İnsanın Derin Arayışı: Huzur

Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı – Bursa’nın Düşünen Kalemi Bahri PALAS’tan
Bahri Palas, insanoğlunun en kadim ve en kıymetli arayışını kelimelere döküyor: Huzur. Yaş ilerledikçe, özellikle elli yaşı aşınca; hayatın, paranın, şöhretin, makamın ve kalabalıkların anlamı silikleşiyor. Geride sadece içsel bir dinginlik arayışı kalıyor.
“İnsan huzuru arıyor, gönlünün ta en uzak, en karanlık kıyı ve köşesinde” diyen Palas, yaşanan hayal kırıklıklarının, tüketilen ömrün ve bir türlü doymayan beklentilerin ardından gelen içsel bir boşluğa dikkat çekiyor.
Büyükşehir trafiğinin gürültüsünden kaçmak, kuş sesleriyle uyanmak, entrikaların olmadığı bir ortamda sevdiğiyle sade bir kahve içmek… İşte insanın özlemi bu. Ne bir banka cüzdanında, ne de gösterişli salonlarda saklı.
“Parayla bulur zannediyor huzuru, çok ama çok yanlış bir sürü düşünceyle…”
diye yazıyor Palas, ve ekliyor:
“Aradığı huzuru hiçbir zaman bulamaz, hakikat ehli bir gönüle giremeyince.”
Yani gerçek huzur; para değil, hakikatle temas etmekte, gönül inceliğinde, sadeliğin şerefinde saklı. Bahri Palas’ın satırları, okura sadece bir yazı değil, içsel bir yüzleşme daveti sunuyor.
İşte o yazı;
İnsan huzuru arıyor, hep kendini dinliyor hele hele yaş elliyi geçmişse.
Paranın, maddiyatın hiçbir önemi yok, gönle yaşlanma korkusu düşmüşse
Kuş sesleriyle uyanmak istiyor trafiğin gürültüsünden çok uzakta bir yerde
Sevdiği kişiyle oturup kahve içmek diliyor, her türlü entrikaların ötesinde
İnsan huzuru arıyor, gönlünün ta en uzak, en karanlık kıyı ve köşesinde
Parayla bulur zannediyor huzuru, çok ama çok yanlış bir sürü düşünceyle
Parayla bulamadığını görünce, aramaya devam eder bir dost sohbetinde
Aradığı huzuru hiçbir zaman bulamaz hakikat ehli bir gönüle giremeyince
Bahri PALAS
Ne demek hakikat ehli bir gönle giremeyince. Hemen kestirip atmak yok. Tamam şairlik tarafımız var. Var ama yazdığımız bir yazı, yazdığımız bir şiir bir ayete , bir hadise yada bir hakikate dayanmıyorsa o yazı , o şiir boş bir lakırtıdan öteye gitmez.
Hani ağşığın biri ne güzel bir söz söylemiş.
‘’Muhammed’den muhabbet oldu hâsıl
Ya! Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl ‘’
Evet söylenen kelam bize Cenabı hakkı yada Peygamber Efendimizi hatırlatmıyorsa, bizi bir düşünceye koyup ayrılık acısıyla burnumuzun kemiğini sızlatmıyorsa. Henüz gerçek aşk oluşmamış demektir. Gerçek kemalattan daha çok uzakız o vakit.
Ben size bu yazımda gerçek huzuru ve bu huzuru nasıl bulacağımızı anlatacağım. Öyle bedava yok.
Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin dergahına köyün en zengini sohbet dinlemek için sohbet olduğu akşamlar gelirmiş. Sohbeti çok dikkatle dinler ve evine giderken Hazrete dermiş ki ;
Ya Pir dervişlerine söyle gelsinler benim meşelikten biraz meşe kessinler. ‘’ Yemeklerini pişirsinler, Yattıkları odaları ısıtsınlar.’’
Hazret de bu söze karşı bu zengin adama ;
Evladım Meşe ile değil neşe ile gel meclisimize diye buyururlarmış. Ama adamcağız bu sözün ağırlığını kendi fukara gönlünde tartamaz her sohbete geldiğinde yine aynı kelamı edermiş.
Ya Pir dervişlerine söyle gelsinler benim meşelikten biraz meşe kessinler. ‘’ Yemeklerini pişirsinler, Yattıkları odaları ısıtsınlar.’’
Kendi belki çok zengin ama bir hakikat ereninin sözünü işitemeyecek kadar da gönül yoksulu.
Bir gün bu adamın evi barkı bağı, bahçesi ,tarlası ve bütün meşelikleri yanar ve hiçbir şeyi kalmaz. Fakir olur, yangından sonra . Halkta zengine ihtimam gösterir. Fakire iltifat olmaz.
Ağam paşam diyenler demez olur. El pençe duranlar umursamaz olur. Kısaca köyde hiçbir itibarı kalmaz. Havamın itibarı zengin kişiyedir. Bu böyle gelmiş böyle de gider.
Bakar ağa kimse artık itibar etmiyor bu diyarı terk etmeye niyet eder ve bir sabah hava aydınlanmadan düşer yola.
Bir akarsuyun başında elini yüzünü yıkayıp dinlenmek ve abdestini alıp namazını kılmak için durur biraz. Elini yüzünü bir hakkın güzelce yıkar, abdestini alır öğle namazını eda eder . Tam dua edip kalkıp oradan gidecekken Bir ağlama sesi işitir. O tarafa kulak verir . Evet bir kız çocuğu ağlama sesi kendisine doğru yaklaşmaktadır. Seslenir oturduğu yerden. Kızım bi gel bakalım. Niye ağlıyorsun sen diye sorar.
Küçük kız ağlamaklı bir ses tonuyla efendim. Benim babam üvey. Beni buraya suya gönderdi. Bu testiyide elime tutuşturdu. Sakın kırma şayet kırarsan seni döverim dedi.. Efendim buraya gelirken testi elimden kaydı, düştü ve kırıldı. İşte bu yüzden ağlıyorum. Şimdi ben üvey babama ne diyeceğim. Ben nasıl eve gireceğim dövecek beni diye ağlıyorum.
Adam kızı dinledikten sonra elini cebine atarak iki, üç akçe para çıkarıp kıza uzatır. Al bu paraları babana ver yeni bir su testisi alsın seni dövmesin der.
Kız çocuğu büyük bir mutluluk ile geldiği istikamete doğru koşmaya başalar ve gözden kaybolur. Kızın koşarak gözden kaybolması ile birlikte adamın gönlü öylesine bir hoşnut olur ki daha önce hiç böyle bir duygu yaşamamıştır.
Gönlünün derinliklerinde gerçek mutluluğu gerçek neşeyi bulmuştur o an. Daha önce hiç yaşamadığı bir duygu bu ve anlar o anda Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin :
‘’ Meşeyle değil, neşeyle gel ‘’ sözünü , o an.
Değerli dostlarım Allahın rızasını kazanmak , onu memnun etmek için yaptığımız en ufak iyilik bizlere çok büyük gönül sükûneti, iç huzuru olarak geri döner.
Yoksa parayla pulla, çulla mutluluk olmaz.
Şimdilik yazacaklarım bu kadar. Tekrar görüşmek üzere.