Çanakkale’den Saraybosna’dan Şumnu’dan Bursa’ya Selam

Yazan: Hasan KAYA
📍 Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı
“Artık ölsem bile yüreğim gam yemez” dedirten bir selamdır bu…
Bu satırları yazmak, benim için öyle bir mutluluk ki, hani derler ya: “Artık ölsem bile yüreğim gam yemez.”
Yıllardır içimde biriken bir minnet duygusunu, hayranlığı, teşekkürleri Bursa halkına ve bu güzel şehre kelimelerle ifade edebilmenin huzuru içindeyim. Ne zaman Bursa’ya gelsem, içimden gelen bir sesle, “Bursa halkı, çok iyisiniz!” diye haykırmak isterim ama bu güne kadar nasip olmamıştı.
Şükür ki, bu köşeden ses verebiliyorum.
Yola Biga’dan Başladım, Bursa’ya Selamla Bitirdim
Yazıya Biga’dan başladım. Başlığı da ilk etapta “Çanakkale’den Bursa’ya selam” olarak attım. Ama yazdıkça kalbim başka coğrafyaların selamını da taşımak istedi: Saraybosna’dan, Şumnu’dan…
Belki de içinizden “Saraybosna ve Şumnu ne alaka?” diyorsunuzdur. Haklısınız…
Ama bu şehirler yalnızca coğrafi olarak değil, ruhen ve kültürel olarak da birbirine benzer; hatta öz kardeş gibidir. Aynı kökten filizlenmiş, benzer sancılarla yoğrulmuş, aynı özlemi taşıyan şehirlerdir.
Hatıraların Taşlara Kazındığı Şehir: Bursa
Bazıları şehirlerin bir ruhu olduğuna inanır. Ben de inanırım.
Bursa, benim için Anadolu’ya girişin ve çıkışın ilk kapısıdır. 1980’li yıllar… Türkiye için zor yıllar. Biga’dan Elazığ’a meşakkatli bir yolculuk başlardı. Bandırma’dan Bursa’ya geçilir, oradan Elazığ’a doğru yol alınırdı. O yıllarda Bursa Garajı, benim için bir bekleme noktası değil, bir gönül durağıydı.
Garajın kahvehanesinde sunulan çay, sadece iç ısıtmazdı; aynı zamanda Bursa insanının adabını da anlatırdı. Oturduğun masada başını koyup uyumana ses çıkarılmaz, genç gurbetçilere biletlerde indirim yapılırdı. O küçük incelikler, bir şehri kalpte büyütür.
Bursa’da Başlayan Gönül Yolculuğu
Bursa’da sadece garajı değil, zamanla lokantaları, sokakları, camileri tanımaya başladım.
Ulu Cami, Orhan Gazi, Osman Gazi türbeleri… Hepsi bu şehrin ruhunu taşıyan yerlerdi.
Sonra fark ettim ki, ben artık Bursa’ya sadece uğramıyor; onu yaşıyor, özlüyor ve içinde kayboluyordum.
Bir de serde göçmenlik olunca…
Ulu Cami’ye bakarken aklım Saraybosna’daki Aliya’nın mezarına kayar oldu. Uludağ’dan Bursa’yı seyrederken gözümde Şumnu canlanmaya başladı. Bedenim Bursa’da, ruhum “tayy-i mekân” misali Saraybosna’da, Şumnu’da…
Bu Üç Şehir: Aynı Ana Babadan Doğmuş Gibi
Bursa, Saraybosna ve Şumnu…
Sadece şehir değil, gönül iklimi bunlar.
Aynı sesi, aynı mimariyi, aynı insan sıcaklığını taşıyan yerler…
Bu yüzden bu yazı sadece bir selam değil, bir teşekkür, bir özlem, bir duadır.
Bursa, Benim İçin Bir Şehir Değil; Bir Menzildir
Bursa dendi mi aklıma ilk gelenler:
Ulu Cami, Uludağ, göçmen mahallesi, eski garaj ve güleç yüzlü insanlar…
Her biri ayrı bir hatıra. Her biri ayrı bir duygunun taşıyıcısı.
Zaman geçse de, mekânlar değişse de insan bazı şehirleri özlemeye devam ediyor.
Kardeş kardeşi özler mi? Özler.
Aynı gönülde yaşasalar da bazen bir kelamla, bir mektupla, bir yazıyla “selam” gönderme ihtiyacı doğar. İşte bu yazı da tam olarak bu duygunun bir yansımasıdır.
Bir Başlangıcın Selamı
Bu satırlar, yalnızca geçmişin izlerini anlatmıyor. Aynı zamanda taşradan gelen bir selamın, bir teşekkürün, bir gönül sohbetinin başlangıcı…
Dileğim, bundan sonra bu köşeden zaman zaman Bursa’nın güzel insanlarıyla gönül alışverişimiz devam etsin.
Taşranın haberlerini, yorumlarını; bazen bir köy kahvesinden, bazen Saraybosna’dan, bazen Şumnu’dan bir duayla süsleyerek paylaşmaya devam edelim…
Selamla, duayla ve her daim sağlıcakla kalın…
Hasan Kaya
Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı
Hasan KAYA
Çanakkale’den Saraybosna’dan Şumnu’dan Bursa’ya Selam
“Artık ölsem bile yüreğim gam yemez” dedirten bir nokta vardır ya, işte bu satırları kaleme alabilmek benim için öyle bir mutluluk.
Çünkü yolum ne zaman Bursa’ya düşse, içimden Bursa şehrine ve halkına karşı duyduğum minnet duygusu nedeniyle “Bursa şehrine ve Bursa halkın çok iyisiniz!” diye haykırmak geçer. Ama bunu çok istememe rağmen şimdiye kadar yapamadım ve teorik olarak da yapmam da mümkün olmadı. Şükürler olsun ki bugün bu köşeden içimdeki düşüncelerimi sizlerle paylaşabiliyorum.
Yazıyı yazmak üzere PC’nin başına oturduğumda haleti ruhiyem değişik bir mecraya evrildi. Hani bir yerden ayrılırken sizi uğurlayan dostlarınız, gideceğiniz yerdeki tanıdıklarına, sevdiklerine kucak dolusu selam ve sevgi gönderirler… Siz de “Görürsem selamınızı iletirim” diyerek bu emaneti alırsınız… İşte bu satırları yazmaya başladığımda Bursa’ya dair bu şehre iletilecek o kadar çok selam, o kadar çok söz birikmiş olduğunu fark ettim.
Bunun için ilk başta yazıyı Biga’dan yazdığım için “Çanakkale’den Bursa’ya selam…” diye başladım. Ama cümleler satırlara eklendikçe Saraybosna eklendi, ardından Şumnu eklendi… Hadi Çanakkale’yi anladık da Saraybosna, Şumnu ne alaka dediğinizi duyar gibiyim.
Saraybosna, Şumnu ve Bursa bu üç nadide ve güzel şehir farklı yerlerde ve farklı coğrafyalarda yer alsa da üçü de kültürel benzerlikleri ve ortak tarihi bağları ile birbirine çok benziyor veya ben benzetiyorum. Hepsi aynı kökten dal budak salmış dallar gibi birbirinin tıpkısı, öz be öz kardeş şehirler.
Bu üç şehrin birbirine benzerliği “Serin sulu bulaklardan, yeşil yaprak budaklardan… size selam getirmişem.” Benzeri bir türküye dönüştü âdeta: Özlem var, teşekkür var, bir zamanlar yaşanmış güzelliklerin yürekte bıraktığı izler var. Bursa’ya olan bağım, geçmişten gelen bir selamı taşımak ve bugünle konuşmak imkânı verdi.
Bazıları şehirlerin hafızasının ve ruhunun olduğunu iddia ederler… Bursa benim için Anadolu’ya girişin ve çıkışın ilk eşiği. Bu şehrin taşlarında, sokaklarında, anılarımı buldum.
1980’li yıllar, Türkiye için zor günler ve yıllar. Askeri darbe dönemi… O günkü imkanlar bugünkü gibi gelişmiş değil. Benim için Biga’dan Elazığ’a uzanan aktarmalı meşakkatli yolculukların başladığı yıllar. Bugünkü gibi istediğin otogardan istediğin yere tek otobüs ile gidemezdin. Elazığ’a gitmek için aktarmalı olarak Biga’dan önce Gönen’e Bandırma’ya, oradan Bursa’ya geçilir, sonrada Elazığ’a bilet alıyorduk…
Yaz kış yolculuklar zordur ama o zamanlar da zordu. Kış soğuğunda garaj kahvelerinde saatlerce otobüs beklerken sunulan çayı içmek zorunluluktu. İtiraz edene “Odun kömür yakıyoruz!” denir, kapı dışarı yönlendirilirdi. Oysa Bursa’nın eski garajı başkaydı: ilk çay usulden gelir, ikincisini sen istersen alırdın. O yıllarda kahveyi işleten uzun boylu abimiz kahvede masaya başını koyup sessizce uyumana bile müsaade ederdi. Biletçide “Yeni yetme gurbet insanısınız” deyip indirimli bilet verirdi. Bu ve benzeri tutum ve davranışlar ile kadim şehrin bilgeliği, edep adap görmüş olmanın inceliği kendini hemen belli ediyordu.
O küçücük iyilikler, güzellikler her zaman çevresine değer katar ve yüreklerde bir şehri büyütür. Tıpkı Yaren Leylek gibi…
Zamanla garaj ziyaretimiz ile başlayan bu ilgi ve alaka sonraları şehrin lokantalarına, ardından başka köşelere uzandı. Şehirde kalma süremiz her geçen gün biraz daha arttı. Bu ziyaretler Bursa ile irtibatımızı derinleşti. Gönül bağımız oluştu… Ulu Cami uğrak yerimiz olduğu gibi Osman ve Orhan Gazilerin kabirlerinin olduğu koca çınarlar soluklanmak için gölgeliğimiz oldu…
Bir de serde göçmenlik olunca, Bursa’da Orhan ve Osman Gazi’nin kabirlerinin bulunduğu parktaki çınarlarının altında otururken gözüm Ulu Cami’ye takılır oldu. O zaman kendimi Saraybosna’da Aliya’nın kabrinin de bulunduğu Kovaci Şehitliğinden İsa Bey Camisi’ni seyrederken bulmaya başladım. Ya da Uludağ’dan Bursa’ya bakarken Şumnu’nun taş sokakları zihnimde canlanmaya başladı. Bedenim Bursa’da olsa da “Tayy-i Mekân” misali ruhum Saraybosna’da, Şumnu’da panoramik bir seyahate çıkar oldu.
Bu üç şehir —Bursa, Saraybosna, Şumnu— aynı ana babadan doğmuş ikiz şehirler gibi. Fiziksel benzerlikten öte, duygusal bir izdüşüm bu. Hepsinde aynı ses, aynı insan sıcaklığı, aynı yapılar…
O yüzden bu yazı yalnızca bir selam değil; Yaren Leylek gibi göçün ve geçmişin duygularla harmanlandığı bir teşekkür.
Başta nereden daldım, nasıl toparlayacağımı kestirememiştim ama şimdi fark ediyorum ki: Bursa benim için sadece bir şehir değil—duygularımın ve anılarımın menzili.
Bursa denince aklıma Ulu Camisi, Uludağ’ı, göçlerle zenginleşen kültürü, gençliğimin kalp atışlarını barındıran eski garajı gelir. Ve tabii hep Bursa’nın iyi ve güleç insanları…
Bütün bu duygular Bursa’ya selamı sadece bir yazı değil, bir yolculuk haline getirdi. İçimde yer etmiş nice güzellik, Bursa’da birer hatıraya dönüşmüş—ve her biri yıllarca kıymetli bir iz bırakmış olduğunu hatırladım.
Aynı gönülde de olsa kardeş kardeşi özler mi? Demek özlüyormuş ki, “Merhaba” demek amacıyla yazılan bir başlangıç yazısında Çanakkale’den Saraybosna’dan Şumnu’dan Bursa’ya selam getirme ihtiyacı hissetmişim…
Çanakkale’den Saraybosna’dan Şumnu’dan Bursa’ya selam diye başlayan yazımız birazda Bursa’ya kelam ile harmanlandı. Umarım başlangıç vesilesi ile dile gelen bu satırlar duygularımıza tercüman olmuş meramımızı azda olsa anlatmama vesile olmuştur.
İnşallah bundan sonra zaman zaman haberin kaynağından, merkezinden değil de dilimizin döndüğünce elimizden geldiğince köy kahvesi sohbetleri tadında taşradan önce çıkan haber ve yorumlarla Bursa’nın iyi ve güzel insanlarıyla gönülden selam alışverişimiz devam eder diye umuyorum…
Selam, dua ve sağlıcakla kalın…