Ekmek: Hem Nimet Hem Namet… Ama Hep Başköşede

Ahmet Koçak’tan “Nimet ve Namet” Üzerine Duygu Yüklü Kalem: Emeğin, Kıtlığın ve Kutsallığın Simgesi Ekmek
Bursa Vatan Medya Grubu köşe yazarı Ahmet Koçak, bu haftaki yazısında ekmeğin tarihsel, kültürel ve insani değerine ışık tutarak; yalnızca bir gıda değil, bir medeniyet sembolü, bir yaşam hatırası ve aynı zamanda kolektif vicdanın sesi olarak ekmeği anlattı. Koçak’ın “namet ve nimet” kavramları üzerinden kaleme aldığı yazı, ekmeğin tarihsel öneminden üretim sürecine, atasözlerinden israfa kadar birçok açıdan derinlikli bir okuma sunuyor.
Namet ve Nimet: Aynı Kökten, Aynı Saygıyla
Yazının merkezine aldığı iki kavram var:
Namet – Ekmek, buğday, tuz gibi kutsal kabul edilen gıdalar.
Nimet – Yaşam için vazgeçilmez, kutsal sayılan yiyecek-içecekler.
Her iki kelimede de “başköşede yer alan şeyin” ekmek olduğuna dikkat çeken Koçak, “ekmeğin sadece midemizi değil, vicdanımızı da beslediğini” ifade ediyor.
Ekmekle Büyüyen Bir Toplumun Hatıraları
Koçak, ekmeğin yalnızca fiziksel bir besin olmadığını, çocukluğun, kıtlığın, dayanışmanın, köy tandırlarının kokusunun da simgesi olduğunu belirtiyor:
“Bir fırının önünden geçerken, annemizin tandır başında pişirdiği ekmeklerin kokusu sıcak sıcak midemize inişini anımsarız. O koku burnumuzu, yüreğimizi sızlatır.”
Söz Uçar, Atasözü Kalır: Ekmeğin Deyimlerdeki Yeri
Yazar, yazısında ekmeğin kültürel kodlarımıza nasıl işlediğini örneklerle sunuyor. Bazı örnekler:
-
Ekmek parası
-
Ekmeğini taştan çıkarmak
-
Ekmeğini paylaşmak
-
Tuz ekmek hakkı
-
Ekmeğine göz koymak
-
Ekmek elden su gölden
-
Ekmek düşmanı
-
Ne kadar ekmek o kadar köfte
-
Ekmeğini bölüşmek…
Bu ifadeler aracılığıyla “ekmek sadece doyurmaz, öğretir, uyarır, bağ kurar” diyor Koçak.
Tarladan Sofraya: Ekmeğin Yolculuğu
Ahmet Koçak, yazının büyük bir bölümünü, ekmeğin topraktan fırına kadar geçirdiği aşamaların emek ve zamanla nasıl yoğrulduğuna ayırıyor:
-
Tarlaların nadasa bırakılmasından mibzerle ekime
-
Kış soğuğunda toprağın altındaki uykusundan baharda yeşermesine
-
Biçerdöverle biçimden harman yerine taşınıp savrulmasına
-
Un fabrikasında öğütülüp fırında pişmesine kadar…
“Rengi sararan başaklar bilgili insan gibi yere doğru eğilir.”
Koçak, bu cümlesiyle hem doğanın öğreticiliğine hem de tevazuya işaret ediyor.
Ekmeğin Çeşitleri: Lezzet, Gelenek, Emek
Yazının son bölümlerinde Koçak, ekmek çeşitliliğine de yer veriyor:
Buğday ekmeği, tahıl ekmeği, köy ekmeği, bazlama, çörek, çavdar, kepek, haşhaşlı, zeytinli, cevizli, francala, lavaş, tandır, ekşi mayalı, baget ve daha niceleri…
Her bir çeşidin arkasında bir bölge, bir kültür ve bir üretim tarzı olduğuna dikkat çekiyor.
İsraf ve Duyarlılık: “Ekmeği Çöplerde Görmek İnsanlık Dramıdır”
Yazarın en çok vurgu yaptığı konulardan biri de ekmek israfı.
Bayat ekmeklerin çöpe gitmesi yerine tost, tirit, galeta unu, börek, mantı, köfte ve tatlı olarak değerlendirilmesi çağrısını yineliyor.
“Ekmeğini bölüşen bir toplum olmamız ve ekmek başta olmak üzere büyük emeklerle sofralarımıza gelen yiyecekleri israf etmememiz dileğiyle…”
Yazıdan Alınan Temel Mesajlar:
-
Ekmek yalnızca gıda değil, değer ve duyarlılığın simgesidir.
-
Soframıza gelen her ekmek diliminde emek, tarih, doğa ve insan vardır.
-
İsraf edilen her ekmek, vicdanlarda ve gelecek kuşaklarda kayıptır.
-
Ekmek, bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve neyi paylaşmamız gerektiğini hatırlatır.
Ahmet Koçak kimdir?
Bursa Vatan Medya Grubu’nda köşe yazarı olan Koçak, özellikle kırsal kültür, emek, yerel hafıza ve toplumsal değerler üzerine kaleme aldığı yazılarla tanınır. Kendine özgü dili ve tarihsel-toplumsal bağlamları birleştiren üslubuyla geniş bir okur kitlesine sahiptir.
İşte o yazı; ÇÖPTE EKMEK VAR!
Namet: ekmek, buğday, tuz gibi kutsal sayılan nesne.
Nimet: buğday ve benzeri, insan yaşamı için değerli, kutsal olan şeyler, yiyecek içecek, özellikle ekmek.
Her ikisinde de başköşede olan ekmek, insanlığın yerleşik yaşama geçmesinde ve ilerlemesinde büyük paya sahiptir. Ekmek üzerine söylenmiş atasözleri ve deyimlerden birkaçı:
Ekmek parası, ekmek çarpsın, ekmeğini taştan çıkarmak, ekmeğini kazanmak, ekmeği dizinde, ekmeğini paylaşmak, ekmeğini eline almak, tuz ekmek hakkı, ekmek aslanın ağzında, ekmeğine yağ sürmek, ekmeğine göz koymak, ekmek elden su gölden, birinin ekmeğini yemek, ekmeği ile oynamak, ekmek düşmanı, ekmek kapısı, ne kadar ekmek o kadar köfte, ekmeğini yalnız yiyen, yükünü yalnız taşır, ekmek Bedir’in, su Hıdır’ın, yiyin kudurun, için kudurun, Okumuşun ekmeği koynundadır, ekmeğini katığına denk eden aç kalmaz, buğday çok olan evde ölüm az olur, ekmeğini bölüşmek…
Ekmek aynı zamanda bize çocukluğumuzu da anımsatır. Bir fırının önünden geçerken, annemizin tandır başında pişirdiği ekmeklerin kokusu sıcak sıcak midemize indirişimizi anımsatır ve burnumuzu, yüreğimizi sızlatır.
Geçmişte yaşanan kıtlıklar nedeniyle az yetişen buğday; ondan elde edilen ekmek hem nimet hem de namet olarak adlandırılmış. O nedenle eskiler yerde ekmek gördü mü hemen alıp bir duvar üzerine koyar ki kurtlar, kuşlar yesin. Ekmeğe bizdeki kadar saygıyı başka toplumlarda pek göremiyoruz.
İnsanlar için temel besin maddesi olan ekmek sofralarımıza gelene kadar çok emek isteyen bir üründür. Ekmek sofralarımıza hangi emeklerle geliyor bir bakalım:
Köylü geçen yıl nadasa bıraktığı tarlasını güz yağmuru yedikten sonra yumuşayıp kabarınca traktörle veya hayvan gücüyle sürer, alt üst eder. Bir yıl havadan azot alan, üzerindeki çürüyen bitki artıklarıyla gübrelenen üzerindeki toprağı alta getirir ki buğday kökleriyle bu besinleri alsın gelişsin bol ürün versin. Toprak ekime hazır hale geldikten sonra buğday tohumları mibzerle ve ya elle atılarak toprağa gömülür.
Ekim ayında ekilen buğday havalar uygun giderse topraktan yeşil tek yaprak olarak çıkar. Kış boyu karlar, buzlar altında bahara kadar kalır. Yağmur suyuyla yetiştiği için sulama istemez. Kurak geçerse az ürün verir. Günümüzde buğday tarlalarını da sulama olanağı olduğu için yağmur yağmasa da yemeye yetecek kadar buğday çıkar. Sulama olanağı eskiden sık görülen kıtlıkları önlemiştir.
Baharda boy atmaya başlar. Onunla birlikte yabani otlar da büyür. İlaçlanırsa yıllık üründe düşüş olmaz. Temmuz ayına doğru başak verir. Rengi sararan başaklar olgunlaşır ve bilgili insan gibi yere doğru eğilir. Tarlalara biçerdöverler girer buğdayı biçer; tanelerini ve sapını ayırır. Eskiden orakla veya tırpanla biçilirdi. Biçerdöverin girmediği sarp arazilerde hâlâ el emeğiyle biçilir. Harmana getirilip düvenle sürülür, rüzgârla savrularak buğday samanından ayrılır. Bir kısmını gelecek yıl için tohum olarak, bir kısmını kendine ekmek yapmak için ayıran köylü, kalan buğdayı tüccara ve ya TMO’na satarak diğer gereksinimlerini karşılar.
Un fabrikalarında öğütülen buğday un halinde torbalara doldurularak ülkenin her yanına dağıtılır. Fırınlarda hamur haline getirilen un ekmek olma yoluna girer. Fırıncıların mesaisi saat üçte, dörtte başlar. Fırınlarda pişen ekmekler çeşitli taşıtlarla bakkallara, marketlere dağıtılır.
Bin bir emekle köylülerin yetiştirdiği diğer ürünlerden yapılan yemeklerin yanında önemli ve değerli bir besin olan ekmeğin sofralarımıza gelene kadar hangi çabalarla üretildiğini gördük. Çok çeşidi olan ekmeğin birkaç çeşidini de yazayım:
Buğday ekmeği, tahıl ekmeği, sarı buğday ekmeği, köy ekmeği, yufka ekmeği, peksimet ekmeği, bazlama, çörek, çavdar ekmeği, kepek ekmeği, standart beyaz (Türk) ekmeği, ay çekirdekli ekmek, rüşeymi ekmek, haşhaşlı ekmek, zeytinli ekmek, cevizli ekmek, tandır ekmeği, ekşi mayalı ekmek, tuzsuz ekmek, viyana ekmeği, hızlı ekmek, francala, siyah ekmek, baget ekmek, lavaş ekmeği, susamlı ekmek…
Dünyada pek çok ülkede insanlar ekmek bulamadıkları için ölüyor. Ülkemiz bu konuda şanslı ülkeler arasında yer alır. Geçmişte kıtlık zamanları olmuş. Ekmek bulunmazmış. O yıllardan kalma nimet olan ekmeğe namet de diyerek başköşeye oturtmuşlar.
Çok büyük zahmetlerle sofralarımıza gelen ekmeği çöplerde görmek insanı üzüyor. Bayatlayan ekmekten; tost, tirit, galeta unu, yumurtalı ekmek, bayat ekmek böreği, ıslama köfte, ekmek mantısı, bayat ekmek tatlısı, keki yapılarak değerlendirilebilir.
Ekmeğini bölüşen bir toplum olmamız ve ekmek başta olmak üzere büyük emeklerle sofralarımıza gelen yiyecekleri israf etmemiz dilekleriyle…
ahmet.kocak16@hotmail.com.