Zirvede Haber

BUNALIM, BEKA İÇİN TEHLİKELİ, RİSK, TEHDİT…. 103 AMİRAL ADALET ÖNÜNDE…

BUNALIM, BEKA İÇİN TEHLİKELİ, RİSK, TEHDİT…. 103 AMİRAL ADALET ÖNÜNDE…

“Bildiri dış mihraklı görünümü veriyor, çünkü MÖNTRÖ Sözleşmesi ve Kanal İstanbul Türk halkının gündemi değil, UKRAYNA sebebi ile ABD ve AB nin gündemi, Şentop a bir gazetecinin sorusuna verdiği cevaptan Möntrö sözleşmesinin iptali çıkarımını yapmak iyi niyetli değil, Şentop bilakis aksini söylüyor.” Bursa’nın yakından tanıdığı Avukat Cüneyt Bülent Şeker; 103 Amiralin yazdığı bildiri nedeni ile Bursa Adliyesi Başsavcılığına giderek suç duyurusunda bulundu. Dilekçenin tam metni gazetemizin Yazı İşleri Müdürlüğü’ne ulaştı.

Dilekçede;

ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA

Gönderilmek Üzere

BURSA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA

ŞİKÂYET EDEN          : Cüneyt Bülent ŞEKER

ŞÜPHELİLER            : 1. E. Amiral Ergun MENGİ, 2. E. Amiral Alaettin SEVİM, 3. E. Amiral Nazif ÖZDAĞDEVİREN, 4. E. Amiral Işık BİREN, 5. E. Amiral Ahmet ŞENOL, 6. E. Amiral Hasan HOŞGİT, 7. E. Amiral Vedat ERSİN, 8. E. Amiral Metin AÇIMUZ, 9. E. Amiral Atilla KEZEK, 10.E. Amiral Nurhan KAHYAOĞLU, 11.E.Amiral Önder ÇELEBİ, 12.E.Amiral Metin POYRAZLA, 13.E.Amiral Mücahit ŞİŞLİOĞLU, 14.E.Amiral Engin BAYKAL, 15.E.Amiral Hüseyin ÇİFTÇİ, 16.E.Amiral Atilla KIYAT, 17.E.Amiral Vehbi ALPMAN, 18.E.Amiral Celal PARLAKOĞLU, 19.E.Amiral Mustafa Ekmel ÖZDENGİL, 20.E.Amiral Serdar DÜLGER, 21.E.Amiral Abdullah METE, 22.E.Amiral Ertan DEMİRTAŞ, 23.E Amiral Orhun ÖZDEMİR, 24.E.Amiral Ersin GÜLER, 25.E.Amiral Nadir KINAY, 26.E.Amiral Hüseyin HOŞGİT, 27.E Amiral İlker GÜVEN, 28.E.Amiral Baha EREN, 29.E.Amiral Abdullah GAVREMOĞLU, 30.E.Amiral Şükrü BOZOĞLU, 31.E.Amiral Hakan ERCAN, 32.E.Amiral Mesut ÖZEL, 33.E.Amiral Taner EZGÜ, 34.E.Amiral İbrahim AKIN, 35.E.Amiral Ömer AKDAĞLI, 36.E.Amiral Mehmet OTUZBİROĞLU, 37.E.Amiral Taner BALKIŞ, 38.E.Amiral İzzet ARTUNÇ, 39.E.Amiral Hakan ERAYDIN, 40.E.Amiral Mehmet Ali ÇINAR, 41.E.Amiral Deniz DAĞLILAR, 42.E.Amiral Yalçın ERTUNA, 43.E.Amiral Türker ERTÜRK, 44.E.Amiral Aydın CANEL, 45.E.Amiral Sami ÖRGÜÇ, 46.E.Amiral Yalçın KAVUKÇUOĞL, 47.E.Amiral Nazım ÇUBUKÇU, 48.E.Amiral Ahmet AKSOY, 49.E.Amiral Can ERENOĞLU,50.E.Amiral Doğan HACİPOĞLU, 51.E.Amiral Abdullah AKGÜL, 52.E.Amiral Aziz ÖZTÜRK, 53.E.Amiral A.Serdar AKINSEL, 54.E.Amiral Mustafa İPTEŞ, 55.E.Amiral Caner BENER, 56.E.Amiral Nejat BERKSUN, 57.E.Amiral Kadir SAĞDIÇ, 58.E.Amiral Tayfun TANSAN, 59.E.Amiral İskender YILDIRIM, 60.E.Amiral Ali Yüksel ÖNEL, 61.E.Amiral Uğur YİĞİT, 62.E.Amiral Mustafa ÖZBEY, 63.E.Amiral Cem GÜRDENİZ, 64.E.Amiral Bülent BOSTANOĞLU, 65.E.Amiral Murat BİLGEL, 66.E.Amiral Cengiz ALPÖZÜ, 67.E.Amiral Serdar Okan KIRÇİÇEK, 68.E.Amiral Tufan MİMİR , 69.E.Amiral Turgut TUFAN, 70.E.Amiral Turhan ÖZER, 71.E.Amiral Alper TEZEREN, 72.E.Amiral Mustafa ÜLTANUR, 73.E.Amiral Ruhsar SÜMER, 74.E.Amiral Cemal ÜREN, 75.E.Amiral Gündüz Alp DEMİRUS, 76.E.Amiral Deniz CORA, 77.E.Amiral Gürkan İNAN. 78.E.Amiral Atilla TONGUÇ, 79.E.Amiral Mustafa KARASABUN, 80.E.Amiral Erol YÜKSEL, 81.E.Amiral Özbek GÜRGÜN, 82.E.Amiral Bülent OLCAY, 83.E.Amiral Nejat GÜLDİKEN, 84.E.Amiral Turgay ERDAĞ, 85.E.Amiral İsmail TAYLAN, 86.E.Amiral Aydın GÜRÜL, 87.E.Amiral Raif NALDEMİR, 88.E.Amiral Numan ALANSAL, 89.E.Amiral Tanzar DİNÇER, 90.E.Amiral Erol ADAYENER, 91.E.Amiral Haluk Sayın, 92.E.Amiral Ferhat FERHANOĞLU, 93.E.Amiral Mehmet Ali ÖZGÜVEN, 94.E.Amiral Ali Sadi ÜNSAL, 95.E.Amiral Doğan DENİZMEN, 96.E.Amiral Taner AKKAYA, 97.E.Amiral Necati KURT, 98.E.Amiral Tayfun URAZ, 99.E.Amiral Engin HEPER, 100.E. Amiral Hayati Bilgiç, 101.E. Amiral Hasan Nihat DOĞAN, 102.E. Amiral Ömer Bayram ÇETİN, 103.E.Amiral Mithat Kemal ALGÜL.
Şikayetim yukarıda arz ettiğim bildiriye imza atan şahıslardan, bahse konu
bildiri yazısını hazırlayan ve bu bildiriyi organize edenler hakkındadır.

SUÇ KONUSU            : TCK. Md. 122, 123, 213, 216 ve Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik ve

Aşağılama/ Halk arasında korku, panik yaratmak/ Tehdit-hakaret

seçim ile iş başına gelmiş hükümeti tehdit/

Devlete ve Hükûmete karşı halkı kışkırtmak ve Sayın Savcılığın Takdir

edeceği sair ilgili suçların İHBAR ve ŞİKAYET edilmesi hakkındadır.

SUÇ TARİHİ               : 04.04.2021

AÇIKLAMALAR         : Şüpheliler yayımladıkları bildiri aşağıda arz ettiğim sebepler ile halk arasında bir darbe olacağı görüntüsü ve demokrasi ve ekonominin geleceği hakkında endişe duymasına sebebiyet vermiş olup, halk arasında kaplaşmalara sebep olmuştur, şahsımı da bu sebep ile tedirgin etmiş, geçmişte bir çok darbeye de şahit olduğumdan, aynı darbe dilini kullanan bu bildiri sebebi ile psikolojim sıkıntıya girmiş, geceleri uyuyamaz hale gelmiş bulunmaktayım. İlgili bildirinin neden bu şikâyet davasına konu ettiğimi bildiriyi kısım kısım inceleyerek makamınıza arz ediyorum:

BİLİDİRİ: 1) Yüce Türk Milletine,

İNCELEMESİ: 1-) Bu hitap bu güne kadar yapılan demokrasiye yönelik tüm askeri muhtıra ve bildirilerde kullanılmıştır. Cumhurbaşkanlığına, TBMM ne, ilgili makamlara veya bakanlığa hitap eden bir dilekçe şüphesiz aynı etkiyi oluşturmaz idi.

2-) Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

2-) TBMM Başkanı Şentop’un bir gazetecinin; “Cumhurbaşkanı ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekildim, Montrö’yü tanımıyorum, feshettim’ diyebilir mi?” sorusuna, “Yapabilir. Ancak mümkün ile muhtemel arasında fark var. Yeterli miktar yoğurt bulursanız, Marmara Denizi’ni de ayran yapmak mümkündür” şeklinde yanıt vermesini Möntrö sözleşmesinin iptali çıkarımı yapmak iyi niyetli değildir. Halbuki Şentop un da cevabı; “ Teoride mümkün, ancak imkansıza yakın” anlamı taşımaktadır. Asıl amirallerin bu bildirisi ile Möntrö sözleşmesi kamuoyunda tartışmaya açılmıştır, belki de asıl amaç da bu dur.

Ayrıca burada İstanbul Sözleşmesine de bir atıf vardır, yakın zamanda başka iptal edilen sözleşme de olmadığından, burayı; “sen İstanbul sözleşmesini iptal ettin, başka anlaşmalarda iptal edersen, global çıkanlara aykırı davranır isen, ülkende endişe duyulacak olaylar meydana gelir.” şeklinde anlamak mümkündür.

3-) Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz

3-) Bence asıl bu bildiriyi ile “ Möntrö sözleşmesini” tartışmaya açan bildiride imza atan 103 amiraldir.

Eğer Möntrö nün iptal edilmesini Mustafa Şentop un sorulan soruya cevabından çıkarılmış ise; bu gayet kötü niyetli bir çıkarımdır, bu soru gazeteci tarafından kasıtlı olarak, bu bildiriye zemin hazırlamak için sorulmuş veya sordurulmuş da olabilir…

Kanal İstanbul ise; ben hükümetin Ülkeye gelir elde etmek üzere yaptığı bir proje olduğunu biliniyor, kanal İstanbul ile geçen gemilerden ücret alınacak, ülkeye gelir sağlanacaktır, bilindiği Möntrö sözleşmesine göre geçiş için bir ücret alamıyoruz ve klavuz ve römork alınması dahi geçen yabancı ülke gemisinin isteğine bağlı. Hatırlanır ise geçmişte de yabancı gemilerin kılavuz almaması sebebi ile büyük kazalar olmuştu, boğaza petrol yayılmıştı, ne yazı ki, kıyılarınız tehlike içinde olmasına karşın, Möntrö deki aleyhimize maddeler sebebi ile yabancı gemileri Türk kılavuz almaya dahi zorlayamıyoruz… Bu gün ise boğazdan geçen gemi sayısı Möntrö sözleşmesinin imzalandığı zaman dan kat kat fazladır.

Ayrıca Möntrö Sözleşmesini incelediğinizde yapıldığı zamanda için bir diplomasi zaferi olsa da, Osmanlının yenik çıktığı birinci dünya savaşı sonrasında verdiğimiz kurtuluş savaşı sonucu imzalandığından Türkiye ye boğazlar üzerinde mutlak bir hakimiyet vermediği de bir gerçektir, örneğin bu sözleşmeye göre; Tarafların imzacı hakim devletler 5 yılda bir maddelerde değişiklik önerebilecekleri gibi, 20 yıldan sonra imzacılardan birisini talebi ile (2 yıl sonrası için) sözleşmenin iptal olabileceği ve onun haricinde Türkiye nin adeta hakim devletler adına boğazların müdürlüğünü yaptığı, ancak bu sözleşmenin boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği asla Türkiye ye vermediği, hele mali konularda Türkiye nin tamamen zararına bir sözleşme olduğu da açıktır.

Dolayısı imzalandığı gün ve şartlarda büyük bir başarı olsa da, bugün için Möntrö sözleşmesini körü körüne Türkiye Cumhuriyetine diretmek istemek vatanseverlik değil, aksine sözleşmenin devamında çıkarı olan dış ülkelerin çıkarını savunmak anlamına gelebilir.

Tabi bu demek değil dir ki mali kayıplar uğruna, bu sözleşme fesih edilebilir, ilgili dengeler bozulabilir ve kolayca daha taraflar masaya çağrılabilir, şüphesiz böyle bir durumda her ülke kendisini daha çok kayırmak istiyecektir, Türkiye de bunu ister, ama bu tüm dünya ülkelerine boyun eğdirebilecek bir güce sahip iseniz mümkündür, aksi takdirde taşların yerinden oynatılmasının zarar vereceğini Devleti yönetenler de bilir, Meclis Başkanının anlatımı da bu yöndedir, durup dururken cahil çocuğa akıl veriyormuş gibi, Möntrönün zamansız gündeme getirilmesi, kamuoyunun tartışmasına açılması iyi niyetli bir tavır olarak değerlendirilemez.

4-) Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir.

4-) Bu cümleden benim anladığım; FÖTÖ saldırılarının sorumlusu Hükümet olduğu iması var, bu metin genel itibarı ile hükümeti Türk milletine şikayet eden ve Türk milletini kendi arkasında olmasını arzusunu dile getiren bir itham metnidir, çünkü FETÖ saldırıları yeni olmamıştır, Hükümet ise hataları olmak ile birlikte FETÖ ile yargı anlamında mücadele eden tek Cumhuriyet hükümettir. Tabi Balyoz davalarında uğranılan haksızlıklara ve bundaki hükümetin sorumluluğuna da gönderme vardır.

Ayrıca bundan kasıt bu bildiriden kısa süre önce basına servis edilen özelinde cübbeli ve takkeli Mehmet Sarı nın fotosu ise, (ki ben bu fotoların bildiriye dayanak olması için kasıtlı olarak servis edildiğini düşünüyorum) bu da bir 28 Şubat göndermesi olarak değerlendirilmelidir. Bu gün camilerde vakit ve Cuma namazında üniforması ile namaz kılan birçok asker ve polis görmekteyiz. Cübbe, takke, sarık İslam Peygamberinin sünnetidir, ülkemizde özellikle yaşlı insanlar daha sevap olur düşüncesi ile bunları ibadet esnasında giymektedir, bu amiralde görev başında değil, özel hayatında cübbe ve takke takmıştır, eğer bu amiralin bir tarikat veya cemaate ile ilgisi var ise, bu tarikat ve cemaatin de bir terör veya suç örgütü olup olmadığı dikkate alınmalıdır, tek başına bir guruplaşmanın adına tarikat veya cemaat denmesi onu suç örgütü, oraya gelip giden insanları da suçlu haline getirmez, bu gün Bektaşilik de bir Tarikat dır, Hiristiyan -Yahudi cemaat ve tarikatlar da vardır, bunlarda takke ve cübbe giymektedir, bunun yanı sıra geniş anlamda bakar isek ADD gibi her dernek de bir cemaattir. Bu 103 Amiral bildirisini Fikir ve düşünce hürriyeti içinde değerlendirenler ne yazık ki, din vicdan hürriyeti konusunda aynı esneklik ve hassasiyete sahip değildir, bu çelişki ülkemiz insanlarının birliği ve bütünlüğü önündeki en önemli engellerden birisidir.

5-) Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir. Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.

5-) İşte bu metinde asıl tedirgin edici, can alıcı bölüm burasıdır; çünkü TÜM VARLIĞIMIZLA karşı çıkmak demek; “can ile baş ile, hayatım pahasına” anlamına da gelir, “ben bu yolda ölmeye hazırım” demektir, örneğin andımızda aynı kelime geçmektedir, andın sonunda; “ varlığım Türk varlığına armağan olsun” demektedir, bu; “Ülkem için şehit olamaya da hazırım” demektir.

AKSİ HALDEile başlayan cümle ise, çok nazik ve dikkatli bir şekilde kaleme alınmış olsa da; AÇIK BİR TEHDİT dir. Atatürkçülük çizgisinin dışına çıkıldığını belirttikten hemen sonra, AKSİ HALDE deyip tarih vurgusu yapılması ESKİ DARBELERE ATIF YAPMAK ANLAMINA GELMEKTEDİR… Çünkü Cumhuriyet tarihinde ordu tarafından yapılan her darbede Atatürkçülüğe bir atıf vardır, bu özellikle 28 Şubatı çok hatırlatmaktadır. bunu ne kadar yumuşatırsanız yumuşatın başka türlü anlamakta mümkün değildir, zaten devamındaki “ BUNALIM, BEKA İÇİN TEHLİKELİ, RİSK, TEHDİT” kelimeleri de bu düşüncemi desteklemektedir, şüphesiz kutsal dini duyguları bir çıkar veya siyaset malzemesi yapmak ne kadar çirkin ise, ülkemizin kurucusu büyük Atatürk ü de, her darbe ve bildiride malzeme olarak kullanmak o derece çirkin bir davranıştır. Metin gerçekten zekice hazırlanmış ve hukuki soruşturmalardan sıyrılmak için kelimeler özenle seçilmiştir, yinede bu bildirinin muhatabı bu metinden anlayacağını net bir şekilde de anlayabilmektedir.

Sıradan insanlar tarafından veya sıradan bir insana hitaben söylendiği zaman tehdit içermeyeceği düşünülen bu metin, darbe geleneği ve muhtıra dili kullanılarak 103 Amiral tarafından hükümet hedef alınarak söylendiğinde bir tehdit haline gelmektedir, ne söylendiği kadar kimin söylediği, kime söylendiği de önemlidir. Bir metnin ne amaçla yapıldığından daha da önemli olan, ondan ne anlaşıldığıdır, hayatları strateji planlamak ile geçen bu üst düzey amirallerin yaptıklarının ne anlama geldiğini kavrayamadıkları düşünülemez…

6-) Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.”

6-) Bu ifade; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personeli Atatürk İlke ve Devrimleri doğrultusunda yetiştirilmiyor, bu böyle devam ederse biz aktif görevdeki personel ile birlikte gerekli direnişi, tepkiyi göstereceğiz, anlamına gelmektedir… Tabi bu yanında olma nasıl gerçekleşir, bunu da hayal gücüne ve darbeler tarihe bırakıyorlar. Bu konunun Deniz kuvvetlerine alınacak personelin siyasi ve dini görüşü ile ilgili olduğu açıktır, bu konuda etkili olmak için yetkinin bu amirallere veya onların etkili olduğu subaylara geçmesi gerektiği de bellidir.

Ayrıca : a-) Türkiye gibi askeri darbe geçmişi kabarık bir ülkede 103 generalin Nato nun kuruluş yıldönümünde, FETÖ darbesine 103 gün kala, 15 Temmuzda 103 generalin tutuklandığı bu bildiriyi vermeleri, ( Sonradan suç görüntüsünden çıkmak için bir kişi daha eklense de ) orduda hali hazır görevde binlerce seveni, astı, yetiştirdiği subayların bu emekli subayları toplu olarak bildiri yayımlamaları, ( Birkaç kişi televizyon programına çıksa veya ellerinde pankart yürüyüş yapsalar aynı intiba oluşmaz idi.)

b-) Bazı darbelerde olduğu gibi; Gece yarısı bunu basına sızdırmış olmaları, (Oyuna getirildikleri iddiası ciddiye alınmamalı.)

c-) Bu bildiri için Türkiye nin Salgın hastalık tehlikesi ve ekonomik sıkıntı ile boğuştuğu bir zamanda, Möntrö ile ilgili mevcut sıkıntıları daha da arttıracağını da umursamaz bir şekilde, gündeme getirmiş olmaları; imzacı amirallerin darbe dilini kullanarak hükümeti tehdit ettikleri savımı desteklemektedir.

Ayrıca İnsanlar bu bildiriden tedirgin olmuş, ekonomi beklentiler daha da sıkıntıya girmiştir, insanların psikolojisi daha da bozulmuştur, bu 103 amiral e karşı olanlar ile onları destekleyenler arasında bir kamplaşma ve bölünme meydana gelmiştir.

Her ne kadar bildiriyi hazırlayan ve savunanlar bu bildirinin Fikir ve Düşünüce hürriyeti içinde değerlendirilmesi gerektiğini iddia etseler de; ne söylendiği kadar, kimin söylediğinin de önemli olduğu göz ardı edilmektedir. Bir annenin evladına “ seni öldürürüm” demesi ile, nam salmış, silah belinde dolaşan bir kabadayının “Seni öldürürüm” demesi bir değildir.

Bu sebepler ile ilgili bildiricileri; “Darbeye teşebbüs veya kalkışma suçundan değil” ancak halkın seçtiği meşru hükümet ve yöneticileri tehdit, Halk arasında korku ve panik yaratmak, Atatürk ü ve dini konuları suistimal ederek, Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik ve Aşağılama halkı kin ve düşmanlığa sevk etme suçundan; şahsım adına şikayet, kamu adına suç ihbarında bulunmaktayım.

NETİCE VE TALEP : 1-) Yukarıda arz ettiğimiz ve sayın savcılığın takdir edeceği sebepler ile şüpheli veya şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını,

2-) Yargılama masraflarının ve (Bir avukat tutmam halinde) vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesini saygı ile arz ve talep ederim.

3-) Maddi ve manevi tazminat hakkımız saklı tutmaktayız.

Müşteki –İhbar eden Cüneyt Bülent ŞEKER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ