Mudanya’da evrensel ozanımız Nazım Hikmet’i Anma Gecesi ‘nde karşılaştım Gülten Kara Ateş ile. Bana Hazan Mevsimi adlı şiir kitabını imzalayarak armağan etme inceliğini gösterdi.
Her mevsimin bir dili vardır. Yaz, neşeyi anlatır; ilkbahar umutla konuşur. Kış sessizdir, sabrı öğretir. Ama hazan… hazan en derin dildir. İçine dönenin, geçmişe bakanın, vedalaşmayı bilenin dilidir.
Yapraklar bir bir toprağa düşerken, insan da kendi geçmişini döker üzerinden. Kırılmış hayaller, yarım kalan sözler, eksik kalan sevgiler… Hepsi birer sarı yaprak olur, rüzgârla savrulur içimizde.
Ama ne gariptir ki, bu dökülüşün içinde bir erinç vardır. Çünkü insan, yitirdiklerini kabullendikçe olgunlaşır; tıpkı ağacın yapraktan arındıkça kışa hazırlanması gibi.
Hazan mevsimi, yitirdiklerimizin yasını tutarken, bizi yeniden doğmaya çağırır. O yüzden bu mevsim, hüzün değil bilgeliktir aslında. Bir dönemin kapandığını, yeni bir yolun başladığını fısıldar.
Ve biz, bir parkta ıslak bir bankın yanından geçerken, bir an durup düşen bir yaprağı izleriz. O anda anlarız ki; hiçbir düşüş sonsuz değildir.
Her sonbahar, bir baharın habercisidir. Hazan mevsimi…
Kalbin usulca susup, ruhun konuştuğu zamandır.
” Sonbahar sanattır,
Öbürleri mevsim” demiş ya Cemal Süreya .
Bu kitabın kapağı da , melankoli, yalnızlık ve içsel yolculuk duygularını oldukça güçlü biçimde yansıtıyor.
Sonbahar tonlarının egemen olduğu kapakta, turuncu ve kahverenginin sıcak ama hüzünlü bir birleşimi var. Yaprakların döküldüğü, sisli bir orman yolunda yalnız yürüyen bir kadın silueti, mevsimin adeta ruhunu somutlaştırıyor. Düşen yapraklar döngünün, yani bitişlerin ve yeni başlangıçların simgesi. Kadının sırtı dönük, yüzü görünmüyor .Bu da okuyucuya gizem, geçmişe özlem ya da içe dönüş duygusu veriyor.
“Hazan Mevsimi” ismi ise zaten başlı başına bir metafor. Türkçede “hazan”, hem sonbahar hem de hüzün anlamına gelir. Bu yönüyle mevsimsel bir değişimi değil, duygusal bir geçişi de çağrıştırır. Yani bu başlık sadece bir zamanı değil, insanın ruhundaki solgunluğu, yorgunluğu ve kabullenişi anlatıyor olabilir.
Kapak ve adın bütünlüğü çok güçlü. Görseldeki yol, “yolculuk” ya da “vedalaşma” temasını çağrıştırıyor; başlıktaki “Hazan Mevsimi” ise bu yolculuğun mevsimini, yani ruh hâlini söylüyor. Bu nedenle, kitap içeriği büyük bir olasılıkla insanın geçmişle, yitiklerle veya değişimle hesaplaşmasını anlatan bir öykü barındırıyor izlenimi veriyor.
Hazan Mevsimi, 104 sayfadan oluşan sevimli bir kitap. İçinde 101 şiir yer almış Şiirler aşk, dostluk, ihanet, kadın, ayrılık ve yalnızlık gibi temaları işlemiş.
Bir kadının iç sesidir belki; suskun ama güçlü… Sevilmenin ağırlığını, aldatılmanın sızısını, dostluğun eksilişini anlatır dizelerinde. Bazen bir yalnızlık gecesidir bu mevsim; bazen de insanın kendine döndüğü bir aynadır.
Her satırda bir kalp sesi vardır:
Bir şiirde, bir kadının sessiz çığlığı…
Bir diğerinde, dostluğun unutulmuş sıcaklığı…
Ve bir başka sayfada, ihanetin soğuk yüzü…
Ama tüm bu kırıklıkların, yalnızlıkların arasında bile bir direniş vardır. Çünkü kadın, kırıldıkça güçlenir. Yalnız kaldıkça kendini duyar. İhaneti tanıdıkça sadakatin değerini anlar. Ve sonunda, kendi içinden yeniden doğar.
Hazan Mevsimi gibi duygusal bir bir şiir kitabının yazarı Gülten Kara Ateş, kendini,
” Adım Gülten Kara, bir Ateş’im ben ” diye tanımlarken iç dünyasındaki tutkulu bir yanmayı anlatıyor. Gülten Kara Ateş için yazmak bir eylem değil, bir yanış biçimi.
Şiirler, Halk yazını geleneğimizi anımsatıyor bana. Şiirler, genelde dörtlüklerle yazılmış. Koşma türünün özelliklerini yansıtıyor. Ara sıra üçlük ve ikiliklerle yazılmış siirlere de rastlanıyor. Genelde 11’li hece ölçüsü kullanılmış. Kimileyin ölçüsü kaçan siirler de görülüyor.
Hazan Mevsimi, bir bitişin değil; bir uyanışın kitabıdır. Yapraklar dökülürken insan da eski acılarını bırakır ardında.
Ve yürür, (tıpkı kapağındaki o siluet gibi )karanlığa değil, kendi ışığına doğru.
Bir emek ürünü bu kitabı okumanızı öneririm.