bakar.”
Şimdi bakıyorum da; çoğu dost, düşmanın aratmayan bir bakışla bekliyor çöküşümüzü.
Köroğlu’nun yüzyıllar önce söylediği o söz bugün bile aynen geçerli:
“Silah çıktı, mertlik bozuldu.”
Kurt izi it izine karışmış bir devirden geçiyoruz.
Dostlukların hatırda, akrabalığın defterde kaldığı…
Vefanın piyasasının düştüğü, selamın bile çıkar karşılığı verildiği bir zamandayız.
İnsan artık kimseye güvenemiyor; bir çift sözün bile nereye taşınacağını kestiremiyor.
Düşenin dostu olmaz derler…
Bugün bir kez daha doğruluğunu görüyoruz.
Düşenin üstüne basan çok, kaldıran yok.
Daha ayağın kaymadan seni itmeye hazır olanlar var; hatta seni yere çakabilmek için fırsat kollayanlar…
O yüzden diyorum ki dostlarım:
Sakın düşmeyin.
Düşerseniz kaldıranınız olmaz.
Canınız yanarken bile dik durmayı öğrenin.
Bacağınız kırılmış olsa bile, o kırık bacağın üzerinde durmayı bilin.
Çünkü sizin yıkılmanızı bekleyenler var.
Hayat sizi sınarken, bazı insanlar da içinizdeki sabrı, duruşu, gücü sınar.
Eskiden dostluklar, 40–50 yıl dayanırdı.
Bir ekmeği paylaşmak, bir selam vermek, bir omuz olmak değerdi.
Şimdi ne kaldı?
Bir avuç gerçek dost, bir de koskoca bir hiçlik…
Beni arayan, soran, hâlimi merak eden herkese gönlümden dua olsun.
“Ne oldu, ne yaşıyorsun?” demesi bile insana ilaç gibi geliyor bazen.
Ama şunu unutmayın:
İnsan en çok, yokluğa düşmeden önce yanında kimlerin sessizce uzaklaştığını iyi hatırlasın.
Ve ne olursa olsun ayağa kalkın.
Yenilseniz de kalkın.
Canınız yansa da kalkın.
Kalbiniz kırık, bacağınız kırık olsa da ayakta durun.
Mahsun Kırmızıgül’ün dediği gibi:
“Yıkılmadım, ayaktayım.”
Siz de söyleyin bunu…
Sizin yıkılmanızı, tükenmenizi, sönmenizi bekleyenlere karşı en net cevabınız bu olsun.
Çünkü dik duran insanı kimse esir edemez;
ama yere düşen insanı herkes ezer.
Allah doğruların, vefalıların, kalbi temiz olanların yardımcısı olsun…
Gerçek dostlarınız yolunuzu aydınlatsın…
Ve sizi zor günlerinizde yalnız bırakmasın.