TÜİK Açıkladı: Geniş Tanımlı İşsizlik %31’e Ulaştı — 12 Milyonun Üzerinde Kişi İşsiz

  • 13 Temmuz 2025
TÜİK Açıkladı: Geniş Tanımlı İşsizlik %31’e Ulaştı — 12 Milyonun Üzerinde Kişi İşsiz

DİSK-AR: Atıl İşgücü Neredeyse Çalışabilir Nüfusun Üçte Birine Denk Geliyor

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 30 Haziran 2025 tarihinde Mayıs ayına ait Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Açıklanan verilere göre, mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı %8,4, geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) oranı ise %31 olarak belirlendi.

TÜİK’in verilerine göre, Mayıs 2025’te dar tanımlı işsiz sayısı 2 milyon 972 bin kişi oldu. DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR) ise, aynı dönemde mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısının 12 milyon 606 bin kişiye ulaştığını açıkladı.


Veli Beysülen (Emekli-Sen): “İşsizlik Oranı Bu Ülkenin Taşıyabileceğinden Çok Daha Fazla”

DİSK’e bağlı Emekli-Sen temsilcisi Veli Beysülen, açıklanan verilerle ilgili yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı:

REKLAM ALANI

“Bu oranlar, Türkiye’de işsizliğin yalnızca niceliksel değil, yapısal bir krize dönüştüğünü gösteriyor. %31 oranındaki geniş tanımlı işsizlik, çalışabilir nüfusun neredeyse üçte birine denk geliyor. Türkiye gibi üretmeye ve çalışmaya ihtiyacı olan bir ülkenin bu oranda bir atıl işgücü yükünü taşıması mümkün değildir.”

Beysülen açıklamasında, TÜİK verilerine göre 0-14 yaş arası çocuk nüfusun %20,9, 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun %10,6 olduğunu, bu iki grubun toplamının dışında kalan çalışabilir nüfus oranının %68,5 olduğunu belirtti. Beysülen’e göre, bu grubun %31’ine iş sağlanamıyor, bu da milyonlarca insanın üretimden dışlanması anlamına geliyor.


“İktidar Çözüm Değil, Sorunun Parçası”

Veli Beysülen, açıklamasının devamında hükümetin bu soruna yaklaşımını da sert şekilde eleştirdi:

“Peki bu insanlara işi kim sağlayacak? Elbette ki devlet ile sermaye sahipleri. Ancak Türkiye’de iktidar, sermaye sahiplerinin çıkarlarını önceleyip, milyonlarca yurttaşı göz ardı ediyor. Şimdi ise bu sistemi çocuk emeği üzerinden devam ettirme çabası içindeler. Bu kabul edilemez.”


İşsizlik Krizi Derinleşiyor: Alternatif Ekonomik Politikalar Gündeme Alınmalı

DİSK-AR’ın açıkladığı geniş tanımlı işsizlik oranı, Türkiye ekonomisinin üretim, istihdam ve sosyal adalet alanlarında ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Emek örgütleri ve sendikalar, bu tabloya karşı kamu yatırımlarının artırılması, istihdam garantili projelerin hayata geçirilmesi ve çalışma yaşamında güvenceli istihdam politikalarının uygulanması gerektiğini vurguluyor.

ÇEKİN ELLERİNİZİ ÇOCUKLARIN ÜSTÜNDEN!

TÜİK, 30 Haziran 2025 tarihinde Mayıs ayı Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarını yayınladı. Yayınlanan sonuçlara göre, Mayıs ayında mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı %8,4 mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranı (âtıl işgücü) ise %31 olarak gerçekleşti. TÜİK’in yayınladığı sonuçlara göre, Mayıs ayında Türkiye’de yaşayan 15 ve üstü yaştaki kişilerde dar tanımlı işsiz sayısı (mevsim etkisinden arındırılmış) 2 milyon 972 bin kişi olurken, TÜİK’in yayınladığı verileri değerlendiren DİSK-AR, tarafından yapılan hesaplamaya göre, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Mayıs 2025’te 12 milyon 606 bin kişi olarak gerçekleşti.

Bu oranlar, Türkiye’de İşsizliğin özellikle geniş tanımlı, atıl işgücünün çalışabilir nüfusun, nerdeyse 1/3’i kadar olduğunu ortaya koyuyor. Bu oranlar Türkiye gibi çalışmaya ve üretmeye ihtiyacı olan bir ülkenin, taşıyabileceği oranın çok çok üstündedir. Zira %20,9 olan 0-14 yaş arası çocuk nüfus ile %10,6 olan 65-yaş ve üstü yaşlı nüfus düştüğünde, çalışabilir nüfusun toplam nüfusa oranı %68,5 bunun çalışabilecek, değer üretebilecek %31’i kendisine iş sağlanamadığı için âtıl durumda iş bekliyor. Peki ona işi kim sağlayacak? Tabii ki devlet ile kapitalist sistem de kapitali (sermaye) elinde tutan iş sahipleri. Ancak gel gör ki Türkiye, sermayesi ile onların her dediğini anında yerine getiren iktidar, milyonlarca işsize iş bulmak yerine, sistemi çocuk emeğinin üzerinden sürdürme hazırlıkları yapıyorlar.

Maalesef bunca işsiz işgücüne iş sağlaması gereken, iktidar ile sermaye eğitim sistemini, okul çağında ki çocukları küçük yaşlarda sanayi de ucuz işgücü olarak kullanacak şekilde yeniden düzenlemenin hazırlıklarını yapıyorlar. Aslında bu ülke de devlet ile sermaye hiçbir zaman gerçek bilimsel eğitim almış, sorgulayan işgücü istemediler. Özellikle AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından bu yana Türkiye de eğitim, içerik olarak, her gün biraz daha bilimsellikten uzaklaştırıldı ve yoksulların alamadıkları lüks tüketime dönüştürüldü.

Nitekim, 2002 yılında iktidar olan AKP, bu amaçla bugüne kadar eğitim sistemi ile defalarca oynadı. Bir başka deyişle, eğitim sistemini yazboz tahtasına çevirdi. Bu süreçte, 8 yıllık kesintisiz eğitimin yerine 4+4+4 diye eğitimin üç kademe halinde verildiği ğzorunlu eğitim sistemini getirdi.

Peki 8 yıllık kesintisizin yerine getirilen 4+4+4 şeklindeki üç kademeli 12 yıllık zorunlu eğitim sistemi neydi derseniz? Bir kere sistemde zorunlu eğitim yaşı 13 olarak belirlendi. Yani 4+4+4 sisteminin ilk iki basamağından sonra okula devam zorunluluğu kaldırıldı. Zira okula başlama yaşı 6 olduğuna göre 4+4 ilk iki kademeyi 8 yılda bitiren bir çocuk 14 yaşından itibaren, devam zorunluluğu olmayan üçüncü kademeye geçmiş olacak. Zaten 4+4+4 sistemi de okula devam zorunluluğu yaşını 13 olarak belirlemiş olduğu için, ailelere çocuklarını uzaktan eğitim veya açık lise gibi uygulamalara yönlendirebilme olanağı sağlanmış oldu. Kısacası örgün eğitimin yerini, yaygın eğitim aldı ve çocuklar ortaokul çağındayken okuldan koptular. Elbette okula devam zorunluluğu olmaması, ekonomik gücü olmayan ailelerin, erkek çocuklarını küçük yaşta sanayi de çalıştırma, gelenek ve din baskısı altındaki muhafazakâr ailelerin ise kız çocuklarını küçük yaşta eğitimden koparmalarına ve hatta evlendirmelerine yol açtı.

Hatırlayacaksınız önceki Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Herkes üniversiteli olmak zorunda değil. Sen ağa ben ağa, bu inekleri kim sağa” diyerek, hükümetin eğitime bakışını gözler önüne sermişti. Elbette bunda şaşıracak bir durum yoktu. Çünkü, Türkiye’de uzun süredir, uygulanan yeni liberal ekonomik programın, ucuz işgücü piyasası oluşturma hedefini, adım adım uygulamaya koyan iktidarın sözcüsü bakan, lafı evelemeden, gevelemeden asıl niyetlerini ortaya koymuştu. Hızını alamayan bakan bey, “okulları, fabrikalara, otellere, lokantalara taşıdık” diyerek sermayeye okul çağında ki çocukları ucuz işgücü olarak kullanma imkanı sağladıklarını açık açık itiraf etmişti.

Geçen eğitim yılının başında kendisi uzun yıllar özel eğitim zincirinde çalışmış, daha  önce özel eğitim kurumları genel müdürlüğü yapmış, özel okullara teşvik adı altında, kamu kaynaklarının aktarılması, özel okulların sayısının artırılması gibi alanlarda oldukça etkili olmuş bir isim olan, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Ömer Faruk Yelkenci, Parasız, zorunlu eğitim süresinin kısaltılması ile ilgili  “4+4+4’ü değiştireceğiz” demek suretiyle, çocukların daha küçük yaşta sanayi de çalışmalarının önünü açma hazırlıklarını yaptıklarını ilan etmişti. Zira Yelkenci şu anda Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu üyesi ve bu kurul, eğitim alanında en üst karar mercii.

Bakan yardımcısının bu açıklamasıyla birlikte, eğitim alanında faaliyet yürüten, iktidara yakın birçok sözde sivil toplum örgütü ve vakıf, parasız eğitimin süresinin kısaltılması yönünde çalışmalar yaparak, raporlar hazırlamaya başladılar. İktidarın yan kuruluşu sözde sivil toplum örgütleri çalışma yapar da adı Müstakil olan ancak asıl işlevi, iktidarın işveren kolu olan, insanları ilkel koşullarda çalıştıran işverenlerin örgütlü oldukları Müştakil İşadamları Derneği (MÜSİAD) durur mu? elbette durmaz. Nitekim bir süre önce  MÜSİAD Başkanı Burhan Özdemir, “Liseler daha kısa sürmeli çünkü sanayi eleman bulamıyor.” dedi. Yani 12 milyondan fazla çalışabilir insanın olduğu ülke de işverenler eleman bulamıyorlarmış. Tabii ki onların bulamadıkları eleman değil, kendilerine itaat edecek elemandır. İlginçtir, MÜSİAD’ın açıklamasından sonra, birkaç gün önce bu sefer iktidarın Memur Kolu Memur Sen’e bağlı Eğitim Bir Sen eğitim süresi kısaltılmalı diyerek saha araştırması sonuçlarını yayınladı.

Kırıkkale’de imzalanan sektör içi okul protokolünün ardından, Koç grubu şirketi Ford Otosan’la Kocaeli bölgesinde hayata geçirilmek üzere, sektöre entegre dört yeni meslek lisesi açılması için protokol imzalandı. Gördüğünüz gibi iktidar, dini çevreler ve sermaye el ele zorunlu parasız eğitimin süresini kısaltmak için harıl harıl çalışıyorlar. Amaç ne? Sanayinin işgücü ihtiyacını karşılamak.

Halbuki yazının girişine aldığım, resmi  kurum TÜİK’in verilerine göre bu ülkenin çalışabilir insan kaynağının yaklaşık 1/3’i işsiz. Bu işsizleri niye çalıştırmıyor sermaye ya da iktidar neden işverenleri, bu işsizleri istihdam etme konusunda ikna etmek yerine, çocukları küçük yaşta işgücü piyasasına katmaya çalışıyor. Çünkü çocuk işçi meslek öğrenmenin yanı sıra öğrenci olmanın verdiği mecburiyetle, çalışmak zorunda olan ve yaşı itibariyle, kendisini çalıştıran işverenlere itaat etmek zorunda hisseden işçidir.

Peki parasız eğitim süresinin kısaltılmasının kaybedeni kim, kazananı kim olacak? Kuşku yok ki, yoksulluğun bu denli arttığı günlerde bu uygulamanın kaybedeni, parasız eğitim hakkı ellerinden alınan yoksul çocukları olacak. Zira devlet liseleri çocuk işçi bulma kurumlarına dönüşecek ve lise eğitimi ancak özel okullardan parayla satın alınan istisnai eğitim haline dönüşecek. Böylece yıldan yıla artan eğitim harcamalarını karşılayamayan daha çok yoksul aile, çocuğuna lise eğitimi alamayacak ve kaybedecektir. Elbette bu sistemin kazananları ise bugün koro halinde uzun gördükleri zorunlu parasız eğitim süresini kısaltmak ve çocukları ucuz hatta bedava iş gücü olarak kullanmak için çırpınan sermaye, çocuğuna iyi bir eğitim almak isteyen insanların, imkanlarını zorlamaları ve çocuklarını eğitim kalitesi düşmüş devlet okullarından alarak, özel okullara vermek zorunda kalan ailelerden para kazanacak özel okul patronları ile şirketleşmiş Cemaat tarikat gibi yapılar bu sistemin mutlak kazananları olacaktır.

Kuşkusuz işveren örgütlerinin bunu istemeleri ve büyük sermaye gruplarının, sanayi bölgelerinde meslek okulu yapmak için, bakanlıkla protokol imzalamaları hayır severliklerinden değil. Bakanlık mesleki eğitim merkezlerine kayıtlı yüzbinlerce yoksul aile çocuğunu, bedava iş gücü olarak işletmelerin hizmetine sunuyor. Bedava demem boşuna değil. Zira 5 Ocak 2022 tarihli Resmî Gazetede, yayınlanan Cumhurbaşkanı kararı ile mesleki eğitim adı altında çalıştırılan öğrencilere ödenecek ücret, 5 yıl boyunca işsizlik sigortası fonundan ödenecek. Böylece çocukları meslekleri dışında ki angarya işlerde çalıştıran ve emeğini sömüren işverenler, onların ücretlerinin işçilerin parasının biriktiği İşsizlik Sigortası Fonundan ödenmesi ile ödüllendirildiler.

Halbuki eğitimin, hak olmaktan çıkarılması ve tamamen paralı hale getirilmesi devletin, tüm yurttaşlarının parasız ve eşit olarak almalarını sağlamaması, anayasal temel yükümlüklerinden birini yerine getirmemesidir. Dolayısıyla parasız zorunlu eğitim veren devlet okullarının yerine, fabrika-okul, sanayi-cami-okul modelinin getirilmesi anayasa ihlalidir. Hele hele milyonlarca yurttaşı, işsiz iş bekleyen Türkiye gibi bir ülke de işgücü eksikliği varmış gibi gelecek kuşakların eğitimden yoksun bırakılmasının asıl hedefi, eğitimsiz, verilene razı itaatkar kuşaklar yetiştirmektir. Eğitimin bu hedefe ulaşmak üzere, düzenlenmesine karşı topyekun mücadele etmekten ve çekin ellerinizi çocukların üstünden diye haykırmaktan başka çıkar yol yok!

Veli Beysülen

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ