İKLİM KANUNU: GÖRMEDİĞİMİZ BÜYÜK RESİM Mİ, KÜRESEL BİR OYUN MU?
Ülkemizin 2053 sıfır emisyon hedefine ulaşma iddiasıyla Meclisimizden geçen İklim Kanunu, 242 evet oyuna karşılık 140 hayır oyuyla kabul edildi. Ancak bu kanun, sadece bir çevresel düzenleme olmaktan öte, ardında derin tartışmaları ve endişeleri de beraberinde getiriyor.
Paris İklim Anlaşması’nın detaylarına inildiğinde, kimi çevreler asıl gayenin küresel güçlerin tüm ülkelerin tarımına, hayvancılığına, gıda üretimine, su kaynaklarına ve sanayisine doğrudan müdahale edebilmesi olduğunu savunuyor. Bu iddia, anlaşmaya taraf olan ülkelere bakıldığında daha da dikkat çekici hale geliyor: İmzacıların neredeyse tamamı gelişmekte olan ülkelerden oluşurken, dünyanın en büyük karbon salınımına neden olan ABD, Rusya, Hindistan ve Çin gibi gelişmiş ülkeler anlaşmadan ya çekilmiş ya da taraf olmamış durumda.
Türkiye, karbon salınımı konusunda üst sıralarda yer almazken, bu kanunun neden Meclis’te bu kadar aceleyle kabul edildiği sorusu, akıllarda ciddi soru işaretleri bırakıyor. Zaten ekonomik zorluklarla boğuşan ülkemizin, gıda üretiminden su kaynaklarına kadar pek çok alanda dış müdahaleye açık hale gelmesi ne kadar doğrudur? Görünen o ki, bu anlaşma, küresel güçlerin ince hesaplanmış bir oyunundan başka bir şey değil.
Yeni geçen bu kanunla birlikte, “karbon ayak izi vergisi” gibi isimler altında vatandaşa yeni vergiler yüklenmesinin yolu açılıyor. Bu durum, hükümetin borç ve vergi odaklı ekonomi sistemine yeni kaynaklar oluşturmaktan öteye geçmeyecektir. Toplumun daha önce sosyal medya yoluyla bu kanunun olumsuz yönlerini defalarca dile getirerek bir kez Meclis gündeminden düşürdüğü halde, yeniden gündeme getirilip kanunlaşmasını sağlamak, yetkili organların toplumsal tepkileri ne denli göz ardı ettiğini açıkça gösteriyor.
Yeniden Refah Partisi olarak, Meclis’te bulunan milletvekillerimiz aracılığıyla bu kanuna “hayır” oyu verdiğimizi bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Hükümetimizi, toplumsal tepkilere daha fazla kulak vermeye ve İklim Değişikliği Kanunu gibi stratejik bir konuda yapılan bu yanlıştan geri dönmeye davet ediyoruz. Geleceğimizi ipotek altına alacak adımlar yerine, milli menfaatlerimizi önceleyen politikalar izlemeliyiz.
ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ